Abdurrahman Akın

Tarih: 25.02.2025 17:47

Türklük Mefkûresi

Facebook Twitter Linked-in

 Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Ömer Seyfettin’in yazılarının bir araya getirildiği “Türklük Üzerine Yazılar” adlı kitabın içinde, 1914 yılında kaleme aldığı “Türklük Mefkûresi” makalesinde özetle şu düşüncelere yer verilmişti…

Elinizde birçok kitaplar var. Onları okuyor ve faydalı şeyler öğreniyorsunuz. Lakın bu kitaplar bizim, yanı Türk milletinin uyuduğu zamanlarda yazıldığı için size “mefkûre”’nin ne olduğunu öğretemez.  Mesela, tarih, coğrafya, hendese, hesap, resim vs. öğrenirsiniz. Ama Türklük nedir? Türklüğün maksadı, istikbali nedir? Bunlardan haberiniz olmaz. İşte bu küçük kitap size o âli ve mukaddes şeyin büyüklüğünü tarif edecek…

Milletimiz bozulmazsa hiç ölmez. Dünyalar durdukça durur. İşte bu mensup olduğumuz milliyet “Türklük”’tür.

Türklerin iki türlü hayatı vardır;

1- Şahsi; Yani her Türkün ayrı ayrı hayatı.

2- Umumi; Yani bütün Türklerin hep birlikte geçirdiği millet hayatı, Türklük…

İşte bu umumi hayatı kuvvetlendirmek, dünyadaki galiplerin üstüne çıkmak, ona yıkılmaz bir istikbal hazırlamak “Türklük mefkûresi”’dir…

Dinleri bir olmakla beraber lisanları da bir olan bütün insanlara “millet” adı verilir.

“Türkçe konuşan bütün Müslümanlar Türk milletindendir.”

Demek, milliyet “din ve dil” birliği olan bir halkın adıdır. Türkiye’de, Acemistan’da, Afganistan’da, Türkistan’da, Buhara’da, Kaşkar’da, Çin’de, Mançuri’de, Kafkasya’da, Kırım’da, Rusya’da ne kadar Türkçe konuşan Müslüman varsa bizim milletimizdir. Ve onların oturdukları yerlerin hepsine birden “Turan” denir ki, “Türk Vatanı” manasınadır.

Anadolu Turan’ın bir parçasıdır. Oraya gelen muhacirler hep Türkçe konuşurlar. Yavaş yavaş Türklüğe karışırlar…

Dünyada istikbali en parlak millet Türk milletidir. Çünkü;

1- Yüz milyonun esas lisanı birdir, Türkçedir.  

2- Bütün Turan da çokluğu teşkil eder. Aralarında başka büyük milletler yoktur. İstanbul’dan kalkan bir adam Azerbaycan, Kafkasya, Türkistan yoluyla ta Mançuriye kadar Türklerin arasında, Türkçe konuşarak gidebilir.  

3- Dini ve lisanı bir olan Türk milletini içki illeti çürütmemiş, milli kuvvetleri sarf olmamıştır.

4- Dince ve lisanca olduğu gibi coğrafyaca dahi hiçbir millet Türkler kadar “topluluk” saadetine mazhar olmamıştır.

5- Şimdiye kadar birbirinden uzak bir ümmet hayatı süren Türkler maarif ve medeniyet sayesinde birleşmeğe, dilde, işte, fikirde birlik yapmaya başlamıştır.

Bir çocuk nasıl Türk milliyetperveri olur?

1- Konuştuğu Türkçeyi sever. Konuştuğu lisanı yazar. Ve bu güzel İstanbul Türkçesini herkese öğretmeye çalışır.

2- Dini gibi milliyetini de sever ve mukaddes bilir. Türklüğün aleyhinde bulunanlara karşı Türklüğü müdafaa eder…

3- Her fırsatta Türklüğü metheder, Türklüğe kıymet verir. Her fırsatta Türk tarihini, Türk cihangirliğini, Türk âlimlerini anar.

4- En büyük cihangirlerin çıktığı gibi İbni Sina ve Uluğ Beğ gibi en büyük âlimlerin de Türk milletinden geldiğine iman eder.  

