Tarih: 11.10.2014 21:38
Rize’nin güzelliğini korumak görevim
Yunus ÇAKIR
Rize Valisi Ersin Yazıcı, 53 Rize’nin sorularını cevaplandırdı. Vali Yazıcı, Rize’de en çok eğitime önem vereceğini söylüyor…
İlk valiliğiniz Rize’de, bunu da tebrik ediyoruz. Rize’nin bir fotoğrafını bize çekebilir misiniz? Yani Rize’nin problemleri nelerdir sizce? Kısa sürede aldığınız izlenim nasıl?
Rize Valiliği görevine 2 Haziran 2014’de başladım, yaklaşık 2 ay oldu. İlk valiliğim dediğiniz gibi. İlk görev yerim vali olarak. Rize bana göre güzel bir şehir, belki bu güzelliği ifade etmemin bir sebebi de benim de Karadenizli olmam. Benim ve eşimin Karadenizli olması buraya daha çok adapte olmamızı ve yöreye her manada; iklimiyle, kültürüyle, yaşam şekliyle daha alışık olmamız, kendimizi evimizde hissetmemize sebebiyet veriyor.
İnsanın kendisini rahat ve huzurlu hissetmesi başka bir motivasyon aracıdır. Tabii ki ülkenin her noktasında biz aldığımız görev yerinde çalışırız ama, memlekette çalışıyor olmak daha bir ayrıdır. Onun tadı da, zevki de, heyecanı da, motivasyonu da başkadır. Bu manada Rize’yle ilgili, burada olmaktan mutluyum. Tabii nüfuzu yüksek olan bir kent, bunun bilincindeyiz. Rize’nin artıları çok fazla. Rize’nin nüfuzunu Ankara nezdinde nasıl kullanabileceğimize bakacağız, yani zaten kullanılıyor. Devam eden, yapılan bir çok iş var ama hayat devam ettiği müddetçe de işler devam edecek. Yeni ihtiyaçlar oluşacak. Dolayısıyla yaşam devam ettiği müddetçe ihtiyaçların bitme gibi bir lüksü yok. Bu bilinçle yöneticilik yapmaya gayret ediyoruz. Bizden öncekilere teşekkür edip bulunduğumuz süre içerisinde de ‘biz neler yapabiliriz’i düşünen bir idareciyim.
22 yıllık idareciyim, kamunun ilçe-il-bakanlık düzeyinde görevlerde bulundum. 7 yıla yakın bir süre siyasi bir kurumda, belediye başkanlığında en üst düzeyde yöneticilik yaptım. Dolayısıyla iyi bir tecrübeye sahip olduğumu düşünüyorum, farklı tecrübelere. Çünkü politik kurumda çalışmanın getirdiği çok büyük artılar var. Oranın zorlukları nedir, orada nasıl iş yapılıyor, nasıl iş üretiliyor, çözüm nasıl üretiliyor… Bunları yaşayarak öğreniyorsunuz. Öbür taraftan devletin ciddiyeti, kurumsal duruşu, bunları da yaptığımız il-ilçe-bakanlık düzeyindeki… Yani hizmet etmek adına iyi bir tecrübeye, iyi bir CV’ye sahip olduğumu düşünüyorum. Rahat çalışabileceğim, kendimi evimde hissedebileceğim bir ortamdayım, ve bunların hepsi artı. Bu şartlar altında inşallah bu kentte güzel şeyler yapılacak.
