Faruk ÇAKIR

Tarih: 22.01.2022 16:00

AB yolu zor, ama imkânsız değil

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’de son yıllarda artan demokrasi dışı uygulamalar sebebiyle AB ile ilişkiler büyük ölçüde çıkmaza girdi. Dolayısıyla üyelik süreci de fiilen rafa kalkmış sayılır.

Dikkat çeken bir nokta da iktidarının ilk yıllarında “Hedef AB üyeliği” diyerek politika yapan şimdiki idareciler, bu kararlarından vazgeçmiş görünüyor. “Bize ‘Ankara Kriterleri’ yeter” diyerek önceki sözlerini unutmuş gibi politika yapıyorlar. Gerçi, AB temsilcileriyle yapılan görüşmelerden sonra yine “Hedef AB’ye üye olmak. Bu hedeften vazgeçmiş değiliz” de diyorlar, ama günde iki defa değişen politikalarla AB’ye üye olmak her halde kolay olmasa gerek.

Tabîi ki Türkiye’de “AB’ye hayır” diyenler olduğu gibi Avrupa’da da Türkiye’nin AB’ye üye olmasına itiraz edenler vardır. Bunun yanında, “Türkiye AB’ye üye olmalı” diyen geniş bir siyasetçi kitlesi de var. İşte “Türkiye AB’ye üye olsun, ona üyelik yolunda destek olalım” şeklinde düşünenler; iktidarın politikalarına rağmen Türkiye’deki STK’larla ilişkilerin geliştirilmesinin AB yolunu açacağı kanaatindeler.

Almanya’nın sayılı düşünce kuruluşlarından Politika ve Bilim Vakfı (SWP) bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nin (CATS) yayımladığı yeni bir raporda, bu kritik süreçte, AB ile Türkiye arasında, gençler ve sivil toplumlar arasında diyaloğun güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiş. (dw.com.tr, 20 Ocak 2022)

Üç akademisyen tarafından kaleme alınan makalede, Avrupa ile Türkiye arasında toplumlar arasında yanlış anlamaların önlenmesi, önyargıların giderilmesi, karşılıklı anlayışın geliştirilmesi için bu tür programların önemli katkılar sağladığına işaret edilmiş. Raporda, güvenin yeniden inşası için sivil toplum diyaloğunun gereğine dikkat çekilmiş.

Raporu kaleme alan uluslar arası ilişkiler uzmanlarından, Doçent Dr. Bezen Balamir Coşkun, yaptığı değerlendirmede, “AB ile Türkiye ilişkileri, son yıllarda hep krizlerle gündemde yer alıyor. Ancak daha iyi bir gelecek umudu varsa, ki bu var, bu nüve, gençlik, sivil toplum arasında olan diyalogdan ortaya çıkacak ve gelişecek” şeklinde konuşmuş.

Dr. Balamir Coşkun, değerlendirmesine şunu da ilâve etmiş: “Ne AB Türkiye’ye, ne Türkiye AB’ye sırtını dönebilir. 60’lı yıllardan bu yana, zor, inişli çıkışlı dönemler yaşanmış olsa da her iki tarafta da, hem akademide hem sivil toplumda hem de bürokraside, ilişkilerin devam etmesi için canla başla çalışan insanlar var. Bunlar göz ardı edilemez, edilmemelidir.”

Liverpool Üniversitesi Siyaset Bölümü’nden Dr. Özge Zihnioğlu’nun değerlendirmesi ise şöyle: “Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki değişim içeriden gelecek. Dışarıdan sivil toplumu ya da farklı aktörleri destekleyerek değişimin gelmesi mümkün değil. Bu nedenle sivil toplum desteklenmeli derken kastettiğim şey, otoriterlik döneminde bir değişim olana kadar, ki olacak, o an gelene kadar sivil toplumun ayakta durabilmesi için direncinin arttırılmasına dönük destek verilmeli.”

Esasında iş dönüp dolaşıyor ve milletin hakkını, hukukunu bilmesi ve ona sahip çıkmasına dayanıyor. Cehalet sebebiyle hukuk bilinmeyince, hamiyet sahiplerinin bile müstebit olduğunu hem Türkiye hem de dünya bir defa daha görmüş oldu.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —