İlk kitabı Safiye Sultan'ın ardından 2.Kitabı olan Aşk'sızım ile tekrar okuyucularıyla buluşturacak olan Haber İklimi yazarlarından Hazal TAŞ ile röportajda buluştuk...
1-HAZAL TAŞ Kimdir?
24 yaşındayım. Rize'nin Pazar İlçesi Cumhuriyet Mahallesindenim, eğitimim gereği Eskişehir’de yaşıyorum. Kendimi yazar olarak tanımlayamıyorum, bu açıdan bakınca yazar olma yolunda adımlar atan biri olarak A’dan Z’ye Hazal Taş’ı anlatmak sanırım beklentilere gölge düşürmek olsa gerek. Çünkü okurların şimdilik, yazarlıkta yol kat eden Hazal’ın yazınsal yönünü duymak istediklerini düşünüyorum. Empati kurmayı seven yanımı bu noktada ifade etmem gerekir. Sinirli bir yapım da olmadı hiçbir zaman. En sinirli anımda dahi sessizliğimi korumayı becerebiliyorum; bu yüzden olsa gerek soluğu kağıt kalemimde alırım sık sık. Bir süre sonra bakmışım yaşadıklarım yazılarım, yazılarım ben olmuş…
Yazılarımla ruhumun bütünleşmesinden başka bir şey değilim kendimce. Yazdıkça var olacağıma inanıyorum.
2- Yazım Hayatınız nasıl başladı? Eserleriniz neler?
Tarih olarak şu tarihte başladı diyemem. Ama o anı anımsayabiliyorum; elimdeki kâğıt kalemi görünce “Ne yapıyorsun?”, diye soran anneme, “Kitap yazıyorum.”, cevabını vermemle başlamış olsa gerek. Tahminimce ortaokul yılları… Zira öncesi varsa da hatırlamıyorum. Ve o günden beridir eksik etmem elimden kâğıt kalemi. Paylaşılanlardan ziyade saklı kalan yazılarım çoğunluktadır. Boş bulduğum her kâğıda bir şeyler karalamışlığım vardır. Buraya kadar anlattıklarım yazım hayatımın temeliyse de, tam olarak bu gerçekliğe adım atışım çok sevdiğim değerli dostum, hatta kız kardeşim olarak nitelendirdiğim Eda BİLDEK’in ısrarlarıyla oldu.
Israr diyorum; çünkü kendi için yazan bir insanın bir an da bu yazılarını – ki ben bunları hazine olarak nitelendiriyorum- başkalarıyla paylaşması güç bir durum gibi geliyor başta. Okunmama korkusun da işin farklı bir boyutu olsa gerek. Ama okur kavramıyla buluşana kadar sürüyor bu güç durum. Sonra iyi ki, diyor insan; İyi ki bu güzel insanlar var ve ben iyi ki bu yola adım atmışım. Sevgili dostum Eda BİLDEK, bu yolda çok kahrımı çekmiştir. Bu yüzdendir; ilk kitabımda O’na ithaf edişim ailemle birlikte.
İşte böyle bir yazım serüvenim var benim. Ve olmaya da devam edecek inşAllah.
İlk eserim, Hareme Düşen Yıldırım SAFİYE SULTAN ile başlayan bu yolculuğum 2.eserim olan Aşk'sızım ile daha niceleri ile devam etmesini ümit ediyorum.
3-Hikâye, Roman, deneme kavramları nedir? Yazının hayatınızdaki anlamı nedir?
Deneme en kolay yazım şekli gibi görünse de, aslında en zorudur benim için. Bir kere yazar için konuya hâkimiyet çok önemli. Okurun ilgisini çekecek ve denemenin sonuna kadar okunmasını sağlayacak etkili bir giriş ve akıcı bir anlatım şart. İfade edilecek düşüncelerin kolay anlaşılır bir düzende sokulması da oldukça güçtür, ama olmazsa olmazıdır bir denemenin. Ben deneme yazımına kalkışamam mesela, bu gücü yüklenebilecek bir kaleme sahip değilim henüz. Türk edebiyatına deneme türünü kazandıran usta yazarlarımızı okumak daha cazip geliyor.
Yalın olaylar örüsü çerçevesinde kısa şekilde yazılan hikâye türleri ise her zaman şirin gelmiştir bana. Masalsı anlatımlarıyla hikâyeler, çocukluğumun renkli dünyasıydı adeta. Olmuş ya da olabilecek olayların anlatımı yazarın hayal gücünün zenginliğinden ziyade, okuyucu açısından da farklı hayal dünyalarına kapılar açıyor. Ömer SEYFETTİN ve Said Faik ABASIYANIK çocukluğumun olmazsa olmaz yazarlarından ikisi, hatta en önemlileridir. Hikâye okurken kahramanlara özendiğimi anımsayabiliyorum şuan.
Romanı, hikâyeden ayıran özelliğin duygu yoğunluğu ve uzunluğu olduğunu düşünüyorum. Hikâyede konu edilen olaylar, romanda farklı duygu yoğunluğuyla ele alınıp daha çok üzerinde duruluyor ve bu noktada etkili olabilmek adına farklı betimlemelere yer veriliyor. Duygular yaşanabilecekten çok yaşanmışlığa değiniyor ve böylece yetişkinlere hitap eden bir tür olarak çıkıyor karşımıza.
Romanların, ruhumun tınısını okşayabilmesi için yaşanmışı anlatması yeterlidir. Bu bende muazzam bir merak uyandırır. Kendimi kurguya öyle kaptırırım ki; “Ben olsaydım ne yapardım?” gibi sorularla boğulurum çoğu kez. Kendimi roman karakterlerinin yerine koymam, bakış açımın gelişmesine zemin hazırlıyor olsa gerek. Bu yüzdendir, yazı benim hayat önceliğim, doya doya yaşadığım en değerli hissim. Yazı hayatımın olmazsa olmazı…
4-İlk kitabınız'dan biraz bahseder misiniz?
Hareme Düşen Yıldırım SAFİYE SULTAN…
Osmanlı padişahlarından 3. Murad Han ve eşi Safiye Sultan’ın aşk hayatına dair izler taşıyan ilk kitabım… Konu olarak Osmanlı Tarihi; içerik olarak buram buram aşk…
Böylesi bir kitap yazmak hiç aklıma gelmezdi. Aniden karar verildi, aniden kurgulandı ve çabucak bitti. İlk kitap olmasının verdiği heyecandan olsa gerek; aksiliklerle dolu bir yazım serüveniydi ve bir aylık bir çalışmanın ürünü olarak çıktı piyasaya. Kitapta anlatılan tarihi karakterler gerçeğinin birebir aynısıdır. Araştırma sonrası gerçeğe uygun bir kurguyla okuyucuya sunuldu. Kitap Osmanlı’nın adet, gelenek ve göreneklerinden izler taşımakta; bir nevi okuyucuya bu konuda çeşitli bilgiler de vermektedir.
Okuyucunun beklentilerini karşılaması açısından, sade bir dille yazmaya önem verdim. