Yusuf KAMBUR

“… Hayır/iyilik adına her ne yaparsanız Allah onu bilir. Öyleyse azık hazırlayın! Şüphesiz azıkların en hayırlısı takvadır.

(Bir de) Bana karşı gelmekten sakının ey temiz akıl/ derin kavrayış sahipleri!”(Bakara: 2/197)

“Salih ameller işlemede acele edin!”(Hadis-i Şerif)

Bir Şaban ayını daha idrak etmiş bulunmaktayız. Rabbim zamanı; günleri, haftaları, ayları, ömrümüzün tamamını salih amellerle dolu kılabilmeyi, salih amellerimizi imanımıza şahit tutabilmeyi nasip eylesin.

Bu ayın faziletiyle ilgili Hz. Peygamberden (sav) rivayet edilen birçok hadis-i şerif bulunmaktadır. Bir rivayette şöyle buyurdular: “İnsanların değerini bilemedikleri bu ayda ameller Allah’a arz edilir; ben amellerimin oruçlu iken Allah’a arz edilmesini arzu ediyor ve bu ayda oruç tutuyorum.” (Müsned, V, 201)

Hz. Peygamber (sav) Ramazan dışında en çok bu ayda oruç tutmuştur. Ayrıca oruç bu ayda farz kılınmıştır. Bu ayın ortasında “berat gecesi” bulunmaktadır. Hadisi şeriflerde bu gece yapılacak ibadetlerin ilave bir sevabı olduğundan, duaların geri çevrilmeyeceğinden bahsedilir. Şaban ayı bir manada Ramazan ayına hazırlık dönemidir.

Aslında hayatımızın tamamı bir şeylere, bir yerlere hazırlanmakla geçmektedir. Çünkü “hazırlıksız yakalanmak” o şeyden tam anlamıyla istifade etmeyi engelleyen unsurdur. 

Hazırlık, maddi manevi boyutu olan bir eylemdir. Maddi anlamda tüm koşulları yerine getirip hazır durumda olsanız dahi manevi anlamda yani ruhen hazır değilseniz başarılı olamazsınız. Bir anlık dalgınlık, motivasyon eksikliği, odaklanma, huşu ve ihlas noksanlığı işlerin sarpa sarmasına sebep olabilir.

Yaza, kışa, sınavlara hazırlanmak, çarşıya, bayrama, sohbete, düğüne hazırlanmak; evliliğe hazırlanmak, anne baba olmaya hazırlanmak… Konuşmaya, vaaza, konferansa, yarışmaya, müsabakaya, üniversite sınavlarına hazırlanmak… Hayatın büyük bir bölümü “hazırlık safhasından” ibarettir desek abartmış olmayız.

Dünyevi açıdan “sonuç, başarı” odaklı bir bakış, değerlendirme esas olduğu için “emeğe değil esere bakılır.” Yani hazırlık safhasının fazla bir kıymeti harbiyesi yoktur. Esas olan sonuçtur, değerlendirilmeye tabi tutulacak olan da ortaya konan başarıdır. Futbol deyimiyle maçtan önce ortaya koyduğunuz yoğun antrenmanların, çaba ve gayretin, performansın bir önemi yoktur. Hatta eğer “galip gelip üç puanı cebinize koymadıysanız” müsabaka esnasındaki gayretinizin de –geleceğe dair umut vadetmekten öte- bir önemi yoktur. Bir başka açıdan bakıldığında da dünyevi işler sonuç odaklı olduğu için “başarıya giden her yol mubah” görülür.