Benim kentle ilgili olumsuz manada ilk tespitim şu, eğitimle ilgili durumumuz iyi değil. Bunu sürekli vurguluyorum. Mutlaka Rize eğitimle ilgili bir şey yapacak, çünkü ben buna önderlik edeceğim. Çünkü 50’li sıralamalar, hem ortaokul sonu sınavı için, hem üniversite sınavı için; bana göre kabul edilemez bir yer. Bunun çok daha aşağılarda olması lazım. Şuanda bu konuyla ilgili birçok arkadaşıma talimat verdim, eğitimle ilgili yöneticilerde. Kendim de düşünüyorum. Küçük bir çalıştay gibi bir şey yapıp eğitimle ilgili bir yol haritası çıkaracağım. Bu basit bir şey olacak, yani arkadaşlara da söyledim. Sorunları az çok hepimiz biliyoruz, herkes biliyor, bu kentte yaşayan birçok insan biliyor. Çözüm önerileri istiyorum dedim ve iki başlık altında istiyorum. Bir, bütçe gerektiren öneriler. İki, bütçe gerektirmeyen öneriler. Yani artı çözümleriniz çok ideal, süper, dünya uygulamalarından örnekler filan böyle şeyler istemiyorum. Bunun bir mahzuru yok ama bize bir faydası da yok. Ben bugün itibariyle hayata sokabileceğim uygulamada hemen, pratik ve kısa sürede sonuç alabileceğim şeyler istiyorum sizden dedim. İdeal, ben de size ideali çizebilirim. Ama ideale ulaşmak için çok büyük yatırımlar, çok büyük bütçeler gerekiyor ise; bunu da hemen yapamayacağımıza göre. Dolayısıyla bütçe gerektirmeyen ama yapabileceğimiz çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Şunu söyledim arkadaşlara ve birçok ortamda da söylüyorum. Hiçbir şey yapamasak bile yaratacağımız bir sinerji ile mutlak surette bir kıpırtı olacak.
Ben başta basın mensupları olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına şunu söyledim: Beni eğitimle ilgili konuda rahatsız edin. Ben bu sorunu üzerime alıyorum, her toplantınızda, her ortamını bulduğunuzda sorun: Ne yapıldı, ne yapılıyor? Yani bizi rahatsız edin, ben müdürü rahatsız edeyim, öğretmeni rahatsız edeyin. Ben inanıyorum ki bu konularda biraz daha takibimizi, hassasiyetimizi arttırdığımızda bir kıpırtı yaşanacak. Bu en basiti, hiçbir şey yapılmaması halinde yapılacak şeyler ki burada kalması söz konusu değil. Mutlaka bir harita çıkartacağız, kısa vadede yapacaklarımızla ilgili bir listemiz olacak.
Hayal de kurmuyorum yani ben şöyle bir iddiada değilim. Rize 53’üncü, 58’inci sırada 10 sıra birden atlayacak. Öyle bir şey yok. O zaten afaki bir şey, pek olacak şey değil, tesadüfen olursa olur. Ama 5-6 sıra gelebilir miyiz 1 yılda, kesinlikle gelebiliriz. 4-5 yıl içerisinde de çok makul bir yere Rize vilayeti olarak gelebilir. Eğer biz bunu 4-5 yıl bırakmazsak. Onun dışında olumsuz bir tespitim yok, ufak tefek küçük şeyler olabilir.
Tabii baktığımızda iki konu var yani bu kentte ne yapılıyor. Bir tarım, yani çay. Çiftçiliğin çok büyük bir oranını çay oluşturuyor, bir parça fındık ve kivi var ama onlar çok büyük miktarda değil. Artı hayvancılık noktasında da arı, bal üretimi var. Bir de turizm. Yani bu kentte bir şeyler yapmak için bu alanlarda organizasyon, bilgilendirme, daha iyi ürün elde etme; yani tarımla ilgili yapılabilecek eğitimler, çalışmalar, yönlendirmeler olabilir. Bundan çok tarım bir yol tutturmuş gidiyor, bir düzeni var. Turizm daha çok öne çıkıyor. Allah adeta özel yaratmış buraları.
Geçenlerde Ekonomi Bakanımız Cevdet Yılmaz geldiğinde çok güzel bir ifade kullandı, çok da hoşuma gitmişti. “Rize’liler cennete gittiğinde yabancılık çekmeyecek” dedi. Gerçekten hoş bir ifadeydi. Ben de böyle inanıyorum, yani buradaki güzelliği ifade etmenin başka bir yolu. Özellikle bölgeye gelen Arap turistler “Burası cennet mi acaba?” diyor. Dolayısıyla Allah bu güzellikleri bize vermiş. Ben zaman zaman beni ziyaret eden insanlara veya benim ziyaretine gittiğim insanlardan turizmle ilgili biz geri kaldık, yapamadık, bir Ayder var, Ayder’in dışında bir sürü alanlarımız var kullanamadık, işleyemedik, satamadık gibi. İşte Trabzon biraz daha ileri gitti gibi serzenişte bulunuyor insanlar. Ben de diyorum ki “İyi ki yapamamışız.” Sebebi de şu, bunu samimi olarak söylüyorum. Şöyle inanıyorum ben, gelişmekte olan toplumlarda, ki Türkiye daha henüz gelişmesini tamamlayamadı. Karnımız aç iken –amiyane tabirle- sadece açlığımızı giderecek işin olmasına bakıyoruz. O işin getireceği olumsuzlukları göz ardı ediyoruz. Bunu özellikle sanayileşmede çok yaşadık. Yani bir yere bir fabrika geleceği zaman yöre halkı Türkiye’nin hangi noktasında olursa olsun, birkaç sanayi bölgesi hariç, ya işte bir fabrika gelsin de ne olursa olsun. 300-500 kişi istihdam edilecek, dolaylı olarak 500 kişi daha onlardan nakliyeden şurdan burdan para kazanacak… Hay hay, güzel. Sonra sanayi geliyor, çevreye öyle zararlar veriyor ki… Artık yani 20 sene sonra 30 sene sonra Allah! Kimseyi suçlamamak lazım, o günkü yöneticilere de ahkam kesmenin bir anlamı yok. Ya işte hainlik etmişler, hayır hainlik falan değil. O gün siz orada yönetici olsaydınız siz de aynı kararı alacaktınız. Niye, karnınız aç. Ekmek lazım. Birinci öncelik ekmek. Diğer ihtiyaçlar, gerekler, sorunlar ikinci plana giriyor. Önce para kazanılması lazım, karnımızın doyurulması lazım, iş lazım. İş imkanı oluştu, hah. Şimdi Rize ve Türkiye hatta belli bir refah seviyesini ve eğitim seviyesini yakaladı. Dolayısıyla bundan sonra turizm alanında, başka bir alanda yatırım yapılırken daha planlı programlı olunacak. Artısı eksisi düşünülecek. Yani siz rastgele işte derme çatma plansız projesiz programsız oteller moteller konaklama yerleri şu bu, kusura bakmayın, bu saatte buna müsaade etmeyiz. Niye? Bunu ben direkt şeyle bağlantılı görüyorum, yani karnımız doymuş durumda şuan bizim. Dolayısıyla, arkadaş sen buraya yapıyorsun turizm tesisini ama şu şartlarda yapacaksın. Buna uygun şartlarda yapmıyorsan yaptırmıyoruz biz sana burayı. Çünkü ben buradaki değeri satıyorum. Sen bugünkü şekilde yapmakla bu değere zarar veriyorsun. Ben Uzungöl’e 1999 yılında çıkmıştım, 2-3 hafta önce tekrar çıktım. Yani ağlamaklı oldum desem abartmam. Kardeşim o kadar çok bina, nerede kaldı Uzungöl?
Benzer sıkıntı Rize açısından, Ayder de yaşanıyor her halde?
Ayder de şuanda çok kötü değil, yani kötü de o kadar değil. Arkasında bir sürü yaylalar var. İşlenmemiş olması, işgal edilmemiş olması bir avantaj. Çünkü biz bundan sonra daha iyi yöneteceğiz. Eksilerini de göreceğiz. Yatırımcı geliyor, benim dediğim standartta gelecek yatırımcı. Niye? Çünkü açlık seviyesini geçti ülke, Allah’a şükürler olsun yani. Refah seviyesinde belli bir noktaya gelmiş.
Yani ne olursa olsun yatırım değil.
Evet, daha standardize, olması gerektiği gibi. Şimdi az önce vurgulamaya çalıştım. Yöneticileri suçlamak kolay 30 sene önce ya buraya fabrika yaptırmış. Sen olsan sen de yaptıracaktın. Öncelik çünkü işti, ekmekti. Ama bugün aynı yöneticiyi getir, turizmle ilgili abuk subuk yatırımlara müsaade etmez. 30 yıl önce muhtemelen biz de olsak biz de müsaade ederdik. Niye? Ya burda 20 kişi çalışacak ekmek kazanacak buraya turist getirecek. Tamam, getirecek. Turist zaten geliyor kardeşim. Senin yapacağın bir tane tesise mi gelecek turist. 30 sene önce öyle deniyordu, şimdi öyle değil. Turist zaten geliyor. Buradaki doğal güzellik için geliyor, ben bunu korumakla mükellefim. Sen bunu para kazanma arzusu ve hırsıyla küçük düşürebilirsin, bir mahzuru yok, ama ben müsaade etmem sana, yönetim olarak.
