Ülkemizdeki siyasi partiler “değerler” üzerinden hamaset yapmayı, halkı bir nevi değerler üzerinden geliştirdikleri söylemler ile kandırmayı çok severler!
Sosyal meselelerde ve ya ekonomik konularda sıkıntıya düşüldü mü, hamasetin dozu artırılır ve maalesef milletin büyük bir bölümü de her defasında bu “hamaset tuzağına” düşmekten geri kalmaz!
Bu giriş cümlemden sonra, yıllardır yaşadığımız ve birçoğumuza artık bıkkınlık veren bir tespit cümlesi ile birlikte, millet olarak bugünlerde yaşadıklarımızla ilgili düşüncelerimi ifade etmeye başlayabilirim.
“15 Temmuz darbe girişiminden” hemen sonra, MHP’nin desteğiyle birlikte oluşturulan, bugün ise daha da genişleyen “Cumhur İttifakını” kayıtsız şartsız destekleyenlere göre, 21 yıldır iktidar olanlara karşı eleştiri getirenler; “değersiz, sıradan, duruma göre vatan haini, yeri geldiğinde fetöcü, tarih şuurundan yoksun, milleti ve değerlerini düşünmeyen, dış güçlerin oyuncağı…” olan insanlardır!
Dünyanın en güzel çözüm yollarını yazıp konuşsanız, günde beş vakit namaz kılıp dilinizden “Yüce Allah’ın” ismini düşürmüyor olsanız da, eğer siz “Cumhur İttifakından” yana değilseniz; istisnası olmayan bir şekilde ya “hainsiniz!” ya da “kandırılmışsınız!”
Yani siz ülkemizin geleceği için;
Göçmen sorunları ile ilgili kaygılarınızı,
Eğitime dair kaygılarınızı,
Dilimize ait kaygılarınızı,
Kültürümüze ait kaygılarınızı,
Milli birlik ve beraberliğimize ait kaygılarınızı,
Ekonomik kaygılarınızı,
Hukuk sistemimize ait kaygılarınızı,
Siyaset yapanların “siyasete dair üslubuna” ait kaygılarınızı dillendirir, yazıp çizerseniz; eğer muhalifseniz iktidara, onlara göre “milli şuurdan” yoksun olmanız kaçınılmaz olacaktır!
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri bitti, herkes hayatına geri döndü.
İktidar kaldığı yerden daha güçlü bir şekilde yeniden “iktidara geldi!”
Buna rağmen muhalif olanların “hainliği” devam ediyor!
Ekonomik göstergeler yerlerde sürünüyor, döviz kurları almış başını gitmiş, ev kiraları ülkenin her bölgesinde uçmuş, pahallılık Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarında, işçi, memur, dar gelirli, emekliler aldıkları ücretlerle geçinemediklerini söylüyor, feveran ediyor!
Fakat ne hikmetse yine iktidar edenler haklı muhalefet edenler “hain!” oluyor.
İktidar edenler ve iktidarın savunucuları bizi anlamak yerine, “aşağılamayı” ve “her türlü hakareti” reva görüyor ve göremeye de devam ediyor!
“Kasanın anahtarını” teslim ettiğimiz insanlar yıllardır memleketi iyi idare edemiyor diyoruz, demekle kalmıyor kendisinin de birebir yaşadığı onlarca delil getirip önlerine koyuyoruz “bana mısın demiyorlar!”
Çok sıkışınca da “dış güçler komplosuna” sarılarak saçma sapan bir sürü gerekçe sunuyorlar!
Daha önce birçok vesile ile paylaştığım düşüncemi ana hatları ile tekrar etmek istiyorum.
Ülkenin yıllardır etinden tırnağından artırarak meydana getirdiği neyi var neyi yoksa satan, tarımını, hayvancılığını bitirme noktasına getiren, insan kaynaklarını “falancı, filancı” diye yaftalayarak “liyakatten” uzak kadroları hem siyaset hem de bürokraside istihdam eden bir ülkenin bugün ki gibi “ekonomik çıkmaza” düşmesi elbette kaçınılmaz olacaktı!
Daha iki yıla yakın bir süre önce ülkenin ekonomisinin başına getirilen kişinin liyakat sahibi birisi olduğuna inanıyorsanız, sizin aklınızdan şüphe ederim ben!
