Okulların açılması ile birlikte daha önce eğitimle ilgili yazdığım bir makalede demiştim ki;
“Mili Eğitim müfredatımız yaz-boz tahtasına döneli on yıllar oldu.
Her yıl yeni eğitim ve öğretim dönemi, bir öncekinden daha programsız ve geleceğe dair umut vermeyen uygulamalarla başlıyor!”
Maalesef, yeni yeni okul binaları yapılmasına rağmen eğitimde nitelik çok düştü ve her yıl bir önceki yılların kalitesini arar olduk.
İlköğretimden başlayarak liseye, oradan da üniversiteye kadar okul sayıları, talebe ve öğretmen sayıları, arttı ve fakat bu duruma ters orantılı bir şekilde de eğitimin kalitesi düştükçe düştü!
Eğitimin kabul görmüş genel tanımı şudur;
Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür.
Eski çağlardan beri belli bir yaşa gelen çocuklara eğitim, okullar ve bu okullardaki öğretmenler eli ile verilmektedir.
Eğitim ve öğrenim sürecinde öğrenciler, yaşadıkları toplumu, toplumun değerlerini öğrenir yeni beceriler kazanır.
Bugüne kadar gördüğüm şudur; Türk insanı, çocuğuna iyi bir eğitim vermek için üzerine düşen tüm fedakârlıkları yerine getirmektedir!
Fakat Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bu fedakârlığa bir türlü ayak uyduramamaktadır!
MEB, büyük bütçeler hazırlanarak inşa edilen yeni okullar ve bedava dağıtılan kitaplarla ve kılık kıyafet serbestliği getirilerek eğitimin kalitesinin artacağı yanılgısına düşmüştür!
Bedava dağıtılan kitapların bir yararının olmadığını yetkililer artık görmelidirler!
Zira, öğretmenlerimiz devletin dağıttığı kitaplardan başka, her ders için yeni kitaplar aldırmaktadır velilere!
Bu yüzden hükümet bir an önce bu uygulamadan vaz geçmeli ve buraya aktardığı kaynakla Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde daha uygulanabilir konuşlara kafa yormalıdır.
Ben bu konuda âcizane bir tavsiyede bulunabilirim mesela!
Okula yeni başlamış geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza; sanat dalları, edebiyat, müzik, güzel konuşma, güzel yazmak, büyüğüne ve küçüğüne karşı anlayışlı, çevreye ve hayvanlara karşı sevgi ile bakabilme, yardımlaşma ve muhatabına karşı nezaketli davranma konusunda eğitim vermek, ülkemizin geleceğine dair yapabileceğimiz en güzel ve en değerli icraattır.
İlköğretimden başlayarak Milli Eğitim müfredatına göre eğitim ve öğretim veren okullarımızdan yetişen çocuklarımızın ileriki yaşlarda topluma yansıyan saygısız tutumlarını görmemezlikten gelemeyiz artık. Üç çocuğu son yirmi yıl içinde bu eğitim sisteminde eğitim öğretim gören bir kişi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, okullarımız; büyüğüne saygısız, küçüğüne sevgisiz ve topluma karşı sorumsuz bireyler yetiştirmektedir!
Her eğitim döneminde dile getirilen eğitimdeki fırsat eşitliğini bir türlü gerçekleştiremeyen ülkemiz, değil küçük yerleşim yerlerinde büyük şehirlerde bile çocukların kabiliyetlerine göre yetiştirme zeminini oluşturamamıştır!
Bugünün çocukları yarının büyükleridir.
Bu düşünceyle çocuklarımıza ciddi ve kaliteli eğitim veremememizin sıkıntılarını bugün daha fazla yaşamaktayız toplum olarak.
Tabii bu konuda en büyük görev öğretmenlerimize düşmektedir.
Bu söylediklerimizi eğitim dünyasının neferleri olan öğretmenlerimiz mutlaka biliyorlardır!
Fakat kaç öğretmenimiz bu düşündüğümüz gerçeklere kıymet vererek idealist öğrenci yetiştirmek için çabalar, tartışmamız ve irdelememiz gerek acı gerçekte budur!
Dilinden, tarihinden, sosyal meselelerinden bihaber yetişen çocuklarımızdan; yetişkinliklerinde şuurlu bireyler olmasını beklemek hayalperestlik değil midir?
Okuldan eve, çarpım tablosu bilgisi dışında hiçbir bilgi getirmeyen çocuklarımızın vebali önce Mili Eğitim sisteminin sonrada öğretmenlerimizin en sonda da, tabii ki biz ana-babaların boynunadır!
Daha önce defalarca ifade ettiğim gibi inandığım gerçek olan; “aile, okul ve cemiyet” sacayakları üzerine oturan bu ülkenin geleceği düşüncesinin bir tarafı olan Milli Eğitim Bakanlığı ve uygulamaları, bugün nereden bakarsak bakalım çözüm üretmemektedir ve bunun sonucu olarak ta topluma hiçbir ümit ışığı vermemektedir!
Eğitim ve öğretim yılının başlaması dolayısıyla kısa da olsa bahsettiğimiz bu meseleler elbette daha geniş izaha muhtaçtır bunu da söylemek istiyorum.
Bizim; ilim adamlarımız, edebiyatçılarımız, sanatçılarımız, siyasetçilerimiz, mühendislerimiz Türk Milletinin vergileriyle hayat bulan bu okullarda yetişecektir.
Adının önünde “Milli” kelimesi olan bir kurumun daha hassas ve talebe yetiştirme konusunda daha idealist olması beklenir! Ama yazboz tahtasına dönen eğitim sistemimiz, değil idealist insanlar yetiştirmek, topluma ha bire kalifiyesiz insan yetiştirmekte ve her yıl “sınıfta kalmaktadır!”
Önemli gördüğüm ve birçok kişiden de duyduğunuz bir görüşü bende seslendirmek istiyorum.
Bizim çocukluğumuzda zengin fakir, esnaf çocuğu köylü çocuğu, memur ve işçi çocuğu aynı okula gider aynı sıraları paylaşırdı!
Bugün yerden mantar biter gibi özel okullar açıldı ve sizi temin ederim ki; eğitimin kalitesinin düşmesinin en büyük nedenlerinden ve sokakların güvenliğinin kalmamasının nedenlerinden biriside bu özel okul saçmalığıdır!
En azından ilköğretim boyunca toplumun her kesiminden çocuklar aynı okul bahçelerini, aynı sınıfları ve aynı sıraları paylaşsın.
“Siyah-Beyaz” önlük giydiğimiz yıllarda “zengin ile fakirin” çocuğu aynı sıraları paylaşır, hem mutlu hem de çok başarılı olurlardı!
Ey çocukların geleceği konusunda karar alıcılar! bilmelisiniz ki!
Bugünün çocuklarının yarının büyükleri olacağı gerçeğini asla unutmadan çocuklarımıza “milli kültürümüz” çerçevesinde eğitim ve öğretim vermemiz yarınımızı kurtarmamız için asgari şarttır!
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…