İslam değerleri açısından bakıldığında ise öncelikle karşımıza çıkan “müminin niyeti amelinden hayırlıdır” Peygamber sözüdür. Bir ibadeti, güzel işi gerçekleştirmeye niyetlenmek bile ibadet değerindedir. Kesin bir kanaat getirildiği halde niyet eyleme dönüşmese boşa gitmiş değildir. “Bir Müslüman bir iyilik yapmaya niyet eder de onu gerçekleştiremezse onun amel defterine tam bir iyilik olarak kaydedilir.” O iyiliği gerçekleştirdiğinde ise en az on katı sevap yazılır. “Kim bir iyilik ortaya koyarsa ona on katı verilecektir.”(Enam: 6/160)

İslam’da “başarı, eser, kazanç” sonuç odaklı değildir. Elbette güzel sonuç en büyük mükâfatı hak eder. Ancak “biz zaferden değil seferden sorumluyuz.” Sonuca ulaşmak için yapılan tüm hazırlıklar eğer Allah rızası niyetiyle yapılmışsa, niyetten başlayarak başlı başına bir ibadet, cihat, salih amel değeri kazanır. Mesela; bir Müslüman namaz kılmaya niyet ettiği andan itibaren, tahareti, temizliği, abdest alması, camiye yaptığı yolculuk, yolculuk esnasındaki davranışları, namazı beklemesi tümü ibadettir. Durum bu olunca bir Müslümanın Allah rızası için yaptığı meşru her şey ibadet olmuş olur. Ve Allah, “iyilik sahiplerinin ecrini asla zayi etmez.”(Hud: 11/115)

İslam’da bir önemli husus da “başarıya giden her yol mubah değildir.” Meşru sonuçlara meşru yollarla gidilmelidir. Haramdan kazandığınız bir parayla dünyanın en güzel camisini inşa etseniz bu bir salih amel değeri kazanmaz. Aynen bunun gibi “gösteriş için, desinler için, dünyevi menfaat elde etmek için, kahramanlık için, takva görünmek için” yapılan işler de ibadet sayılmaz.

Müslümanlar olarak “dünyevi işlerimiz” konusunda bir hayli hazırlıklı olduğumuz söylenebilir. Geleceğe hazırlanmak konusunda “dikkatli, titiz, hassas, kılı kırk yaran, tekrar tekrar gözden geçiren, işi şansa bırakmayan” bir yapımız var. “Testi kırıldıktan sonraki nasihatin” faydasız olduğunu bilir, “bayramdan sonra gelen kınanın” işe yaramayacağını öteden beri söyler dururuz. 

Bu hassasiyette bir ileri adım atar “kefenimizi ve defin paramızı” yastık altına koymayı vazife bilir daha uçuk bir misalle bazılarımız “kabre hazırlanmak yerine kendine, taşıyla, türbesiyle kabrini hazırladığı bile olur.”

Esasen dünya hayatındaki tüm yapıp ettiklerimiz ahiret açısından –iyi ya da kötü- anlamda bir hazırlıktır. Çünkü dünya, “ahiretin tarlasıdır.” Ortaya koyduğumuz performans, yapıp ettiklerimiz ya “cennetimizi güzelleştiriyor ya da cehennemimize odun takviyesinde bulunuyor.” Ya Rabbimizin rızasını celbediyor ya da şeytanı sevindiriyor. Ya ilahi rahmete yükselen bir salih amel ya da ilahi gazabı çağıran kötü bir fiil oluyor. Bu pencereden bakıldığında “bir an, bir lahza, bir dakika, bir saat, bir gün, bir gece, bir ay” bize verilmiş eşsiz bir nimettir. 

Evet, Şaban ayı bir anlamda Ramazan ayına ruhen hazırlık ayı olsa da başlı başına koca bir aydır. Tüm aylar, tüm zamanlar ve hayatın kendisi biz kullara verilmiş nihayetsiz ikramdır. Kulluk yolunda değerlendirilmelidir.

“Mutlu son ancak kutlu bir hayatla elde edilir.” 

Rabbim Şaban ayını hakkımızda hayırlara vesile eylesin ve bizi Ramazan ayının faziletinden nasiplendirsin inşallah…

 


ŞABAN AYI DER Kİ BİZE!

ŞABAN AYI DER Kİ BİZE!

3.02.2025 10:37:00

61