Bir “övünme vesilesi” daha elimizden kayıp gidiyor. Ülkemiz yıllardan beri ‘genç nüfusa sahip olmakla övünüyordu. Hakikaten Türkiye’deki öğrenci sayısı pek çok Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan daha fazlaydı.

Elbette esas olan nüfus çokluğuyla övünmek değil, cehaleti yenmiş, “eğitimli” bir nüfusa sahip olmaktır. Bununla birlikte eğitimli, genç ve kalabalık bir nüfusa sahip olmak büyük bir zenginliktir.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde çoktan beri genç nüfus azalmış ve ülkeler bir bakıma “yaşlılar evi”ne dönmüştür. Yapılan son tahminlere göre Türkiye’nin geleceğinde de de buna benzer bir tablo ile karşılaşacağımızı hatırlatıyor.

Konu ile ilgili bir haberde özetle şu bilgileri görmek mümkün: Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) projeksiyonlarına göre, Türkiye’nin nüfusunun 20 yıl sonra yaklaşık 100 milyonu bulması, Türkiye’de nüfusun 2040’ta 100 milyon 331 bin 233’e yükselmesi öngörülüyor. TÜİK verilerine göre, toplam doğurganlık hızı, 2001’de 2,38 çocuk iken 2023 yılında 1,51 çocuk olarak gerçekleşti. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını gösterdi.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmet Koç, enstitü bünyesinde yaptıkları araştırmalar ışığında ülkenin nüfus perspektifine ilişkin açıklamalarda bulunmuş. Cumhuriyet’in ilanında 13 milyon olan Türkiye nüfusunun (...) 2022 itibarıyla 85 milyon 279 bin 553’e, geçen yıl ise 85 milyon 372 bin 377’e ulaştığını ifade etmiş. 2023 yılı verilerine göre, Türkiye’deki yaşlı nüfus oranının yüzde 10’un üzerine çıktığını hatırlatan Koç, “Bu sonuç, Türkiye’nin genç nüfus özelliğini kaybederek yaşlı nüfus niteliğine kavuştuğunu göstermektedir. Nüfusun yaşlanma eğilimi bu şekilde devam ederse, Türkiye’deki yaşlı nüfusun oranı 2050’de yüzde 20’ye yükselecektir” demiş.

Koç, Türkiye’nin bugün sahip olduğu doğurganlık seviyesinin, birçok Avrupa ülkesinin de gerisinde yer aldığına işaret ederek, “Nüfusun yaşlanmasının arkasında yatan faktörlerden bir diğeri de doğumda yaşam beklentisinin erkekler için 77 yıla, kadınlar için ise 81 yıla yükselmiş olmasıdır. (...) Türkiye’deki doğurganlık hızının 1,51’e kadar gerilemesinin nedenleri arasında, ekonomik durumun yanı sıra “2 çocuk normunun yerine ikame edilmekte olan 1 çocuk normu” olduğunu kaydeden Koç, “Türkiye, demografik dönüşüm sürecinde birçok Avrupa ülkesinde yaşanan süreci izleyerek giderek çok çocuklu aile yapısından 1 ya da 2 çocuklu aile yapısına geçiş yapmaktadır. Hatta, Türkiye’de çocuksuzluk normu da yaygınlaşmaktadır” diye konuştu. (AA, 22 Mayıs 2024)

Her şeyden önce, “Türkiye’nin bugün sahip olduğu doğurganlık seviyesinin, birçok Avrupa ülkesinin de gerisinde” yer almış olması başlı başına bir krizdir. Ne oldu da “çok çocuklu” ailelerden “az çocuklu ailelere" geçiş sağlandı? 

Pek çok sebep olmakla birlikte iktidarın uyguladığı ekonomik ve sosyal politikaların bu neticeyi ortaya çıkardığını görmek lazım. “Ekonomik kriz var” derken esas krizleri görmüyoruz bile... Allah sonumuzu hayreylesin...


“Genç Türkiye” geride mi kalıyor?

“Genç Türkiye” geride mi kalıyor?

Faruk ÇAKIR

10.06.2024 13:07:00

1285