Hayati Akbaş
ARTVİN-Yeni Adli Yıl açılışı nedeniyle Artvin Baro Başkanı Ayla Varan Atatürk Anıtı'na çelenk sundu. Çelenk törenine Baro yönetimi ve Artvin Barosu avukatları katıldı. Başkan Ayla Varan Yeni Adli yılın açılışı nedeniyle bir mesaj yayınladı. Başkan Varan Mesajında şu ifadelere ver verdi;
“Değerli Meslektaşlarım, Yerel Basının saygın temsilcileri. Artvin Barosu ve kendi adıma sizleri saygı ile selamlıyorum. 2021-2022 Adli Yılı bu gün başlıyor. Yeni adli yılın, avukatlarımıza, yargıçlarımıza, savcılarımıza, yargı çalışanlarımıza, ülkemize, ülkemiz hukukuna yararlı olmasını diliyorum.
Yeni Yargı Yılı’nın açılışında, mesleğim ve meslektaşlarım adına konuşmanın benim için hem büyük bir onur, hem de ağır bir sorumluluk olduğunun bilincindeyim. Bugün burada yaptığım açılış konuşmanın duygusal bir değeri ve anlamı olduğunu belirtmek isterim. Bu gün aramızdan ayrılmış olan, birlikte görev yaptığımız avukat, yargıç, savcı meslektaşlarım ile adliye çalışanlarını saygı ile anıyorum. Onların insani yanları ve saygın hukukçu kimlikleri ile yüreklerimizde bıraktıkları anıları unutmuyor bir kez de buradan ışıklar içerisinde olmalarını ve Allahtan rahmet diliyoruz.
İnsanların ve ülkenin ortak faydası için çalışanların başında gelen hukukçuları, devletin en temel işlevlerinden birisi olan adaletin sağlanması için sadece başarılı ve özverili çalışmalarını değil, aynı zamanda tüm insanlarımız için ve insanlarımızın ortak iyiliği uğrunda çalıştıkları için yargıçlarımıza, savcılarımıza, onlarla birlikte adaletin gerçekleşmesine katkı yapan avukatlarımıza ve adliye çalışanlarına sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Geçtiğimiz yıllarda Anayasamızda ve bazı yasalarımızda yapılan değişikliklere rağmen, Türkiye’nin hukuk ve demokrasi yolunda ilerleyebilmesi için temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemeler başta olmak üzere, uluslar arası sözleşmelere uyulmasına, Batı standartlarına uygun yeni bir anayasaya, parti içi demokrasinin kurulmasına ve işleyebilmesine olanak sağlayacak yeni bir Siyasi Partiler Yasası’na, seçim barajını kabul edilebilir bir orana indirmek suretiyle temsilde adaleti gerçekleştirecek bir Seçim Yasası’na ve İnsan Hakları Eylem Planının hayata geçirilmesine gereksinim durulmaktadır.
Temel hak ve özgürlüklerin korunması ve güvence altına alınmasını öngören hukuk devletinin en önemli kurumlarından birisi “adil yargılanma hakkı”dır. Bu hakkın uygulanması, korunması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesi; bağımsız mahkemelerin, tarafsız ve donanımlı yargıçların, insan haklarına saygılı, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de toplamak suretiyle gerçeğin ortaya çıkmasına, adaletin gerçekleşmesine katkı yapacak bilgili ve sorumlu savcıların ve yine bilgili, sorumlu, cesur ve bağımsız avukatların varlığına bağlıdır.
Yargı erkinin kurucu unsurlarının temsilcileri ve uygulayıcıları olan yargıçların, savcıların ve avukatların nitelikli, donanımlı, bilgili ve sorumlu olmaları, hiç kuşku yok ki aldıkları hukuk eğitiminin yeterli, düzeyli, kaliteli olmasına bağlıdır. Ülkemizdeki hukuk öğretim ve eğitiminin yapıldığı hukuk fakültelerinin ve mezunlarının günümüzdeki durumuna ve standartlarına bakıldığında bu konuda ciddi ve halen daha radikal bir reforma gereksinim olduğu açıktır.
Ceza yasaları bireyin hak ve özgürlüklerine çok etkili biçimde müdahale eden yaptırımları içeren yasalardır. Bu bağlamda ifade etmek gerekir ki, bir ülkedeki ceza yasasına egemen olan felsefe, değer, ilke ve tercihler, o ülkedeki siyasi rejimin de niteliğini gösterir.
En büyük öğreticilerden birisi olan tarih bize göstermiştir ki, totaliter devletler, gerek kendi ideolojilerini benimsetmek, gerekse rejimlerini ayakta tutmak için ceza yasaları yoluyla ve öncelikle birey hak ve özgürlüklerini ya geniş biçimde sınırlandırmışlar, ya da bütünüyle ortadan kaldırmışlardır.
Kamu adına hareket eden, suç ve suçluları toplumun huzuru, güveni ve yararı için takip eden, soruşturan, bu amaçla iddia ve ithamının dayanağını oluşturan kanıtları toplayan, gerektiğinde dava açan savcılara, insan haklarının korunması hususunda önemli görevler düşmektedir.
İddianın ve ithamın dayanağını oluşturan kanıtları toplamak ve iddia etmek, savcı için nasıl bir görev ise, lekelenmemek de şüphelinin/sanığın hakkıdır. İtham edilmiş bile olsa, suçlu olduğunun kanıtlanmasına kadar kişinin suçsuz sayılacağını öngören “masumiyet karinesinin parçası ve uygulamadaki uzantısı olan “lekelenmeme hakkı”, temel bir insan hakkıdır.
Ceza soruşturmalarında sadece insan haklarına değil, ceza hukukunun öngördüğü diğer temel ve evrensel ilkelere de bağlı kalınması gerekir. Bu temel ve evrensel ilkelerin başında, hazırlık/soruşturma aşamasında yürütülen eylem ve işlemlerde hukuk devletinin öngördüğü sınırlar içinde kalınıp kalınmadığını, aşırılığa kaçılıp kaçılmadığını esas alan “hukukilik ilkesi”, “oranlılık ilkesi” ve “insan onurunun dokunulmazlığı ilkesi” gelir. Uyulması gereken bir diğer önemli ilke, yürütülen işlemlerin yasal ve ahlaki bir temele oturmasını, yani soruşturma makamlarının sanıklara/şüphelilere karşı insaflı, anlayışlı, savunmayı kolaylaştırıcı davranıp davranmadıklarını, iddia kanıtlarının yasal ve kabul edilebilir ahlaki ölçü ve sınırlar içinde toplanıp toplanmadığını öngören “dürüst işlem ilkesidir.
İnsanlık tarihinin ilk zamanlarında “zorbalıkla-kaba güçle” eş anlamlı olan ve o şekilde uygulanan “hak arama özgürlüğü”, günümüzde başta anayasalar olmak üzere, yasalarla, uluslararası sözleşmelerle tanınan, düzenlenen, kullanılabilen ve güvence altında olan bir özgürlüktür. Hak aramanın bağımsız ve tarafsız bir kurum olan yargı yolu ile elde edilmesi, aşama aşama gelişen ve gerçekleşen bir hukuksal aydınlanmanın sonucudur.
Hak arama özgürlüğünün kullanılmasında ve korunmasında hukuki yardımda bulunan, bu amaçla bireyin yanında yer alan, bilgisini ve zamanını hak arayan kişi veya kişilere özgüleyen hak arama/savunma mesleğinin onurlu temsilcileri ise avukatlardır.
Esasen Charles Dickens’in özlü deyişi ile “kötü insanlar olmasaydı, iyi avukatlar olmazdı.” Bütün bunları dikkate aldığımızda, savunma hakkının, bu hakkın takipçisi ve onun uzmanı olan avukatın önemi ve değeri ortaya çıkmaktadır.
