“Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”(Ali İmran: 3/142)
“Bu, bardağı taşıran son damla olmalı” diye düşündüğümüz şeylerin hiçbiri bardağı da sabrı da taşırmıyor.
İnsanlık her şeyi kanıksamış, ekonomi deyimiyle kötü sonuç “piyasalar (özellikle Müslümanlar) tarafından önceden satın alınmış” durumda. Hapishanelerde uygulanan şiddet, cinsel istismardan tutun şeytanın bile aklına gelmeyecek zulüm üstüne zulümler…
“Hayır, o zamanda sizler sayı olarak çok olacaksınız fakat selin getirdiği çer çöp gibi olacaksınız” buyuran Efendimiz (sav) ne kadar da haklıymış. Sabır taşı olsa çatlardı da bizde tık yok.
“Yoruldum, artık çok yoruldum. Her gün ölmeyi diliyorum. Ölmek istiyorum artık. Ölüp dinlenmek istiyorum artık…” diye feryat eden çocuğu duyacak bir kulak kalmadı maalesef. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde “dokunulmaz kabul edilen tüm haklar” Gazze’de yerle bir edilmiştir. Bir Allah dostunun ifadesiyle “Cehennemden kaçan da uyumakta cenneti arayan da uyumakta…”
Bu zillet, bu utanç on yıllar boyu biz Müslümanlara yeter de artar bile. “Sizi dünyada da ahirette de asla affetmeyeceğiz” serzenişinde bulunan Gazzeli çocuğun iki eli yakamızda olacaktır. “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar/var gücünüzle (siyasi, askeri ve iktisadi) kuvvet ve savaş atları (tank, top, tüfek, uçaklar, füzeler) hazırlayın…”(Enfal: 8/60) ayetine muhalefetin faturasını ödüyor ve ödemeye devam edeceğiz.
Hakkın ve haklının sesi çıkmayınca zulmeden üst perdeden konuşmaya devam eder. Kendini ıslah edici olarak görür. Yüzsüzlük yapar da utanmaz. Sosyal medyada bunun ilginç bir örneği yer almaktadır.
İLGİNÇ DİYALOG
Sosyal medya fenomeni seyircilerin arasında oturan bir adamla bir şekilde diyaloğa girer:
-Sen kimsin adamım?
-Ben müfettişim.
-Ne tür müfettişsin, polis müfettişi mi?
-Savaş suçları müfettişiyim…
-Şu anda ne üzerinde çalışıyorsun?
-Ukrayna üzerine. Ukrayna’daki savaş suçlarını araştırıyorum.
-Buralı mısın, Birleşik Krallıktan?
-Hayır.
-Nerelisin?
-İsrailliyim.
-(Genç Kahkahalar atıyor, tüm salon) Aman Tanrım. Bu kadar ülke varken sen İsrailli bir savaş suçları müfettişisin öyle mi? Ve Ukrayna’ya bakıyorsun öyle mi?
Asıl iş bence SENİN ÜLKENDE olabilir adamım!
Zalimin yüzüne tükürsen rahmet
Allah’tan korkmaz ki kuldan utansın!
Yuh desen, tüh desen fuzuli zahmet
Allah’tan korkmaz ki kuldan utansın! (Mitad BAL)
Ya bizim Müslüman mahallesinde olan bitenler nasıl? İsrail askerinin, tam teçhizatlı askerin karşısına dikilip hesap soran cesur Filistinli kıza selam olsun.
Filistin dayanışma toplantısında bir Arap (yönetici) kürsüye çıkar. “Biz Filistin halkı dayanışma toplantısındayız. Ama görüyorum ki, Amerika, İngiltere ve Fransa büyükelçileri de burada. Bu devletler Siyonist rejimi desteklediler ve devam ediyorlar. Hani derler ya öldürüyorsunuz sonra da cenazesine katılıyorsunuz. Bu yüzden sayın başkanın izniyle ben bu toplantıdan ayrılıyorum…” Alkışlar…
Olması gereken şey ne? O büyükelçilerin toplantıdan kovulması… Olabilir mi? Hayır. “(Ey müminler! Hem) Allah’a, (hem) O’nun Peygamberine itaat edin! Birbirinizle uğraşıp çekişmeyin! Sonra kuvvetten düşersiniz (rüzgârınız esmez olur.)”(Enfal: 8/46) Rüzgârınız esmez olur, sözünüz geçmez olur, kılıcınız kesmez olur…
Hoca bir sohbetinde der ki:
Kardeşlerim! Çok zor zamandayız. Gereği gibi iman etmediğimiz için, İslam davasına ihanet ettiğimiz için bir zillet durumunu yaşıyoruz. İlahi tokadı yemiş gibiyiz. Müslümanca tavır ve davranış gösteremiyoruz.
Kanaatimiz odur ki, biz Müslümanların Gazze konusunda ilahi mahkemede gıyabi yargılanması yapılmış, cezası kesilmiş, sadece açıklanmayı bekliyor.
Allah’ın öfkesi üzerimizde. Bu sebeple dualarımızda sesimizi kısalım. İsteklerimizi küçültelim. Cenneti, cennet köşklerini, cemalüllahı değil Rabbimizin bizi bağışlamasını, bizi şuurlandırmasını, gaflet uykusundan uyandırmasını isteyelim.
Tövbe istiğfarı arttıralım…