Tam bu çerçevede, Rize ve ilçelerindeki yüksek binalar, dolayısıyla trafik problemi yaşanıyor. Yani bu da bir problem değil mi?
Problem. Tabii sizin geldiğiniz zamanda trafik daha bir problem. Şöyle ifade edeyim, Rize’li şundan rahatsız. Ben Rize’li değilim, bugün itibariyle Rize’liyim tabii Rize’de çalıştığım için. Dışardan, büyük şehirden gelen insanlar gelip sanki buradaki insanlar çok cahilmiş gibi sürekli akıl vermelerinden rahatsız insanlar. Yani İstanbul’da yaşıyor, hangi şartlarda yaşadığını bilmiyoruz hemşehrilerimizin. Ama buraya geldiğinde İstanbul’da yaşıyor olmanın her şeyi biliyor moduna geçmesinden Rizeli rahatsız.
Bana göre Rize’nin en büyük problemi arsa problemi zaten, arsa üretmek çok zor, yok. Dolayısıyla şu daracık bantta bu kadar çok katlı bina… Çok yakışıksız, ama mecburiyet var. Yani şimdi mesela Güney çevreyolu diye bir proje yapılıyor. Keşke bu 20-30 yıl önce yapılmış olsaydı, Rize bambaşka bir şehir olurdu. Rize’nin tamamının arkasından dolaşıyor, çemberin belli bir yerinde adeta 7-8 km’ye kadar çıkıyor. Çünkü ben belediyecilikten geliyorum, bana bir cümleyle belediyecilikte ne yapmak lazım dediğinizde ben bir tek şey söylerim; yol yapmak lazım. Yol medeniyettir. Bunun örneklerini ben Kocaeli Büyükşehir Belediye’de çalışırken gördüm. Bir tane duble yol açıyorsunuz, 2 sene sonra onun etrafını tanımanız mümkün değil. Hemen çehresi şekli her şeyi değişiyor. Hiçbir şey yapmıyorsunuz, sadece yol yapıyorsunuz. Ya oraya gidiyor, ya kendini yeniliyor oradakiler. Biz gecekondu mahallelerine yol yaptık. Yemin ediyorum 2 sene sonra Çayırova’ya gittim orayı tanımak mümkün değil. Dolayısıyla keşke bu Güney çevreyolu erken yapılabilseydi. İnanıyorum ki o zaman bu büyük binalar da olmazdı, biraz da çirkinlik olmazdı.
Trafik sorunuyla ilgili şöyle ifade edeyim, yaşanıyor, ben de hissediyorum. Küçük bir şehir olmasına rağmen, hatta böyle espri yapıyoruz “İstanbul’da mıyız, bu ne trafik?” diye. Bu tabii bu aylarda biraz yoğunlaşıyormuş, diğer zamanlarda bu kadar yoğun değil. Ama belediyecilikten gelen birisi olarak şunu ifade edeyim ki, trafiği çözmenin yolu bir master plan yapacaksınız. Bu master plan size muhtemelen çok sayıda yol köprü, köprülü kavşak yapmayı emredecektir. Şimdi burada da birkaç çalışma yapılmış, bir sürü yol yapılması gerekiyor. Nasıl yapacaksınız? Yani şehirleri planlarken, şehir yeni yapılanırken planlamaz iseniz çok zor oluyor. Nasıl zor oluyor? Örneğin Kocaeli’nden de biliyorum, yolun maliyeti 10 milyon. Ama çarşı içerisinde bunu yapmaya kalktığınızda 50 milyon kamulaştırma maliyeti var. Şimdi Rize’nin merkezinde yöneticisini, paranız da var. Nasıl yapacaksınız? O binaları kamulaştırmaya güç yeter mi? Zaten çok pahalı bir kent bu manada. Dolayısıyla Rize için değil ama büyük şehirlerde, ben ulaşımla ilgili çok zaman sarf ettim, çünkü büyük şehirlerin en büyük derdi ulaşım. Çok büyük yatırımlar yapılıyor İstanbul’a ama hala çözülemiyor, neden? Refah seviyemiz yükseliyor çok şükür, araç sayısı artışı son 5 yılda önceki yılların 3-5 katı daha fazla. Toplum zenginleştiği için bir evde bir araçtan 2-3 araca çıktı. 20 sene önce hiç araç yokken şimdi 2-3 tane araç var, en azından 1 tane var.
