Metin Gültan – İshak Güven Güvelioğlu
Bölgemizde yaptıkları çalışmalarla tarihe ışık tutmaya çalışan yöremizin değerli tarihi araştırmacılarının Kaçkarlara ziyareti oldukça ilginç görüntülere sahne oldu.
Metin Gültan,İshak Güven Güvelioğlu ve Murat Ümit Hiçyılmaz birlikte 'sevdalı dağlar' şiirinde olduğu gibi yola çıktılar.Neleri görüp şahitlik ettiler,.Bunları kayıt altına alarak bizler için paylaştılar.
O güzel geziden bize kalan işte bu hatıralar oldu.Metin Gültan kaleme aldı.Neler mi anlattı? hep birlikte okuyalım.
'ARKADAŞLARIMLA SEVDALI DAĞLARA YOLCULUK YAPTIK'
Geçen gün bölgemizin en önemli tarihi araştırma uzmanlarından olan İshak Güven Güvelioğlu, kendi taraflarındaki çayın bitiminden sonra Çamlıhemşin de ziyaretime gelmişti.
Bizlerin Murat Ümit Hiçyılmaz ile birlikte bölge tarihi içeren yaklaşık 30 kitabın müellifi olan bu arkadaşlarımızdan birisi olan İshak kardeşim ile çok güzel ve tarih dolu bir sohbet sonun da “Gel seninle Servet Çomoğlu nun Sevdalı Dağlar şiirinde yazdığı gibi bir Rota izleyeyim“ dedim ve yola çıktık. Sevdalı dağlar da ne demişti Servet Çomoğlu;
'BİZE REHBER OLAN SERVET ÇOMOĞLU ŞİİRİ'
Lamgo’dan Melezkur’den Çingit’ten çıktım yola,
Ovaklı’da dinlendim bir süre verdim mola
Oturup Tomaslı’dan seyrettim Pogina’yı,
Nerdesin Cevat Kamber, nerdesin Şükrü dayı
Doğu Karadeniz’de güzel bir gündü yazdan
Güneşli bir havada geçtim Kanlı Boğaz’dan
Neden Kanlı Boğaz’dı bu güzel yerin adı
İbran Osman’dan başka bir anlatan olmadı
Yokuş artık bitmişti düzlüğe vardı yolum
Mor orman gülleriyle döşeli sağım solum
Çok sürmedi baktım ki Yukarıviçe’deyim
Altımda Çamlıhemşin bense bir yücedeyim…
..VE YOLLLARA DÜŞTÜK..!
Bu güzel sözlerin sahibi Servet Çomoğlu’nun aksine biz yolu tersten ve araba ile gitmeye başladık. Önce şimdiki adı Aşağı Çamlıca olan Aşağı Vice den yola çıktık.
Vice’nin mahallelerini orman gülleri eşliğinde tek tek geçtikten sonra tam tepede KANLIBOĞAZ’a gelmiş olduk. Kanlı boğaz çok önemli bir geçiş noktasıydı zamanında.
O zamanlar gurbetten gelenlerin yaya olarak Çamlıhemşin tarafına geçiş için çok önemli olan Kanlı boğaz aynı zamanda servetlerin de eşkıyalar ile el değiştirdiği çok önemli bir noktaydı.
'BİLMEYENLERE GELSİN'
Çamlıhemşin’in en önemli Tulumcularından Rusya doğumlu ve yedi yaşında olan Garibin, babası ile geçtiği bu yerde eşkıyalar onları da soymuşlar. Her şeyleri alındığı gibi en son ayakkabıları da alınan Garip o kadar çok ağlar ki eşkıyalardan birisi sonunda vicdana gelir ve ayakkabılarını geri verdirir. İnsanın Kanlı boğaz dan geçerken tüylerinin ürpermemesi mümkün değil.
AH KANLI BOĞAZ AH...
Kanlı boğaz dan sonra aynı şiirdeki gibi önce Tumaslı ve karşıda Pogina’yı hissederek geçtik. Hissederek diyorum çünkü hava çok dumanlıydı.
Biraz daha aşağı inince karşımıza çıkan üç yol ağzı olan bir noktadan sağa girerek bu sefer Ovaklı’ya geldik.
Tumaslı, Pogina ve Ovaklı günümüzde Çamlıhemşin’e bağlı Boğaziçi köyü olarak isimlendirilmektedir.
'BU NOKTADA MANZARA BİR BAŞKA'
Ovaklı’nın devamı ise bizleri Çingit’e götürdü. Çingit köyüne günümüzde Uğrak köyü denilmektedir ve tepe üstünde sıralanan çok güzel manzarası olan bir noktadadır.
Çingit den bakınca sağ alt köşede Melezkur ve karşıda Açaba, alt taraf da ise Meleskur yer almaktadır.
KÖYLER TARİHİ PAZAR İLÇEMİZE BAĞLILAR
Bu köyler günümüzde Pazar ilçesine bağlı ve Pazar Hemşin’i diye nitelendirilmektedir.
Çingit, Hemşin tarihinde önemli bir ayan olan Sıçanoğlu ailesinin yeridir.
Hatta ayanlık savaşlarında öldürülen ve cenazesi köyden çıkarılan birisi için söylenen
“Yiğide bak yiğide, nasıl binmiş tabuta.
Bir günde iki kere, niye geldin Çingite” sözleri bölgede çok meşhurdur.
BU TÜRBE ZİYARETÇİLERİNİ BEKLİYOR
Çingit’den devam ederken karşımıza türbe gibi bir yapı çıktı. Bu türbe Sıçanoğlu ailesinin atası olan Mahmut Beşe’nin mezarıydı. Beşe soyadı aslında karşımıza çok çıkmaktadır. Mesela Beşe soyadı; Pazar mezar kitabelerinde 8 defa kullanılmıştır. Askeri bir unvan olan Beşe sözcüğü, “yırtıcı yavru kuş” anlamındaki “betçe” sözcüğünden türeme olup, tipik Yeniçeri neferleri için kullanılmaktadır. Çingit (Uğrak) köyündeki Pazar’ın en eski tarihli mezar taşı olan Mahmut Beşe’nin, kâtibi serpuşlu kitabesinde de hem babası hem de kendisi için bu unvan kullanılmıştır. Kesikköprü köyündeki bayan mezar taşında ise baba için bu unvan kullanılmıştır. Diğer Beşe ünvanlı taşların tamamı dardağan serpuşlu taşlardır ve hepsi yeniçeri neferleridir. Sonuçta günümüzde dahi kullanılan Paşa sözcüğünün bu kelimeden türeme olduğu bilinmektedir. Çingit Köyü’nde medfun bulunan Mahmut Beşe ile ilgili sınırlı bilgiler mevcuttur. Orijinal mezar kitabesinden öğrendiğimize göre baba adı Hasan Beşe’dir. 1111 (1699-1700) tarihinde vefat etmiştir. Şifahi bilgilere göre Yavuz Sultan Selim döneminde Karadeniz Bölgesine Müslümanlığı yaymak için gönderilen Oğuz Türk beyi olduğu, Üç kardeş olarak Orta Asya, İran veya Horasan bölgesinden, önce Erzurum civarına daha sonra ise buradan ayrılarak bir kardeşin Erzurum’a, bir kardeşin Trabzon’a, Mahmut Beşe’nin de Çingit Köyü’ne 300-400 kişilik bir efradıyla gelip yerleştiği ifade edilmektedir. En büyük oğlu Hacı Durmuş Beşe’nin zürriyeti olmamıştır. Sonra sırayla Hacı Ali Ağa’nın Molla İbrahim ve Molla İsmail adında iki oğlu olduğu, Hacı Osman Ağa ve Hacı Hüseyin Ağa adlarında iki oğlu daha olduğu bilinmektedir. Bunlardan Hacı Hüseyin Ağa’nın sonradan bey olduğu ve günümüze kadar gelen zürriyetin bu kişiden türediği söylenmektedir. Bunların içerisinden Osman Ağa’nın üçüncü göbekten torunu olan Hemşinli Mahmut Efendi’nin sarayda hocalık yapmış meşhur bir alim olduğu ve mezarının da İstanbul’da Fatih Cami’nin arkasında bulunduğu ifade edilmiştir. Hatta köyden birkaç kişiyi de yanında okutmuştur.
BU BÖLGEDEN BİRÇOK DİN ADAMI VE KADI ÇIKMIŞTIR
Onun dışında aileden birçok din adamı ve kadı çıkmıştır. Kocaman, Ferahzade veya Ferah aileleri bu soydan gelen ailelerdir. Mahmut Beşe’nin mezarı ilk zamanlar mevcut mezarının tam karşısında ve oğlu Hacı Ali Beşe ile yan yana bulunmaktayken heyelan sonucu mezarlar göçerek kaybolmuş daha sonra köylüler tarafından Mahmut Beşe’nin mezarının kitabesi bulunmuş ve tekrar heyelana maruz kalmasın diyerek şu anki yerine yeni mezar yapılmıştır. Daha sonra mimar Mustafa Ferah, avukat Hüseyin Avni Ferah ve Osman Remzi Ferahzade tarafından türbe şeklindeki mezarı yapılmıştır. Mezar kitabesindeki Osmanlıca metin şöyledir:
Hazret-i Bari Teâlâ bu mevtaya kıla rahmet
Yarın ruz-i cezada şefaat ede Ahmed
Hüdâ-yı Rabb-i lâ Yezâl yerini eyleye cennet
Bu mevtaya dua içün ederiz minnet
Hasan Beşe oğlu Mahmud Beşe Ruhuna Fatiha
Sene [1] 111 [1699-1700]
..VE DÖNÜŞTE HÜZÜNLENDİK
Bu türbeden sonra dolambaçlı yollardan aşağı doğru giderek Melezkur (Ortayol) tarafına geçtik. Ana yola geldiğimiz noktada ise karşımızda yeni adı ile Yücehisar ve Lamgo vardı. Aynı şiirde yazdığı gibi.
Bu yolculuğu yapmış olan Servet Çomoğlu ile tek farkımız onun yaya bizim ise araba ile bu yolu takip etmemizdi.