Taşköprü’den Pazar’a Nostaljik Bir Yolculuk
Pazar İlçesinde birçok saklı tarihi gün yüzüzne çıkarılmayı bekliyor.Pazar İlçesinde Pazar-Hemşin yolu yeni güzergah yapılınca eski yol atıl duruma düştü.Yıllar öncesinde yapılan bu yol hala açık ve araç trafiğine de uygun bir yer.Bakım ve onarımı yapıldığında araç trafiğine de uygun hale gelebilir.Bu eski yolda birçok tarihi yapılar mevcut.Araştırmacı yazar Murat Ümit Hiçyılmaz Taşköprü-Pazar arasında 15 km yol yürüyerek izlenimlerini okuyucularıyla paylaştı.
Hiçyılmaz yazısına 'TAŞKÖPRÜ'DEN PAZAR'A NOSTALJİK YOLCULUK' adını verdiği makaleyi sizlerle paylaşıyorum.
Başlıktaki yaklaşık 15 km’lik kültür parkurunu Abdullah Uzun ağabeyle birlikte yürüme planımız, bir gece önce Abdullah ağabeyin Apso (Suçatı) köyündeki bir değirmenle ilgili teferruat öğrenme çabası sonucu ortaya çıktı. Telefonda değirmenin yeri hususunda bile doğru dürüst mutabık kalamayınca, en iyisi yarın şöyle bir gezi yapalım, değirmeni de yerinde inceleyelim diye karar kıldık.
Geziye yörede önemli bir durak ve kesişme noktası olan Taşköprü’den başladık. Buranın eski yıllarda ne derece önemli bir muhit olduğunu yöre insanı bilir. Adını tarihi kemer köprüden alan Taşköprü mevkii birkaç köyün buluşma noktası olduğu gibi aynı zamanda Çayeli’nin Asrifos Hemşinlilerinin ve Pazar’ın Haçapit ile Bogina gibi Hemşinli köylerinin yaylaya çıkmak için kullandıkları ana güzergâh üzerindeki önemli bir dinlenme lokasyonuydu. Bu yüzden de Taşköprü’de yakın zamana kadar aktif olan birçok dükkân mevcuttu. Bu dükkânlardan en önemli olanlar da kuşkusuz han ve kahvehanelerdi. Bunlardan biri günümüzde dahi aktif olup dördüncü kuşak işletmecisi Şemsettin Çamlı tarafından ilave ve modernize edilerek turizme kazandırılmıştır.
Taşköprü’deki tarihi kemer köprüden Hemşin Deresinin batı yamacındaki eski Pazar-Hemşin şosesine geçerek Pazar istikametine doğru yola koyulduk. Bu yol, günümüzdeki asfalt aktif olmadan önce kullanılan çok eski bir güzergâhtır. Cumhuriyet’le birlikte araç işleyebilmesi için genişletilmiş ve yer yer orijinal yoldan sapılmış olsa da, özünde en az 200 yıllık bir katır yoludur. Yolun ne derece tarihi bir yol olduğu hususunda Abdullah ağabeyi ikna etmekte zorlanmadım çünkü henüz yürümeye başlamış olmamıza rağmen önce tarihi bir çeşme, ardından da ıssız bir ırmak üzerinde kurulu bulunan küçük bir kemer köprü geçmişin en büyük şahitleriydiler. Başköy’ün Kânlı Mahallesini geçtikten sonra meşhur Ağlayan Kayanın altından ilerledik ve yarım saat dolmadan Başköy köy merkezine vardık. Burası vakti zamanında hayli işlek bir nahiye merkezi idi. Köy; kahvehaneler, hanlar, bakkallar, demirci-kalaycı dükkânları ve fırın gibi birçok işletmeye ev sahipliği yapmıştı. Köydeki Çaykala Deresinin Hemşin Deresine kavuştuğu yerdeki eski değirmeni beraber inceleyip, uzun zamandır eğitime kapalı olan Başköy İlkokulunun terk edilmiş halini de içimiz burkularak izledik. Köy merkezini Abdullah ağabeye özetle anlattım ama bugün ki asıl hedefimiz Apso olduğu için daha fazla vakit kaybetmeden tekrar yola koyulduk. Az ileride köyün camisini geçtikten sonra yolun solunda otantik bir demirci dükkânı Abdullah ağabeyin (Tuti Yazıcı Dursun Ali’nin Dükkânı) ilgisini çekmiş olmalı ki, hemen fotoğraf makinesine davrandı.
