Murat Ümit Hicyilmaz
Son yıllarda bölgemizdeki turizm faaliyetlerinde ciddi derecede bir artış söz konusu oldu. Özellikle Arap ülkelerinden bölgemize gelen yabancı turistler yörede kayda değer bir ekonomik hareketlilik sağladı. Haliyle turizm sektörü “çay” ile birlikte yörenin en önemli gelir kaynağı haline geldi. Böyle olunca da alakalı alakasız herkes turizm pastasından pay almanın derdine düştü. Pastanın büyük dilimini her ne kadar Trabzon ili alsa da Rize için de kayda değer bir turizm geliri ekonomiye dâhil oldu. Üstelik yeni yapılan hava alanının yurt dışı uçuşları henüz sembolik düzeylerde iken durum böyle. Önümüzdeki sezon uçak sefer sayıları ve ülke çeşitliliği de artarsa mevcut turizm potansiyelinin çok daha artacağı kesin gözüküyor. Olağan üstü olumsuz bir gelişme veya Ortadoğu ülkeleriyle siyasi kriz yaşanmadığı sürece turizm artarak ve büyüyerek hayatımızın bir parçası olacak gibi görünüyor.
Peki, Rize ili gelinen bu noktada turizm için gerekli alt yapısını oluşturmuş mu? Birkaç yıllık eylem planları hazır mı? Turizmin yarattığı/yaratacağı ekonomik hareketliliğin sonuçları hesaplanmış mı? En vahimi ise turizmin yaratacağı maddi manevi tahribatlar hakkında araştırmalar yapılmış ve çözüm arayışları belirlenmiş mi? Ülkemizin hemen her bölgesinde turizmin ciddi bir döviz girdisi sağladığı ortada ancak pek çok açıdan oluşturduğu tahribat nedense görmezden geliniyor. Bu yazıda turizmin beraberinde oluşturduğu/oluşturacağı olumsuzluklar hakkında yüzeysel değerlendirmeleri yapmaya çalışacağım. Evvela özellikle Arap turizmine karşı yöremiz insanının verdiği refleksi iyi analiz etmek gerekiyor. Sahada kontrolsüz ve kaçınılmaz şekilde karşı karşıya kalan ev sahibi-misafir ikilisinin, ilişkilerini spontane bir şekilde geliştirmesi turizmin de kontrolsüz veya kontrolü güç bir şekilde ilerlemesine/gelişmesine sebep oluyor. Bu paradoks hesaplanmayan birçok problemi de ortaya çıkarıyor, üstelik bunların birçoğunun problem olduğu şimdilik fark edilmiyor. Herkes ekonomik girdinin peşine düştüğü için gelecekte devasa problemlere dönüşecek olan sorunları yetkili ve etkililerin dikkatine sunuyorum.
a)Trafik: Yöremizde özellikle yaz döneminde artan turizm sebebiyle özellikle ciddi trafik sorunları baş göstermeye başladı. Bilhassa turizmin göbeğinde yer alan Ayder ve Fırtına Vadisi bu konuda çok kötü bir imaj çiziyor. Araç kiralayıp yöreyi gezmek isteyen Arap turistler, tur konvoyları ve sair araçlar eklenince trafik çok kez durma noktasına geliyor. Şehir içleri ise ayrı bir kargaşa ortamına dönüşüyor, ciddi park sorunları yaşanıyor. Sahil ile iç kısımdaki ilçe merkezlerini bağlayan ana yollar artık mevcut potansiyeli kaldırmıyor. Yolların genişletilip rehabilite edileceği duyuluyor/konuşuluyor. Elbette bunlar hava alanı inşaatı ile eşlenik olarak planlanmalı ve inşa edilmeliydi. Ancak gelinen noktada trafik sorunlarını çözmek için geç kalınmış değil, yoğun olan destinasyonlarda yollar genişletilmeli. Ayrıca henüz turizmden pay alamayan ara vadilerin yolları da revize edilerek şimdiden geleceğe hazırlanmalı. Alternatif güzergâhlar eklenerek turizmin belli vadi ve bölgelerde sıkışmasının önüne geçilmeli. Böylece turizmin yayılımı sağlanarak yoğunluk olan bölgeler nefes alabilir pozisyona getirilmeli.
