Yaşadığımız sıkıntıların çeşitli sebepleri var, ama en temel mesele; ülkemizde üretimin yeterli olmaması ve belki de ondan daha can alıcı olan da israf içinde yüzüyor olmamızdır.

İsrafın kişilerde ve devletlerde sebep olduğu yıkımın tam olarak farkında olduğumuz söylenemez. Ayrıca israf denildiğinde sadece ‘çöpe atılan ekmek’ler gelmemeli. İşlerin ehil olmayanlara verilmesi de büyük bir israftır.

Bütün dünyada gıda fiyatları yükselmiş durumda. Yıllardan beri ‘gıda konusunda kendine yeten ülke’ olmakla övündük, ancak günün şartlarına uygun adımlar atılmadığı için artık tablo tersine dönmüş durumda. Elbette ekilebilir arazilerin tamamı ekilmiş olsa ve uygun şartlarda sulanabilse belki de yine ‘kendine yeten ülke’ olmak mümkün olur. Bunu yapamadığımız gibi gıda israfında da en ön sıralarda yer alıyoruz.

Açıklanan raporlara göre, Türkiye’de bu sene buğday rekoltesinde yüzde 13 nispetinde bir azalma bekleniyor. Türkiye’yi idare edenler gıda fiyatlarındaki artışın sebebi olarak marketleri ya da aracıları sorumlu tutsa da bunun doğru olmadığı bellidir. Elbette market ve aracıların bunu yapma ihtimali de var, ama en başta devletin ürettiği ürünlerin fiyatları bile açıklanan resmî enflasyon rakamlarından çok daha fazla artmıyor mu? İdarecilerin, piyasadaki fiyatları düşürmesi için açılmasını ‘emrettiği’ kooperatif marketlerindeki fiyatlar ‘üç harfli zincir marketler’den çok mu farklı?

Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, “Zengin toprakların yoksul insanları olmayı hak etmiyoruz” diyerek şöyle bir tablo çizmiş: “Pandemi döneminde Türkiye’de açlık, kıtlık olur mu sorusuna Türkiye gibi tarımsal zenginliği olan bir ülkede açlık, kıtlık olmaz şeklinde yanıt verirdim. Ama geldiğimiz noktada, bir buçuk iki yıldır öyle bir yere geldik ki, bu gıda krizinden artık tek çıkış yolu üreticinin desteklenmesi ve üretimin arttırılmasıdır. (...) Gıda fiyatları dediğimizde etikete bakarak bir çözüm üretilir, ama etiket bu işin sonucu. İzlenen yanlış politikalar, gerekli desteğin zamanında ve yeterli miktarda verilememesinin sonucunda üretimin yapılamaması, ithalat politikasındaki hatalar, etikete yansıyor. (...) Yem ihtiyacının ham madde olarak yüzde 60’ı dışarıdan ithal ediliyor.”

“2021 BM Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre Türkiye’de her yıl 7,7 milyon ton gıda israf ediliyor” diyen Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) Genel Müdürü Nil Tibukoğlu da şöyle konuşmuş: “Türkiye’de son aylarda gıda bankacılığında, üretimin azalması ile bağışlarda da azalma kaydedildi. Artık bu iş biraz daha hayırseverlik tarafından yürütülecek.”

Yeditepe Üniversitesi’nden ekonomist Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un çizdiği tablo ise şöyle: “Geçmişten günümüze kadar gıdaya erişim konusu gündeme fazla gelmemişken, özellikle son beş yılda sürekli bir kriz sürecinde olan ekonomimizde sürekli bir şekilde gündemi meşgul etti. Türkiye’de ilk defa gıda stoklu, arzı ve onun sürekliliği en derinden bir sorun olarak kabul edilmeye ve yine ilk defa ‘kıtlık’ kavramı gündeme geldi.” (gazeteduvar.com.tr, 23 Aralık 2021)

Her türlü gıda ürünü ihraç eden ve ‘kendi kendine yeten ülke’ olmaktan; ‘gıda kıtlığı’nın konuşulduğu dönemlere gelmek hayra âlâmet değil. Bu bakımdan her sahadaki israfı sona erdirip üretim atağı yapmaktan başka çare görünmüyor. “Ne ilgisi var?” diyenler olacak, ama inanın bunun yolu bile “hak, hukuk ve adalet” yolundan geçer...


Üretim yok, israf var

Faruk ÇAKIR

18.02.2022 10:04:08

447