Başköy’ün Cinali Mahallesi ve Teçivati mevkiini de geçince Apso köyü sınırlarına girmiş olduk. Apso’nun girişinde Hotoloskuri (Hotolos’un Suyu) Irmağı ile Hemşin Deresinin birleştiği yer, Abdullah ağabeyin asıl görmek istediği bölgeydi. Burada “kitâbeli” kemer bir köprü ile tadile edilerek günümüze kadar ulaşmış olan aktif bir değirmen vardı. Değirmene geçmeden önce biraz köprüden bahsetmek istiyorum: Köprü her ne kadar Apso’da bulunuyor olsa da gerçekte Pazar-Hemşin yolunun idamesini sağladığı için kitâbesinde iki Hemşinli zatın bu köprüyü hayır eseri olarak inşa ettirdikleri yazılıydı. Bu isimler Gomno (Yaltkaya) köyünden Abdülcelilzade Hüseyin Ağa ve Bodollu (Mutlu) köyünden Kıçkıçzade Abdülmecid Efendi idi. Yörede onlarca köprü bulunuyor ancak üzerinde kitabe bulunan köprü nadirdir. Bu kitabe sayesinde köprünün 1320 yani 1904 yılında inşa edilmiş olduğunu öğreniyoruz.
Aktif olan değirmen şansımıza mısır öğütmekte idi, kapısını açar açmaz soluduğumuz taze mısır unu kokusu sanki geçmişten bir yerlerden geliyor gibiydi. Bu değirmen, Hotoloskuri ırmağındaki diğer değirmenler gibi belirli bir aileye değil, Apso’nun geneline aitti yani köylülerce müşterek kullanılıyordu. Daha yukarıdaki değirmenler ise sırasıyla Papuli Değirmeni (Topaloğlu ailesine ait), Molla Memiş Değirmeni (Hacıfazlıoğlu) ve Baka Değirmeni (Bakoğlu) idi. Hotoloskuri ırmağının iyice yukarısında ise Pisti Değirmeni vardı. Apso’nun asıl değirmenleri ise Semtet Mahallesi civarından Hotoloskuri ırmağına inen yan bir ırmak üzerinde bulunuyordu. Bu ırmakta 5 adet değirmen varmış ve bunlar aşağıdan yukarıya doğru Hacıfazlı Değirmeni, Nanaosman (Mehmetağalılar) Değirmeni, Hacısalihoğlu Değirmeni, Murçiva Değirmeni (Karakullukçuoğlu-Topçuoğlu) ve Purputi Değirmeni imiş. Bunlardan Murçiva değirmeni farklı ibr açıdan büyük önem arz etmektedir. Şöyle ki Murçiva ismi 500 yıl kadar önce Apso’da var olan köklü bir ailenin ismi olup resmi kayıtlarda sıkça geçmekte ancak günümüzde ismi sadece bu değirmende yaşamaktadır. Hotoloskuri ırmağına ismi kalan Hotolos da Murçiva ailesinin bir ferdi idi.
Mısır öğütmekte olan değirmeni incelerken Abdullah ağabey değirmen kültürünün yörede kaç yıllık bir gelenek olduğunu sordu. Fazla düşünmeden 300 yıl kadar diye cevap verdim. Çünkü mısır öğütmek için tasarlanmış olan su değirmenlerine mısır tahılından evvel ihtiyaç bulunmuyordu. Mısır tahılı bilindiği üzere Amerika kıtasının keşfi ile birlikte fark edilmiş, anakaraya taşınmış olup yöremizde ekilmeye başlanması da aşağı yukarı 300 yıllık bir hadisedir. Mısırdan önce yörede endemik bir tür olan darı ekiliyordu. Lazca adı “kurmi” olan bu tahıl bir çeşit “darı” cinsi olup lapası ve sütlacı meşhurdu. Hemşinlilerin “pasta” dedikleri bu tahılın öğütülüp una dönüştürülmesi oldukça basitti ve bu iş için küçük el değirmenleri veya taş dibekler kullanılıyordu. Derelerde ise su değirmenlerinin yerine kendir dövmeye yarayan tokmaklar vardı. Hotoloskuri deresinde de Zağnatlı Bakoğlu ailesine ait 1 adet tokmak geçen yüzyıla kadar aktif olarak yetişmişti.
Bölgedeki incelememiz ve sohbetimiz bitince Apso köyünün ana caddesinden Pazar’a doğru yürümeye devam ettik. Apso merkezinde yolun sağındaki bitişik nizamlı yapıların bazıları eski olup buranın geçmişte ne derece yoğun olduğunun izlerini taşıyordu. Bu köyde adeta çarşıdaki dükkanları andıran bir görüntü vardı. Apso’dan çıkmamızla birlikte bundan sonraki yolumuz kültürel-tarihi atmosferden bir anda arınmış oldu ve aktivitemiz doğa yürüyüşüne dönüştü. Mola vermeksizin yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüşle Pazar’a vardık. Atalarımızın defalarca kat etmiş oldukları bu kadim yolu en azından bir kere de olsa yürümüş olduk. Onların hissiyatını bir nebze de olsa anlamaya çalıştık…