b)Elektrik: Ayrıca turizmin yoğun yaşandığı bölgelerde elektrik alt yapısının yetersiz kaldığı, mevcut şebekelerin yoğunluğu kaldıramadığı gibi sorunlar da yaşanıyor. Yine de elektrik hususunun yaşattığı en büyük problem bu değil. Turizmin bu seviyelere geleceği çok önceden hesaplanıp elektrik tellerinin yer altına alınması projesi halledilmiş olmalıydı. İsviçre Alplerinde büyük oranda halledilmiş olan bu sorun ne yazık ki yöremizde büyük bir görsel eksiklik olarak varlığını koruyor. Çoğu kez estetik fotoğraflar çekmek elektrik telleri yüzünden ıstıraba dönüşüyor. En azından özel bölgelerde elektrik tellerinin ve tabii ki telefon kablolarının yer altına acil olarak alınması gerekiyor.
c) Su: Yapısal bir diğer sorun ise su yetersizliği. Her ne kadar memleketin en çok yağış alan bölgesi olsak da ciddi şekilde su sorunu yaşandığı biliniyor. Hele hele kurak dönemde içme sularının bir anda azalması korkunç bir sorun olarak kapımızda bekliyor. Konaklama sayısı ciddi derecede artan bölge ve köylerde sık sık su sorunları yaşandığını duyuyoruz. Bunlarla ilgili de ciddi ve bilimsel çalışmalar yapılmalı, çözümler oluşturulmalı. Karadeniz Bölgesi sanılanın aksine küresel ısınma kaynaklı yaşanacak olası kuraklıkta en çok problem yaşayacak bölgelerden bir tanesi. Dünya, yakın gelecekte su savaşları için eylem planları hazırlarken, elimizdeki kısıtlı suyu turistlerle paylaşabilecek miyiz? Şimdiden alternatif içme suyu kaynaklarının tespiti yapılmalı ve kötü senaryolara hazır olunmalı.
a)Yöre Mimarisi: Rize ilinin genelinde konaklama için klasik çok katlı otellerden ziyade “bungalov” adıyla hayatımıza giren üçgen dik çatılı evler inşa ediliyor. Bunların hem ahşap, hem de taş versiyonlarını görmek mümkün. Taş-ahşap karışımı bungalovlar da bir hayli revaçta. Bungalovların muhtelif türlerine hemen her yerde rastlamak mümkün. Zaman geçtikçe farklı bungalovlar inşa ederek farkındalık yaratmaya çalışan yerli girişimciler bu konuda sınır tanımıyor ve çoğu kez lükslük noktasında yarışa girişiyorlar. Özellikle Fırtına Vadisi enva-i çeşit bungalov tesisine ev sahipliği yapıyor. Diğer vadilerde de hareketlilik başlamış durumda, imkânı bulan bungalov inşa etmekte en ufak bir tereddüt yaşamıyor. Bu gidişat kimsenin dikkatini çekmiyor olabilir ama kültürel açıdan yöremizin kültürel-mimari mirasını ciddi şekilde tehlikeye sokuyor. Yüzyıllardan beri gelişen ve belli bir doruğa ulaşan yöresel mimari anlayışımız artık ciddi bir “bungalov” tehdidi altında. Karadeniz mimarisi denildiğinde akla gelen üç tip konak tipi mevcut idi. Bunlar ahşap konak, taş konak ve dolma taş konak. Şimdi Fırtına Vadisinde bu eserleri görebilmek ne mümkün? Yöremize ilk kez gelen bir turistin bölgenin kültürel mimari dokusunu tespit edebilmesi neredeyse imkânsız. Çünkü tarihi konaklara anca bazı yüksek dağ köylerinde tesadüf edilebilir, bungalovlar ise artık her yerdeler. Vadide ilerlerken nereye baksanız bungalovlar görüyorsunuz ve haliyle yörenin artık mimari dokusunu bu üçgen evler oluşturuyor. Keşke gelinecek nokta önceden hesap edilebilse ve yöreye daha uygun, geçmişle çelişmeyen mimari bir estetik anlayışı geliştirilebilseydi. Ya da mevcut tarihi yapılar bozulmadan daha fazla turizme kazandırılabilseydi. Bazı müesseseler yöresel mimari ürünü olan ve en az iki bin yıllık bir mazisi olduğu sanılan serenderi bungalov mantığı ile kullanıp misafir ağırlamakta kullanıyorlar. Keşke bu eğilim genele yayılsaydı da serenderler “Karadeniz tipi bungalov ev” olarak turizm literatürüne girseydi. Sonuç olarak gelişen turizmin yarattığı “bungalov” tipi konaklama sebebiyle Doğu Karadeniz’in tescillenmiş mimari dokusu ciddi bir tehdit altındadır.