Şöyle basit bir tez, benim de aklıma yattığı için ifade ediyorum. Paris’le ilgili anlatılmıştı. Diyor ki Eyfel Kulesi’ne gitmek istiyorsunuz. Eyfel Kulesi’ne biz sizi şu noktadan 10-12 dakikada götürebiliriz. Metroyu kullanırsanız 12 dakika Eyfel kulesi. Ha, siz Eyfel Kulesi’ne özel aracınızla mı gitmek istiyorsunuz? O zaman 1 saat 45 dakikayı göze alacaksınız diyor. Dolayısıyla araç kullanımını azaltmamız gerekiyor şehir merkezlerinde. Diyeceksiniz ki Rize’de metro mu var, tabii Rize gibi bir ilde metro olmaz zaten gerek de yok. Bir diğer basit yöntemi, yani yöntem değil de reçetesi diyelim. Diyorlar ki ulaşım uzmanları, özellikle büyük şehirler için, bu burası için de gerekli. Şehrin etrafını saran bir çevre yolu. Bu çevre yolu öyle olacak ki, trafik burada çok hızlı akacak ve şehir, insanlar, çevreyoluna kendini çıkarttığında işte şehrin 5-10 km ötesindeki bir yerleşim yerine, ki büyükşehirlerde o yerleşim alanları çok geniş oluyor, rahatlıkla ulaşabilecek. Mutlaka her şehire bir tane, bütün çepe çevre saran, çevreyolu olması lazım, hızlı akan. Çok fazla giriş çıkışı olmayan, çok fazla kesilmemesi için. Bunu yaptıktan sonra tekrar altını çizerek söylüyorum, büyük şehirler için söyleniyor bu. Ama işte Rize’de dar alanda sıkışmış bir nevi onlara benziyor. Bir tane hızlı akan bir ana arteriniz olacak. Onun dışında da kusura bakmayın, herkes arabasını kullanıyorsa, çarşının diğer sokaklarında ve caddelerinde trafik olacak. Binmeyin kardeşim arabalarınıza, bırakın otoparka, yürüyün. Öncelik insan, öncelik yaya, dolayısıyla şehrin tam alışveriş yapacağın dükkanın önüne gitmek zorunda değilsin.
Şehrin doğu-batı istikametindeki trafiği hızlandırmamız lazım. Belli bir yolda, caddede. Bu olmuyorsa Adnan Menderes Bulvarı, bu olabilir. Burada trafik hızlı aksın, insanlar kendini o caddeye attığında o araçla, oradan gideceği yere hızlı ulaşsın. Ha veya doğu-batı istikametinde başka bir caddemiz varsa o da olabilir dedim. Ama bir tanesini akıtmamız lazım. Bunu sağladıktan sonra hiç kusura bakmayın, çarşıda biraz trafik olur, yürüyün kardeşim. Ama ben şu caddeye çıkarttığımda sizi akıtabiliyorsam trafiği bu yeterlidir, Rize için kesinlikle yeterlidir. Yani ben meydanda 3-5 dakika bekledim, trafik o kadar olacak kardeşim. Ama bir caddenin şehrin yerleşiminde bir caddenin akması lazım. Bu sahil yolu mu olur, Adnan Menderes Bulvarı mı olur, bunu sağladığımızda bana göre ulaşım problemi çözülmüştür. Şehrin içinde 2-3 dakika bekleyeceksin arkadaş, ama hem orada bekleyip, hem bu caddeye çıkıp, hala Gündoğdu’ya gidemiyorsan, şehrin öbür yakasına ulaşamıyorsan veya Fener’e gidemiyorsan; işte problem orada. Yoksa Çarşı merkezinde 5-10 dakika kaybetmişsiniz, bu normal yani, olacak.
