Sabah namazının kıymeti
Eskiden evlerde gece sohbetlerinde vakit geçirmek için insanlar birbirlerine bilmeceler sorardı.
En çok sorulan bilmecelerden birisi şuydu: “Çarşıdan alınmaz, mendile konmaz, ondan tatlı bir şey olmaz, bil bakalım nedir?” Cevabı ise genellikle bilinir ve “uyku” diye cevap verilirdi. İşte sabah namazı, bu çok tatlı olan uykuyu terk edip, abdest alarak Cenâb-ı Allah’ın huzuruna çıkmaktır. Bu kadar tatlı olan uykuyu terk ederek yataktan kalkmak kolay bir iş değildir. Uykudan daha tatlı bir şey olmalı ki, insan uykusunu fedâ ederek kalkabilsin. Ancak sabah namazının kıymetini idrak edebilenler ve “Namaz uykudan hayırlıdır” müjdesine kulak verenler uykularını kolaylıkla feda ederek namaza kalkabilirler.
Her namaz kalbe huzur, ruha sürur verir. Fakat sabah namazının verdiği huzur bir başkadır. Sabahın dinginliğinde, sâbâ makamında okunan ezanlar insanı öyle hoş bir iklime, o kadar tatlı bir huzura dâvet eder ki, bu dâvete imanlı kalplerin kayıtsız kalması mümkün değildir. İnsan o vakitte nefsin ve şeytanın tasallutundan kurtulur, Mi’rac’a doğru tatlı bir yolculuğa çıkar. Dünyayı ve içindekileri geride bırakarak başka bir âleme doğru yol almaya başlar. Allah Resulü’nün (asm) ifadesiyle, “Sabah namazının sünneti, dünyadan ve içindekilerden daha değerlidir.” Az bir dünya malı için günlerce uykusuz kalmayı göze alan bir insan, dünyadan ve içindekilerden daha kıymetli olan sabah namazını kılmak için yarım saatlik uykusunu feda edemiyorsa, aklını ve kalbini sorgulaması gerekir.
Sabah namazı, nefse karşı kazanılan bir cihaddır. Sabah namazının mücahitleri de Cenâb-ı Hak tarafından takdir edilir, büyük bir mükâfatla taltif edilirler.
İsrâ Sûresi 78. âyette Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.”
Rabbimiz sabah namazına o kadar ehemmiyet vermiş ki, “Belirli vakitlerde namaz kıl” dedikten sonra ayrıca “Sabah namazını da kıl” diye emrediyor. Ondan sonra da “Sabah namazında gece ve gündüz melekleri hazır bulunur” diyor. Yani meleklerin bu namaza şahitlik ettiğini söylüyor. Şahitleri melekler olan bir amel, elbette pek çok kıymete haizdir.
Cenâb-ı Hak’kın melekleri şahit tutmasına hiç ihtiyacı yoktur, ama insanlara verdiği kıymet ve sabah namazına verdiği ehemmiyeti göstermek için melekleri orada hazır bulunduruyor. Meleklere de “Bakın benim öyle kullarım var ki, tatlı uykularını feda ederek benim için namaza kalkıyorlar” diyerek kulları ile iftihar ediyor.
İyi bir iş yapan insan, yaptığı işin başkaları tarafından da görülmesini ve takdir edilmesini ister. Kendisini seyredenlerin alkışları onun hoşuna gider. Bu takdir edici seyirciler, yüksek makam sahipleri ise, o insan yaptığı işten daha fazla zevk alır, daha çok mutlu olur. Sabah namazında, Rabbinin huzuruna çıkan bir insan, hayalen Asr-ı Saadet’e gitse, önünde Allah Resûlü (asm), sağında Hz. Ebûbekir, solunda Hz. Ömer (ra) ve diğer sahabeler olduğu halde, namaz kıldığını düşünse, bu sırada meleklerin de orada hazır bulunarak o hâli seyrettiklerini hayal etse, o namazın zevki ve lezzeti, elbette dünyalara değişilmez.
Sabah namazı, günün ilk ibadeti ve ilk imtihanıdır. Günlük ibadetin giriş kapısıdır. Bu ibadeti huzur ve huşû içinde yerine getiren bir insan, ilk imtihan kapısından da rahatlıkla geçmiş olur. Ondan sonraki ibadetleri için de büyük bir şevk elde eder. Nefsin ve şeytanın engellerini kolaylıkla aşabilecek güç ve donanıma sahip olarak güne başlar. Böylece bütün gününün feyizli ve bereketli geçmesini sağlar.
Ne mutlu, seyircisi melekler olan sabah namazını edâ ederek güne başlayanlara.
MEHTAP YÜKSELTEN
ELİF EKİ