b)Yerel Gastronomi: Sadece turizm açısından değil, genel olarak Anadolu mutfağı içerisinde Karadeniz mutfağı hak ettiği değerin çok altında bir seviyede kalmıştır. Hamsi ile lahana yemekleri arasına sıkışmış sınırlı bir yemek çeşitliliği neredeyse herkesçe kabul edilmiş ve et orjinli Doğu Mutfağına hayranlıkla meşgul olunmuştur. Hâlbuki dikkatli bir araştırma yapıldığında Karadeniz’in gizli kalmış/unutulmuş bir yemek çeşitliliği olduğu anlaşılacaktır. Bundan daha vahimi ise gelişen turizm sebebiyle genel kabul görmüş birçok yemeğimizin özünden koparılması ve şov maksadıyla başka bir şeye dönüştürülmesidir. Bunun en iyi örneği şüphesiz muhlama yemeğidir. Tavadaki peynirin uzaması görsel açıdan ilginç bulunduğu için muhlamanın lezzetsiz tek bir versiyonu ortalıkta dolaşıyor. Uzayan kolot peyniri hem piyasada bolca bulunuyor, hem de diğer peynir türlerine göre nispeten daha ucuz olduğu için sıklıkla tercih ediliyor. Hâlbuki gerçek Hemşin muhlaması özel üretilen eskimiş yayla peynirinden yapılırdı ve her vadinin bu muhlamaya kendine mahsus bir dokunuşu söz konusuydu. Şimdilerde bütün bunlar unutuldu, gerçek bir Hemşin muhlamasını bulabilmek ne mümkün? Rize’nin batı tarafı ise muhlamanın farklı bir versiyonunu yani “kuymak” denilen yemeği yapıyor ancak onlar da bu yemeğe muhlama diyor. Bu durum muhlama tam olarak hangi bölgenin yemeği ya da muhlama denilen yemek hangi bölgeye ait sorunsalını ortaya çıkarıyor. Daha bunlar bile netleşmemişken şimdi kültürel olarak önemli bir yemeğimiz form değiştirerek geçmişten kopmuş durumda. Bazı tatlı çeşitlerimiz ise muhlama kadar şanslı değiller. Kabaktan, üzümden, pekmezden veya baldan yapılan nice tatlımız ya hiç bilinmiyor ya da yanlış formları tek tük piyasada dolaşıyor. Hâlbuki Rize ili için ciddi bir gastronomi çalışması yapılmış olsaydı, gelen turistlere gerçek Karadeniz mutfağı sunulabilirdi.