5- Her şeyden evvel, Türk tarihine vukuf peyda eder.  

6- Askerlik, tüccarlık, sanatkarlık, memurluk, hasılı hangi meslek için hazırlanırsa hazırlansın en başta gelen emeli, Türklüğe, Türk mefkuresine hizmet etmek olur.

7- Şahsı hayatının fani, fakat milliyetinin, Türklüğünün ebedi olduğunu aklından çıkarmaz. Herkes mezara girecek ve ölecektir. Tarihe giren kahramanlar ölmezler. Milletlerin kalbinde yaşarlar. Milliyetperver olmak isteyen her çocuk da nasıl olursa olsun iyi bir nam ile Türk tarihine girmeye çalışır…

Türkçemizi sevmeye, bu lisanı edebiyatta kullanmaya “lisan muhabbeti” derler. Lisan, milletin manevi vatandır. Manevi vatana istihkâm yapılmaz ve müdafaasına gayret olunmazsa maddi vatan da yaşanmaz. Lisanlarını seven, kendi kelimelerini, kendi kaidelerini terk etmeyen milletler kurtulmuşlardır. Almanlar, Macarlar vb. gibi…

Türk milleti uyanır ve birleşirse Müslümanlık âlemi yüz milyonluk kuvvetli bir hadim kazanmış olur… Müslümanlık ancak Türklerin ve Türklüğün uyanmasıyla esirlikten kurtulacaktır!

Ey Türk çocukları! Siz hem kuvvet, hem bilgi, hem de mefkûre sahibi olunuz. Büyük muvaffakiyetleriniz namınızı tarihe geçirecek ve sizi bu fani hayatın fevkindeki o ebedi ve ölümsüz hayata nail edecektir.

Ömer Seyfettin’in “Türklük Mefkûresi” başlıklı yazısını, kitabın sayfalarında kalmaması ve daha çok kişiye ulaşmasına vesile olmak için özetleyerek köşemize almayı düşündüm.  

Bu makalenin yazılma tarihi 1914’tür.  

Yazıyı okuyanların göreceği gibi bir avuç vatansever münevver insan o günlerde milleti uyandırmak ve muhtemel yaşanılacak felaketlere karşı elini taşın altına koyuyor; “Türklük, Millet, Lisan, Mefkûre” gibi unutulmaya yüz tutmuş konuları kaleme alıyorlardı.

O yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına dönük faaliyetlere karşı, başta Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit, Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin gibi Türkçüler eli ile; gazete, dergi ve kitaplar çıkarılmış, Türklük üzerine ve Türklerin gelenek ve görenekleri ile ilgili yazılar kaleme alınmış, toplantılar düzenlenmiş, milletin şuurlanması konusunda büyük çaba gögösterilmişti.

Bu çabaların sonucunda ne olduğunu çok iyi biliyoruz.  

Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde, Anadolu Coğrafyasında verilen İstiklal Mücadelesine, İstanbul’dan akın akın gelen eli kalem tutan vatanseverlerde katılmıştır.

Maalesef, bugün geldiğimiz noktada bahsi geçen konular “siyaset eli” ile yeniden tartışmaya açılma hatasına düşülmüş ve birilerinin “ham hayal” peşine koşmasına vesile olmuştur!

Bir asırdan daha fazla bir süre önce sahneye konan ve bugün yeniden gözümüzün önünde oynanan bu “kötü tiyatroya” rağmen; Türk milleti dün olduğu gibi bugünde asla karamsar ve ümitsiz değildir!  

Gücü elinde bulunduran ve çeşitli gerekçelerle milleti aklıselim düşünmekten, daha Türkçesi mefkûresinden(amacından) alıkoyan kim varsa bilmelidir ki; Türk Milletinin her türlü haklı davasını konuşup yazacak milyonlarca insan hala bu topraklarda nefes alıp vermektedir.

Son olarak, Ziya Gökalp’’in mefkûreye dair sözünü hatırlatmak isterim; "Mefkûre, istikbalin yaratıcısıdır."
 


 


 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —