Birkaç yıl önce yazdığım bir makaleye şu ifadelerle başlamıştım.
“Ülkemizde her Allah’ın günü yaşadığımız/yaşatılan olumsuzluklar huzurumuzu bozup, keyfimizi de kaçırarak geleceğimize dair ümitlerimizi berhava ediyor!”
Aradan yıllar geçmesine rağmen, hastalıklarımız tedavi edileceği yerde maalesef kangrene dönüşmüştür!
Bahsi geçen o yazıyı temel alarak, ufak dokunuşlarla ülkemizin bugün geldiği noktayı gözler önüne sermeye çalışacağım.
Eleştiri yaptığım kişiler ve kurumlarda özveri ile çalışan, geldiği makamın ve aldığı paranın hakkını verenler elbette azımsanmayacak kadar çoktur. Eşimiz, dostumuz, akrabalarımız ve arkadaşlarımızdan insanlar, eleştirdiğim mesleklerde görev yapmaktadırlar.
Fakat hepimiz tarafsız bir gözle ve kimsenin etkisi altına kalmadan objektif ve hakkaniyetli bir okuma yapacak olursak; yazının ilerleyen bölümlerinde ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızı ve bana hak vereceğinizi düşünüyor ve inanıyorum!
Şimdi her gün karşı karşıya kaldığımız kangren haline dönüşmüş sorunlarımızı yazmaya başlayabilirim!
Bugün maalesef yaşadığımız şehirlerde sokaklarımız ve caddelerimiz işgal altındadır!
Cadde ve sokağın huzurunu sağlamaktan sorumlu olan emniyet güçleri hemen hemen her şeye kayıtsızdır!
Belediye otobüs duraklarının ticari taksilerin hem de bunu engellemesi gereken polislerin gözü önünde işgal edildiği ve trafiğin keşmekeş haline geldiği şehirlerde yaşadığımız kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir.
Hastanelere gidiyoruz, bizimle doğru dürüst ilgilenmeyen sağlık çalışanları görüyoruz!
Fiziksel şartları iyileştirilen hastanelerde, hastalığımızı o ortamda unutup çoğu zaman geri dönüyoruz!
İnanmayan varsa gitsin herhangi bir devlet hastanesine bizzat görsün neyin ne olduğunu!
Hukuka başvuruyoruz, adalet dağıtması gerekenler adaletten başka her yolun yolcusu olduğunu görüyoruz!
Tv programlarında görüyoruz adaleti tesis etmesi gereken avukatların nasılda sloganlara mahkûm olduklarını!
Bu ülkede devletin hukuku maalesef adalet dağıtmıyor.
Ali’ye uygulanan hukuk Veli’ye sıra geldi mi tam aksı yönde uygulanıyor!
Ve biz hala hukuktan, adaletten, insan hakkından bahsediyoruz!
Eğitim sistemimiz derseniz tam evlere şenlik bir hal arz ediyor!
Ne öğretmen öğretmen gibi, ne öğrenci öğrenci gibi!
Çocuğu olanlar çok iyi bilir.
Okullarda eğitim ve öğretim tam bir curcunadır!
Şikâyet edeceğin makam bile bulamıyorsun, bulsan zaten “balık baştan koktuğu” için sonuç alamıyorsun!
Nerde bizim dönemimizdeki idealist öğretmenler nerde bugün ki öğretmenler!
Öğretmenler her şeyin “öğretmekle” bittiğine inanmışsa orada eğitimin kalitesinden de zaten bahsedemeyiz!
Dini hayatımızı neredeyse sıradanlaştıran hoca titrine sahip hiçte azımsanmayacak bir kesim ise; cami kürsülerinden sosyal medyaya kadar olan her yerde, ipe sapa gelmez görüşlerini din diye anlatarak toplumu bu konuda da istismar etmektedir. Üstelik bu din sahtekârlarına kimsenin de dur dediği yoktur!
Bu ülkede birde büyük bir “usta sorunu!” olduğunu bilmeyenimiz yoktur herhalde!
İster araba, ister beyaz eşya ya da her hangi bir inşaat işine dair tamirci ustası arayanlarımızın yaşadıkları şeyler kâbus gibidir. İşini hem doğru dürüst yapmayan hem de yaptığı işe fahiş fiyat isteyen ustalar cehennemine döndü ülkemiz!
Birkaç yıldır futbol müsabakalarında hatalı kararlar verilmesin, hiçbir takımın hakkı yenmesin diye “VAR” diye bir sistem getirdiler; gözümüzün içine baka baka, hatalı kararlar vermeye devam ediyor VAR’da görev yapan hakemler!
Karar alıcılar baktılar ki yerli hakemlerle olmuyor, yabancı VAR hakemi getirdi.
Siyasetçiyi zaten anlatmaya gerek yok!
Onlar seçilirken milletin efendisi, seçildikten sonra başka bir canlı türüne dönüşen “gurur kumkumaları” olurlar!
Seçilene kadar halk dalkavukluğun padişahı da diyebiliriz rahatlıkla siyasetçiler için.
Parti liderinin kendisine dikta ettirdiği sahte akılla siyaset yapanlardan bir şey beklemekte zaten akıl karı değildir!
Hele seçildiği partiden bahaneler üreterek başka partiye geçen milletvekiline belediye başkanına ne desek azdır!
Siyasetçinin atadığı bürokrat, “yukarıya kuzu, aşağıya aslan” kesilen tam bir dalkavuktur bu ülkede!
Siyasetçinin güdümünde icraat yapmasını beklediğimiz atanmışlardan bu ülkeye fayda gelmeyeceğini yaşadığım tecrübelerimden anlamışım bir insanım.
Öyle ki dünyanın en eski mesleklerinden olan “dalkavukluk” bugün bürokratlar üzerinden hayat buluyor dersek yanılmış olmayız!
Ya özgür ve tarafsız olması gereken basın-yayın organlarına ne demeli.
Hangi tarafa kulak kesilmişse diğer tarafa sağır olan Türkiye’deki basın, tam bezirgân çığırtkanlığına karşılık gelen bir yayın politikasına sahiptir!
Dün ak dediğine bugün kara diyen bir sürü zihin ve fikir fukarası insanın basın-yayın dünyasının içinde topluma çeki-düzen vermenin gayretindedir!
Birde sivil toplum kuruluşlarımız var tabii!
STK’lar demokrasinin olmazsa olmazlarıdır ama gelin görün ki bizim ülkemizde toplumun sorunlarını çözmesi gereken bu kuruluşlar tamamen bağımsızlığını kaybetmiş kurumlar haline gelmişlerdir.
Ayrıca, kadın cinayetleri, seller, afetler, orman yangınları, kazalar gibi daha birçok toplumsal olay yaşanırken; onca hukuksuzluk, haksızlık, adaletsizliklerde gözümüzün önünde hayat bulmaktadır.
Bütün bu olup bitenlere karşı, kimimiz sessiz kalırken, kimimiz ise sadece sosyal medya marifeti ile kınamakla meşguldür!
Aklıma gelen günlük sıkıntılarımızın kaynağını kabaca ifade etmeye çalıştım!
Siz ne kadarına katılırsınız yazdıklarımın, doğrusu onu bilmiyorum!
Bu kadar tespit cümlesinden sonra, diyeceğim şudur.
Sahi, ne oldu bize? Bu hal neyin nesi?
Ülkemizin asıl sorunu; insanımızın “çoraklaşan duyguları” ile birlikte, yapılan kötü işlerin ve meydana gelen ihmallerin karşılığında birilerinin “bedel ödememeleridir!”
Fakat kalkıp derseniz ki; hayır, asıl sorun bunlar değil; “teröristten” medet uman anlayışın ülkemizi getirdiği noktadır, yani “beka sorunudur!”
İşte, benim bu cevaba karşı başım öne eğilir; itiraz edeceğim hiçbir sözümde olmaz!
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…