Genel olarak ise yeme-içme sektörü çok pahalı ve çoğu tesis yabancı turist profiline göre pozisyon almış durumda. Bazı anlı şanlı restoranların yerli müşterileri adam yerine bile koymadığı hep duyuluyor. Kahvaltı mekânlarında ise ne yazık ki organik yerli mahsuller neredeyse yok gibi. Bunun yerine üç harfli marketlerin nispeten ucuz şarküteri ürünleri sofraları süslüyor. Bu da genel itibariyle kocaman bir memnuniyetsizlik olarak yorumlara yansıyor. Çoğu mekânın turizm platformlarındaki aldığı puan ve yorumlar oldukça düşük seviyede. Buna mekânlarda çalışan garson-komi tayfasının eğitimsizliği de eklenince tablo daha da karamsar bir hale dönüşüyor. Turizmin geleceği nokta, önceden öngörülebilseydi ön hazırlıklar yapılır ve servis elemanlarının yabancı dilden sunum yapmaya kadar birçok mesleki eğitimleri tamamlanmış, sertifikalandırılmış olurlardı. Turizmde konaklamadan yeme-içme sektörüne kadar ciddi bir kalifiye eleman açığı olduğu ortada. Bundan sonrası için bu açığın kapatılması için daha fazla vakit kaybedilmemeli, gerekirse restoranlar denetlenmeli veya bir şekilde pozitif puanlanmalı. Yoksa zaten yerlerde sürünen Karadeniz mutfağı iyice yok olmanın eşiğinde.
c)Folklor: Yöreye gelen Ortadoğu eksenli turist profilinin Doğu Karadeniz’i tercih etmesinin en önemli etkeni şüphesiz sahip olduğu yeşil doğasıdır. Bunun yanı sıra yöre insanı için hayatı olumsuz etkileyen yağmur ve sis gibi doğa olayları da bahsi geçen turist grubunun ilgisini çeken pozitif unsurlardır. Yani Arap turistin yöremize olan alakası yeşillik, doğa, dere, dağ, yağmur vs. gibi Allah vergisi özelliklere bağlıdır. Bu durumda Karadeniz insanının kültürü, tarihi ve folkloru şimdilik turistlerin ilgisini çekmemektedir. Ya da diğer bir bakış açısıyla Karadeniz kültürü bütün argümanlarıyla misafirlere pazarlanamamaktadır. Bu da kültürümüzün önemsizleşmesine, arka planda kalmasına ve körelmesine sebep olmaktadır. Gelen turist; bölgemizin doğa güzelliklerinin yanı sıra insanının güzelliklerini de tanımalı, bu eşsiz doğada yaşayan insanları geçmişiyle anlamalıdır. Bunun için de kültürümüzü tanıtan aktiviteler ve programlar düzenlenmelidir. Ayrıca Rize’de Zilkale (Aslı Zirkale’dir) dışında ziyaret edilen tarihi mekân neredeyse yok gibidir. Hâlbuki bütün tarihi mekânlar ziyaret için cazip hale getirilmeli, yer yer dijital ve interaktif müzecilik uygulamaları denenmelidir. Böylece yöre kültürünün tanıtımı daha kolaylaşabilir.
Plansız ve spontane ilerleyen/gelişen turizmin olumsuz yönleri en çok da yerel halkı etkilemektedir. Artan trafik ve pahalılık yerli halkın hayatını olumsuz yönde etkilemekte ve yaşam konforunu oldukça düşürmektedir. Örneğin nispeten ünlü kahvaltı mekânlarındaki fiyatlar yerli halk için ulaşılmaz hale gelmiştir. Kendini ispatlamış üst düzey restoranlarda yeme içme yerli halk için lüks bir aktivite olmuştur. Daha da kötüsü şehir içindeki dairelerin dahi turistlere günlük olarak kiralanması, aylık kiralanan daire fiyatlarının da uçmasına sebep olmuştur. Dairesini aylık kiraya veren ev sahibi, ayda aldığı tutarın bir iki günlük kiralama sonucunda kazanıldığını gördüğünde paniklemekte ve kiracı-ev sahibi sorunları baş göstermektedir. Komşumuz Trabzon’da Araplara günlük kiralanan daire sayısı binlerle ifade edilmektedir. Aynı durum gün geçtikçe Rize bölgesine de yansımaktadır. Bu durum ekonomiye kayıt dışı girdi olmasına sebep olmakta ve ev sahibi olmayan kiracıların iyiden iyiye mağdur olmalarına sebep olmaktadır. Aynı durum satılık daire ve arsa fiyatları için de geçerli olup, mal sahipleri bölgemizde mülk edinmek isteyen paralı Arap müşterilere göz kırpmak için fahiş fiyatlarda satış yapmaya teşebbüs etmektedir. Bu da yörede mülk fiyatlarının aşırı derecede fırlamasına sebep olmaktadır. Kayıt dışı konaklama kontrol altına alınır ve günlük kiralamalar vergilendirilirse fahiş fiyat artışları nispeten dizginlenebilir.
Yukarıda da değindiğim gibi ilimizde turizm genel itibariyle doğa turizmi olarak şekillenmekte, bir miktar ise macera turizmi (rafting, zipline, off-road, salıncak vb.) sembolik düzeyde gelişmektedir. Bu durum ilerleyen zamanda turizmin tekdüzeleşmesine sebebiyet verecek, farklı açılımlar içinse geç kalınmış olacaktır. Hâlbuki yöremiz kapsamlı bir fizibilite yapılması durumunda görülecektir ki çok farklı turizm türlerine ev sahipliği yapabilecek donanıma ve özelliklere sahiptir. Ekoturizm, organik turizm, sağlık turizmi, yayla turizmi, kruvaziyer turizm, helal turizm, dini turizm ve kültür turizmi gibi birçok alt sektörde fırsatlar yaratılabilir.
Gelinen noktada Rize ilinin bütününü kapsayacak ciddi bir trekking parkuru dizayn edilmiş değil. Amarika’daki “Apalaş Patikası” veya Akdeniz’deki “Likya Yolu” gibi üst düzey uzun bir rota “Kaçkar Yolu” veya “Laz Patikası” gibi etkileyici isimlerle planlanabilir ve turizme kazandırılabilir. Aynı şekilde bisiklet tur rotası da oluşturulmuş değil. Yörenin sahip olduğu flora ve fauna hakkında derli toplu bir çalışma söz konusu olmadığı için bunların turizme dahil edilebileceği botanik bahçe ve yerel hayvanat bahçesi gibi projeler henüz yoklar. Yöreden geçen göçmen kuşlar için gözlem noktaları da adam akıllı tespit edilmiş değil. İlimiz denize kıyısı olmasına rağmen, ne donanımlı bir plaja sahip, ne de kruvaziyer turizm alanında bir adım atılmış.
Gelen Arap turistlerin sadece yeşil doğaya doyup memleketlerine dönmemeleri, burada doya doya tatil edebilmeleri için rekreasyonel alanların ve eğlence merkezlerinin yaygınlaşması elzemdir. Ayrıca körfez ülkelerine hitap edecek toplantı, fuar, sempozyum ve kongre gibi türlü aktiviteler organize edilmeli, oralardaki bazı şehirlerle kardeşlik köprüleri kurulmalı, bireysel Arap müşterilerin dışında organize ve kurumsal müşterilere de göz kırpılmalıdır. Bunların dışında turizmi genel itibariyle mevsimlik bir sektör olmaktan kurtarmak için kış turizminin bütün dinamikleriyle (kayak, teleferik, heliski, snowboard vb.) hayata geçirilmesi elzem görülmektedir.
Tüm bunların planlanarak icra edilmesi durumunda turizmin çok yönlü gelişimi söz konusu olacaktır ancak yukarıda saydığımız olumsuzlukların önceden öngörülmesi ve önlenmesi gerekecektir. Özellikle de turizm tüm vadilere paylaştırılması; alternatif tur, rota ve paketlerin oluşturulması sıkışmayı önleyecek ve herkesin turizm pastasından dilim almasına imkân tanıyacaktır. Tüm bu organizasyon için yöremizdeki turizmin dünü, bugünü ve yarını iyi tahlil edilmeli, hatalardan dersler çıkarılmalı ve komplike bir strateji belirlenmelidir.