ŞEHİTLER ÖLMEZ!
Yazarımız Yusuf Kambur, Şehitler Haftası münasebetiyle, Şehitliğin dinimizdeki yerini kaleme aldı.
ŞEHİTLER ÖLMEZ!
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın!
Aksine onlar diridirler,
Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.
Allah’ın kendi lütfundan onlara verdikleriyle sevinç
içindedirler.
Ve arkadan gelip de henüz şehit olmamış olanlara
kendileri için hiçbir korkunun olmayacağını ve
hiçbir şey için üzülmeyeceklerini müjdeliyorlar.
Onlar, Allah’tan bir nimeti, bir fazilet ve bereketi ve
kesinlikle Allah’ın müminlerin ecrini boşa çıkarmayacağı
(gerçeğini) müjdeleyip durmaktadırlar.”
(Ali İmran: 3/169-171)
Bu can bu tende zaten emanettir.
Bir gün sahibine teslim edilecektir.
Madem “ölüm” var. Ölümün en
şereflisi “şehitliğe” talip olmalıyız.
Daha doğrusu “ölümsüzlüğe” talip olmalıyız.
İnsanoğlu ölüme çare bulma arayışındadır. İşte
“ab-ı hayat”… Şehadet şerbetini içmek…
Bir şeyin hayalini kuracaksa Müslüman bunun hayalini
kurmalı. “Bütün kalbiyle (Allah yolunda) şehit olmayı
isteyen kimse yatağında ölse bile (bir nevi) şehitler
mertebesine ulaştırılır” buyuruyor Efendimiz (sav).(1)
Bu bir teselli değil Yaratıcı ile kul arasında imzalanan bir
sözleşmedir. “Cennet karşılığında” can ve maldan
vazgeçmedir. Rabbinizle yaptığınız bu sözleşmeden
dolayı “sevinin ve müjdeleşin”(2)
Allah için Cihad ettiği halde şehit olamayan kimse bu
sefer “Gazi” unvanını elde etmiş olur. Allah yolunda
savaşmanın adıdır “gazilik…”
Allah’ın emri, Peygamberin (sav) örnekliğiyle
“Allah (rızası) için” yapılan işler tüm algıların
ötesinde farklı anlamlar kazanıyor. Şehitlik mertebesi
tam da böyle bir şey…
“Öldü” diye ağlıyor, feveran ediyorsunuz. Varlığın yegâne
sahibi “onlar ölmedi!” buyuruyor.
“Öldüler” demeyi de kesinlikle yasaklıyor.
Siz bedenini toprağın kucağına veriyorsunuz.
Hiçbir canlılık emaresi kalmamış,
bazen paramparça, çoğu uzvu kaybolmuş.
Cenab-ı Hak, “onlar diridirler, hem rızıklandırılıyorlar.”
buyuruyor.
Siz gözyaşı döküyorsunuz ama onlar “sevinç içindeler.”
“Garibandı, yetimdi, hayattan doyamamıştı, damatlığını
giyememişti, nişanlıydı, bir ay sonra düğünü vardı, geride
yetimler bırakmıştı, gözü yaşlı anne baba, eş….”
Allah’ın kendilerine verdiği akla hayale gelmez
ikramlarından dolayı “son derece mutludurlar…”
O kadar mutludurlar ki, kendilerine imkân verilse,
“(Rabbinden) gördüğü ikram ve itibar sebebiyle tekrar
dünyaya dönmeyi ve onlarca kez yeniden şehit
olmayı isterler…”(3)
İslâm, barış dinidir. Yeryüzünü “eman/güven yurdu”
yapmayı hedefler. Ancak düşman saldırısı olduğunda
“topyekûn mücadeleyi”(4) emreder. Şanlı tarihimiz bu
mücadelenin destanlaştığı altın sayfalarla doludur.
Kahraman ecdadımız tüm insanlığa “vatan, bayrak, din,
namus” söz konusu olduğunda nasıl savaşılacağını
öğrettiği gibi, “savaşın usulünü/ahlakını” da öğretmiştir.
Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek…
Tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle
yad ediyor, onlarla haşr-u cem olmayı niyaz ediyorum…
-------
1-Müslim, İmare, 157
2-Tevbe: 9/112.
3-Buhari, Cihad, 21.
4-Saf: 61/4.