Yeni projeler var, çok konuşulan hava alanı, Ovit Tüneli. Bilhassa yapılması düşünülen hava alanı…
Çağımızda hava alanı rutin bir şey oldu diyelim. Kentlerin olmazsa olmazları arasına girmeye başladı. Yani 20-30 yıl önce dünyada kentleri anlatırken hava alanının olması bir ayrıcalıktı. Bugün itibariyle havaalanının olması böyle bir mana ifade etmiyor. Şimdi geldiğimizde Rize’ye, tabii Trabzon havalimanı bölgeye hizmet ediyor, yoğun bir havalimanı. Yaz aylarında bana verilen bilgi, Trabzon’a yapılacak yolculukların %30’unu Rize ve Artvin oluşturuyormuş. İyi bir rakam, yani bu kentte bir havaalanı ihtiyacının olduğunun açık ve net ifadesidir. Yaz aylarıyla kısıtlı tabii ama, zaten Karadeniz’in de esas trafiği yaz aylarında. Rize ve Artvin oluşturuyorsa, 3’te 1’i az değil, bu kente bir havalimanı lazım olduğu anlamına gelir. Bu noktada da karar verilmiş durumda, inşallah, buna Rize ve Artvin havalimanı diyoruz tabii. Sadece Rize’de demiyoruz, çünkü Artvin’e de hizmet edecek. Artvin Batum’u kullanmakta zorlanıyor. Bir takım kolaylıklar sağlanmasına rağmen yine de ciddi zorlukları var, dolayısıyla orada zorlanıyor. Pazar kalesinden Batı’ya doğru bir denize dolgu havalimanımız olacak. Öncelikli yatırımlar arasına alındı, bu bizim için bir avantaj. İnşallah birkaç yıl içerisinde şekillenmiş olur. Kent için ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Ovit Tüneli tabii Rize için bana göre çok önemli bir yatırım. Anadolu’ya, Doğu Anadolu’ya bir açılış kapısı. İnşallah bunu sahile geldiğimizde lojistik merkezle de destekleyebilirsek, Başbakanımıza da sunuldu proje, biz de şuanda takip ediyoruz, Gümrük Bakanımız Hayati Yazıcı özellikle takip ediyor. Dolgu yapmak suretiyle bir lojistik merkez yapmayı düşünüyoruz. Lojistik merkezde de işte başta Erzurum’a olmak üzere, onun güneyindeki diğer illerin, onun doğusundaki illerin, yani birçok ilin her türlü ihtiyacını buradaki lojistik merkezden, limandan karşılamış olacağız.
Bu ülke için de çok faydalı bir proje, kentimiz için müthiş bir proje. Gelecekte bu alanda bunun getireceği artılarla birlikte kent ekonomisinin çok canlanacağını düşünüyorum. Turizmden sonra en önemli şey budur. Ve kentin dinamiklerini her alanda harekete geçirecektir. Çok büyük bir yatırım, inşallah bu sağlanacak. Tabii bir an önce başlamamız lazım, çünkü öyle 5-6 ayda bitecek bir proje değil. En az birkaç sene sürer, fakat belli bir aşamaya geldi gibi. Son karar henüz verilemedi, çünkü büyük bir yatırım, maliyeti çok yüksek. Rize’nin çevresi, ekonomisi, hayatı, her şeyi değişir yani o lojistik merkez gerçekten Rize’ye çok büyük bir katkı sağlar. Hatta onun bir kısmı da belki de Of sınırlarından, hani Trabzon-Rize çekişmesi de o, öyle, yani bölgeye hizmettir esas olan her tarafı canlandırır. Yani tek bu tarafa değil, öbür tarafa da bir hizmettir, oraya da yan etkileri olacaktır olumlu manada, bu tarafa da olacaktır. Tam sınırda düşünülüyor, İyidere’nin denize kavuştu bölgede yapılacak. Dolayısıyla her iki kente de çok büyük katkı sağlar, ülkemize bana göre çok büyük katkı sağlar. Çünkü artık şunu da geçmeliyiz yani, bunu gelişmiş ülkeler yıllar önce halletti; 3 tarafı denizle çevrili bir ülkede Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna tır ya da kamyon çalışmamalı. Bunun hiçbir mantığı yok, mantıklı açıklaması yok. Altyapı bedava demek deniz demek. Ama tır ve kamyon taşımacılığında öyle değil ki. Taşıyacağı arabaya bir sürü para ödüyorsunuz, yollara da para ödüyorsunuz. Sürekli bakım yapmak, yol yapmak zorundasınız; gibi gibi. İnşallah çok faydalı olacak. Kentin geleceğinde lojistik merkez bambaşka bir alan yaratacaktır. Havaalınımız tabii turizmimize olumlu bir katkı sağlar. Zaten son birkaç yıl içerisinde hem yerli hem yabancı turistte müthiş bir artış var. Biz sadece mevcut alanlarımızı iyi yönetelim, Uzungöl gibi olmasın.
Rize’de Fırtına Vadisi’den başka öne çıkan vadimiz yok. Ancak meşhur olmayan çok vadimiz var. Rize aynı zamanda vadiler şehri. Vadiler ve yaylalarla ilgili bir hedef, proje var mı?
Ayder bölgesinde bir master plan yapılmış, bir yeşil yol projesi var, bence güzel bir proje. Büyük yaylaları dağlardan birbirine bağlıyoruz. O konuda da bize iyi bir bütçe ayrıldı bu sene için. Şöyle ifade edeyim, Uzungöl’e geldiniz, Uzungöl’ün hemen arkası Anzer yaylası. Geçemiyorsunuz, geçiş yok. Kaç km, 14 km. Şimdi bu yeşil yol projesiyle Artvin’den başlayıp ta Ordu’nun batısına kadar, Samsun sınırına kadar yaylaları dağları birbirine bağlayan bir proje bu. Peyderpey yapılıyor. Şimdi mesela burayı ihale ediyoruz, Uzungöl’e çıkmış bir turist hiç aşağıya inmeden, sahile inmeden, çünkü gelmek istemiyor sahile. O yeşile geliyor, o doğaya geliyor, o doğada yürümek istiyor, orada gitmek istiyor. Biz şimdi inşallah Uzungöl’ü Anzer yaylasına bağlayacağız. İlk etap bu, başka parçaları da var. Ayder yaylasıyla bağlantı yapacağımız birkaç yer daha var. Bu yıl 17 milyonluk bir bütçe ayrıldı yeşil yol için.
Yalnız yeşil yolda şuna da dikkat ediyoruz, doğru da projelendirilmiş bana göre. Öyle standardı çok yüksek bir yol da yapmayacağız. Neden? Yüksek standartlı bir yol yaptığınızda oradaki yapılaştırmayı falan durduramayız biz, öyle de olmaması lazım. Yani 3 çeşit yol olacak; stabilize, taş, beton. Betonu mümkün olduğunca az yapmayı düşünüyoruz. Çünkü orada gezecek olan turist öyle bir şey arzu ediyor. Mümkün olduğunca stabilize geçeceğiz. Uçurumlarına yapmamız gereken istinat duvarları varsa onları yapacağız, sağlamlaştıracağız, stabilize malzemeyi sereceğiz. Yolun kritik noktalarını beton veya taş yapacağız. Bu güzel bir proje, çünkü değerler bir bütün. Yani benim Ayder’e gelen Anzer’e gelen Uzungöl’e de geçsin. Uzungöl’e gelen buraya da rahat gelsin, ki genelde öyle yapıyor insanlar. Ve doğal turizm, alternatif denilen yayla turizmi her geçen gün katlanarak artıyor. Allah da bize vermiş bu güzelliği, inşallah değerlendireceğiz.
Başlangıçta zaten eğitimle giriş yaptınız. Bu çerçevede gençlere tavsiyelerinizi alabilir miyiz?
Bir kere şu internetsiz duramıyorlar ama, bütün vakitlerini internette geçirmemelerini arzu ederim. Çünkü benim de çocuklarım var, çocuklar ve gençler sosyalliklerini yitirmeye başladılar, çok üzülüyorum. Yani bakıyorsunuz genç bütün vaktini internetin, bilgisayarın başında geçiriyor. Sokağa çıkmıyor, oyun oynamıyor. Bunlar bir ihtiyaç. Bunları yapmaları gerekir. Yarın bir gün ne anne babanın, ne kardeşin bir önemi olmayacak diye düşünüyorum. Acı olan bu. Biraz da tabii bu manada belki geleneksel bakış diyeceksiniz buna ama, tabii eğitimle ilgili gençler mutlak surette okumalı. Okuma oranı çok düşük, çok üzülüyorum. Yani kitap okumuyoruz, hele bu bilgisayarlar yaygınlaştı hepten azaldı. Kütüphaneye gitmez olduk, gençlerimiz çocuklarımız okumuyor. Yani okumayan güzel konuşamaz, yazamaz, kendini ifade edemez. Okumanın faydalarını saymaya kalksak yüzlerce faydası var. Bu noktada tabii kampanyalar yapılıyor, onlar bunlar yapılıyor. Biz de yapacağız kentimizde okuma saatleri. Yani manteliteyi değiştiremedik, yıllardır anlatılıyor. Şimdi ben kendi adıma, 4 tane çocuğum var. Benim üniversiteden beri, her zaman okumakta