Gözlerimdeki ışığa bakın diyerek milleti aptal yerine koyan bu zihniyeti alkışlayanlar, bugün koltuğunu dün eleştirdikleri başka bir bakana bırakmasına alkış tutmaktan ve bu kişiden ümit beklemekte bir beis görmemektedirler!
Ak Pati iktidara gelmeden Dünya Bankasından ekonominin başına getirilen Kemal Dervişoğlu’na olmadık hakaretleri reva görenler, İngiltere’den ithal edilen Bakana ve Amerika’dan ithal edilen Merkez Bankası Başkanına ses çıkarmamakta/çıkaramamaktalar.
İthal Bakanın her ürüne zam yaparak ve vergileri artırarak ekonomiyi düzelteceğini sanan ekonomi cahili bir kişi olduğunu yaşayarak hep birlikte görüyoruz!
Bir kez daha yüksek sesle ifade etmek istiyorum!
Ülkemiz bugün ekonomik sorunlarla boğuşuyorsa bunun sorumlularını uzaklarda sakın kimse aramasın/ aramaya kalkmasın, çünkü bu kişiler çok komik duruma düşüyorlar!
Son olarak yazmaya çalıştığım konuyla bağlantılı olan ve canımı çok fazla sıkan bir meseleye değinmek istiyorum.
Ülkenin siyasi ve ekonomik sisteminin kendilerine sunduğu zenginlikleri kaybetmeme refleksiyle hareket eden iktidara yakın bir avuç insanı bir yere kadar anlayabiliyorum.
Bu insanların bir kısmı siyasetçi, bir kısmı yönetici, bir kısmı da bürokrattırlar.
Sade vatandaşa yani size sormak istiyorum!
Bu kişiler; il başkanı, ilçe başkanı oldu alkışladınız, devlet kurumlarında şube başkanı oldu alkışladınız, daire başkanı oldu alkışladınız, genel müdür oldu alkışladınız, kaymakam oldu alkışladınız, vali oldu alkışladınız, milletvekili oldu alkışladınız, hâsılı kelam; hangi makama gelirse gelsin alkışladınız!
Sosyal medyanın değişik mecralarında fotoğraflarını paylaşıp methiyeler düzdünüz!
Bütün bunları yaptınız ettiniz, buna da bir şey deme hakkım yok.
Peki, bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olan bu insanlara karşı neden iki kelime edip hesap sormadınız; ülkeyi iyi yönetemiyorsunuz diye!
İcraat makamında olan bu insanlara gösterdiğiniz toleransın binde birini “dünden bugüne doğruları anlatmaya çalışan çevrenizde ki insanlara” gösterebilseydiniz bugün daha farklı bir Türkiye’de nefes alıp veriyor olacaktık, bunun hiç düşündünüz mü?
Üzülerek ifade etmek isterim ki; uzun yıllar boyunca; yakın akrabalarımın, komşularımın, arkadaşlarımın, dostlarımın bir kısmı beni de hayal kırıklığına uğratmıştır!
Kendi liderine ve partisine, görmeyecekleri, selamlarını dahi alamayacakları bürokratlara gösterdiği samimiyeti, cömertliği, geliştirdiği savunma reflekslerini maalesef en yakın akrabasına, komşusuna, arkadaşına, dostum dediği kişiye göstermemişlerdir!
Bahsi geçen bu kişiler, üzülerek ifade etmeliyim ki; “maddi çıkarları” için bütün bir hayatın anlamını oluşturması gereken asıl değerlere sırt çevirerek ipe sapa gelmez gerekçeler üreterek kendisi gibi düşünmeyen insanların kalplerini onarılmayacak derecede kırmışlardır/kırmaya da devam etmektedirler!
Onun için ben kendi yolumda yürüyerek, hayatımı bu anlayış üzerinde yeniden düzenledim.
Bu saatten sonrada insanlığın kıymet bilmeyenlerle yol yürümek istemiyorum.
Bu yüzdendir ki, benim gibi, birisini kırmamak için kılı kırk yaran “sağduyu sahibi” bir insanı bile çileden çıkartan -Allah’ın selamını kimseden esirgemeden- kişilerden uzak durmayı, uzun zamandan beri, kendime olan saygımdan dolayı yerine getirmeye çabalıyorum.
Son söz!
Dünyevi menfaatleri için en yakınındaki insanları kırandan; ne akraba, ne komşu, ne arkadaş ne de dost olur!
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…