Onun için avukatı ve avukatlık mesleğini bağımsız, özgür, özerk kılmak, yargılama sürecinde etkili ve işlevsel yapmak yaşamsal değerdedir. Böyle olduğu içindir ki, temel insan haklarından olan adil yargılama ilkesi, Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi Avukatların Özgürlüğü Metni, Uluslararası Avukatlar Birliği’nin Herkes İçin Hak Arama Özgürlüğüne İlişkin Uluslararası Şartı, Havana Kuralları diye bilinen Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler, savunmanın özgürlüğünü, bağımsızlığını, özerkliğini ve işlevselliğini öne çıkarır.
Avukatlık yasamızdaki düzenlemeye göre, savcı ve yargıç ile birlikte yargılama faaliyetinin üç kurucu unsurundan birisi olan savunma mesleğinin kökleri kadim Yunan’a kadar gider.
Engizisyon dönemlerinde ağır bir suskunluk içerisine bırakılan avukatlık mesleği, Rönesans ile birlikte yeniden gelişme göstermeye başlar. Bu dönemde avukat, “Yumuşak, sakin, Tanrı’dan korkan, gerçeği ve adaleti seven kişi” olarak
tanımlanıyordu. Yine bu dönemde Fransa’da avukatlar mesleklerini ikamet ettikleri yer dışında da yaptıkları için “adaletin gezici şövalyeleri” olarak isimlendiriliyordu.
Özetle avukatlık, tarihsel olarak kamusal ve entelektüel işlevlere sahip özel meslekler için gösterilebilecek en uygun örnektir. Avukatlar, insanlığa; başkalarının hakkına, mülkiyetine, özgürlüğüne saygıyı öğreten, İnsan Hak ve Bildirgesini yazan, Kölelikten Kurtuluş Bildirgesini yayımlayan, çoğunluğun tiranlığına karşı duran, adaletsizlikle savaşan, kendini hakkaniyete adayan, eşitlik, özgürlük ve barış için mücadele eden, uzlaşmaya inanan insanlardır. Dünya tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Meslekleri gereği hayatın tam içinde olan, toplumun hemen her kesimi ile temas halinde bulunan avukatlar, başka ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de pek çok sosyal sorumluluk projesinin destekçisi, kültürel, sanatsal, fikirsel veya hayır amaçlı derneklerin üyesidirler. Avukatlar ve barolar, sadece bunlar için değil, aynı zamanda hukuk devletinin yerleşmesi, toplumda hukuka aidiyet bilincinin gelişmesi, demokrasinin kurumsallaşması, özgürlükler alanının genişlemesi, insan haklarının korunması konularında da çaba harcarlar. Dünyanın hemen her ülkesinde demokrasinin ve özgürlüklerin en yakın dostu ve teminatı avukatlardır. Onun için avukatlar, totaliter yönetimler tarafından çok fazla sevilmezler. Avukatlar, statükoyla, statükonun korunmasından yana olanlarla sorunu olan bir mesleğin mensubudurlar. O nedenle, kurulu düzenden yana olanlar, onun devamından yarar sağlayanlar da avukatları sevmezler.
Sav, savunma, yargıç, yargılama faaliyetinin vazgeçilmez üç unsuru olmakla birlikte, demokratik hukuk devletlerinde yargılama faaliyetinin merkezini savunma hakkı oluşturur. Yargılama faaliyetinin merkezine savunmayı, yani avukatı koymadığınızda, onun adı yargılama olmaz, yargısız infaz olur. Yine avukatın saygınlığının olmadığı veya korunmadığı bir ülkede, yargıç ve savcının da saygınlığı olmaz. Avukatın kalitesinin artması yargıç ve savcıların kalitesinin artmasına, yargıç ve savcıların kalitesinin artması da avukatlık kalitesinin artmasına bağlıdır.
Yargıç ve savcılarımızdan tek talebimiz, Avukatın, Avukatlık Kanunu’nda yazılı olan “savunmanın yargının kurucu unsuru” olduğuna ilişkin hükmün içselleştirmeleridir. Bu yapılırsa gerisi kendiliğinden gelir. Yeni Adli Yıl hayırlı olsun”.