olduğum bir kitap vardır. Çocuklarıma sorun, babam der yatmadan önce kitap okur. Bazan 10 dakika okur, bazen 1 saat okur. Bazen bir kitap 2 ayda zor biter, bazen 2 günde bitiririm. Ama sürekli okumakta olduğum bir kitap vardır, ben bunu bir baba olarak söylüyorum. Bunu çocuğunuza, etrafınıza, oğlum oku kızım oku dediğinde tamam oku, sen niye okumuyorsun? Doğru bir soru. Bütün çocuklar soruyor. Bazıları cesaret edemiyorsa da kafasında soruyor. Şimdi iyice örneklerini yaşadım. Sınıfa giriyorum kaymakam iken, “Hocam kitap okutuyor musun” diyorum. “Okutuyorum” diyor. “Hocam sen şuanda hangi kitabı okuyorsun” diyorum, “Şuan kitap okumuyorum” diyor. Yani şimdi Türkiye’nin eğitim seviyesi belli bir yere geldi, 20-30 sene önceki gibi ilkokul mezunu olmayan binlerce insan yok artık. Birçok insan artık en azından ilkokul mezunu. Belli bir yaş grubu, 30-40 yaşın altının ciddi bir çoğunluğu lise mezunu. Büyük bir çoğunluğu üniversite mezunu artık, eskisi gibi değil. Her köyde bir tane üniversiteli yok, her evde bir üniversiteli var nerdeyse. Oraya doğru gidiyoruz. Okuma yükselmiyor yalnız.
Dediğiniz nokta çok önemli, okul okuma ile kitap okumayı birleştirebilmek… Kitap okuma sevgisini gençlere, biraz da okulda vermek lazım sanırım ama.
Yani bu konuyu bir türlü yapamadık. Yani tabii ki ilerliyoruz ama dediğim gibi yani şimdi üniversite mezunu çocuklara diyoruz, etrafınızdaki kendi yaşıtlarınıza sorun niye okumuyor? Bu devrin çocuğu cin gibi, sen oku oku diyeceksin bir kere seni kitap okurken görmeyecek.
Görev sürenizce “Halk günü” gibi uygulamalarınız olacak mı?
Ben ona gerek görmüyorum. Ben mümkün olduğunca herkesle görüşüyorum. Ha şu memleketteki şu hastalığı halledemedik. En basit ve küçücük bir işi olan bile en tepedekiyle görüşmek istiyor. Yani birçok görüşmeye gelenlerin benimle görüşmesi gerekmiyor aslında ama bunu bilmeme rağmen ben görüşmekten geri durmuyorum. Müsaitsem, randevusuz da olsa halktan gelen birisi oldu mu görüşüyorum. Ben kimseyi geri çevirmiyorum ki mümkün oldukça, yani gelip de geri dönen çok azdır. Gerçekten işim çok yoğundur, almaya hiç fırsatım olmamıştır. Dolayısıyla onu gerekli görmüyorum. Yapanlara da niye yapıyor demiyorum, herkes bildiği gibi yapsın.
Ersin Yazıcı kimdir?
1969 yılında Düzce Gümüşova’da doğan Ersin YAZICI, 1990 yılında İstanbul Üniversitesi’nden mezun oldu. 1992 yılında Kaymakam olarak meslek hayatına başladı. İngiltere’de staj yaptı. 1995-1997 yılları arasında Burdur Karamanlı Kaymakamlığı, 1997-1999 Artvin Ardanuç Kaymakamlığı, 1999-2001 Muş Vali Yardımcılığı, 2001-2003 Nevşehir Vali Yardımcılığı, 2003-2005 İçişleri Bakanlığı İdari Mali İşler Dairesi Başkan Yardımcılığı, 2005-2007 yılları arasında Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcılığı, 2007-2009 yılları arasında da İçişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, 2009-2014 yılları arasında da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. 2014 yılında Kocaeli Üniversitesinde 'Yönetim Bilimleri' konulu Yüksek Lisansını tamamladı. 2014/6366 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile atandığı Rize Valiliği görevine 02.06.2014 tarihinde başlamıştır.
Evli ve 4 çocuk babası olan YAZICI iyi derecede İngilizce bilmektedir.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —