Tarih: 07.03.2014 18:56

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla

Facebook Twitter Linked-in

Hz. Adem (as) ve Hz. Havva’nın kıssasını bilirsiniz. Türlü nimetlerin içinde Cennettedirler. Her nasılsa zayıf bir anlarında nefis ve şeytanın aldatmalarına uyup Allah’ın yasakladığı bir işi yaparlar birlikte. Cennetten dünyaya gönderilirler, birbirinden ayrı düşmenin acısını tadarlar. Tövbe edip de hatalarını anladıklarında affedilirler Rableri tarafından ve ebedî saadete yeniden kavuşurlar…

Modern insanın öyküsü de aslında insanlığın ataları olan Adem (as) ve Hz. Havva ile aynı.
Her insan fıtratında taşıdığı eşsiz cevherlerle gönderilir dünya yüzüne. Bunlardan bir tanesi vardır ki her zaman Rabbini tanıtan bir muallim, bir pusula, bir deniz feneridir. “Vicdan”dır bu. Kalp ve vicdanın hâkim olduğu fıtratları taşıyan insanlar dünyada iken adeta cenneti yaşarlar. Zindanda dahi bulunsalar, huzurun anahtarını keşfetmişlerdir. Nefis ve heveslerin hâkim olduğu fıtratlar da devamlı bir huzursuzluk hali hâkimdir. Dünyada iken dahi adeta cehennem hayatı taşırlar.

YALANCI SAADET
Semavî dinlerin mesajından uzaklaşan insanlık materyalizmin pençesi altında iki Dünya Savaşını yaşadı. Yardım ve şefkat duygularından uzak “Sen çalış ben yiyeyim”, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi” “Ben merkezli” bir hayat teknolojinin, bilimin de katkılarıyla “lüks ve konforlu” hayata ulaştı. Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiriyle yalancı bir saadet bu. Zira insanlığın yüzde yirmisi gelir pastasının yüzde seksenini ıkına tıkına yemeye çalışırken, insanlığın yüzde sekseni pastanın geri kalanı ile yaşamaya çalışmakta!
Aile içi krizler sık sık yaşanmakta, boşanmalar artmakta, gayrimeşrû ilişkiler, çocuklar, sokak çocukları, cinayetler, hırsızlıklar, fuhuş yayılmakta ve garip hastalıklar kol gezmekte. Hani çok yaygın tabirle insanın, ailenin genetiği bozulmakta. Genetiğiyle oynanmış gıdalar nasıl aldatıcı bir bolluk getirip, sonra faturasını ağır ödetiyorsa, aynen ailenin de öyle genetiği ile oynanmakta. Kalp dairesinden sonra en önemli daire olan aile dairesi merkez noktasından çökmekte…
KADIN TABLONUN NERESİNDE?
Peki kadın bu tablonun neresinde yer almakta? Tam da ortasında… Atalarımız “Yuvayı dişi kuş yapar” sözünü boşuna söylememişler…
Bütün tarihçiler geçmiş asırlardaki devletlerin, büyük imparatorlukların çöküş sebebini öncelikle kadına bağlamaktalar. Ne zamanki kadın ahlâkî bozulma yaşayıp, fıtratından uzaklaşmış o zaman önce aileler ardından da toplumlar çökmeye başlamış. O yüzden toplumları değiştirmek ya da çökertmek isteyenlerin ilk hedefi her zaman kadın olmuş.
Maneviyat büyükleri kadının fitnesinden, şerrinden, belâsından hep Allah’a sığınmışlar. Zira kadın toplumun mayası hükmünde. Maya nasıl azıcık da olsa kendisinden kat kat fazla olan miktarları etkileyip aynen kendine benzetir, öyle de kadın da toplumun mayasıdır. Madden ve manen sağlıklı ise, fıtratı bozulmamışsa toplumu müsbet yönde değiştirir geliştirir, kendine benzetir…
KADINLARIN PROSPEKTÜSÜ
Evet Hz. Havva’nın kızları, Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiriyle “taife-i nisa” azı çok edecek bir kabiliyete sahibiz. Fıtratımızı bozmayalım, şerre alet olmayalım, fıtratımızın prospektüsünde ne yazıyorsa ona göre kullanalım…
Bütün kadınları şefkat, merhamet madeni olarak yaratmış Rabbimiz. Hatta hayvan anneleri dahi şefkatle zinetlendirilmiş. Evlâtlarının hayatı için kendi hayatını feda edecek bir fıtratları var. Bediüzzaman Hazretleri’nin tabiriyle “şefkat kahramanları” olan kadınlar üzerinde Rabbimizin Vedud, Rahim ve Münim isimleri azamî derecede tecelli ediyor. Bediüzzaman Hazretleri kadınların Risale-i Nur’un fıtrî talebeleri olduğunu ifade ediyor. Yaradılışları Risale-i Nur’un acz, fakr, şefkat, tefekkür düsturlarını anlamaya çok uygun.
HANIMLAR REHBERİ’NDEN ÖLÇÜLER
Bediüzzaman Hazretleri Hanımlar Rehberi’nin yazılma sebebini “bu zamanda hanımların gençlerden daha ziyade bir rehbere muhtaç olduğunu gördüm” şeklinde izah eder. Ve toplum hayatını şöyle bir gözden geçirdiğinde bir iki komitenin perde altında kadınları ifsad yani fıtratlarını bozup yoldan çıkarmak için organizeli çalıştığını görür. “Bu komiteler kahrolsun!” der.
“Kadınların ahiret saadeti gibi dünya saadetlerinin de tek çaresi İslâm dairesindeki terbiye-i İslâmiyedir” der ve kadınları üç konuda ikaz eder:
1. Şefkatin suistimali, 2. Aile içindeki problemlerde kulluktan uzak tavırlar sergileyebilme tehlikesi, 3. Meşrû daire içindeki zevklere keyiflere “iktifa” “kanaat” etmeme.
Şefkatin suistimali konusunda “Oğlum paşa olsun!” diye evlâdını hafız mektebinden alıp Avrupa’ya tahsile gönderen anne ilginç bir örnektir. Paşa olur, ama adam olamaz çocuk. Annesine en muhtaç olduğu yaşlılık zamanında hürmetsizlik ve sevgisizlikle mukabele eder. Şefkatin suistimalinin cezası ağırdır. Küçükken verilmeyen dinî eğitim sonraki yaşlarda hiç verilemez.
Aile içinde itaat, sadakat ve hazinedarlık vazifesi vardır kadının. Erkekse aileyi himaye edip korumakla, geçindirmekle vazifelidir. Eşine karşı başa kakma, naşizelik yapma, getirdiğini beğenmeme kadını bekleyen tuzaklardır. Kanaatsiz ve iktisatsız olma aileyi uçuruma sürükler.
HÜLÂSA
İhlâs toprağı altın eden bir kimyadır. Yapılan bir işte Allah’ın rızası gözetilirse zerre yıldız hükmündedir. İhlâsla yapılmış az bir amel çok hükmündedir.
Şefkatini ihlâsla kullanmak kadınların imtihanıdır.
Bediüzzaman Hazretleri’nin Hanımlar Rehberi’nde ifade ettiği hadislerden çıkardığı hanımlara dair müjdesi de ihlâs şartına bağlıdır.
“Ahirzamanda kadınlar taifesinde hakaik-i imaniye ziyade inkişaf edecek. O zaman dalâlet tehlikelerinden bir derece mahfuz kalacaktır” der Bediüzzaman Hazretleri.
O hanımların sınıfına dahil olalım inşallah.
Kaynak: YeniAsya.com.tr 


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —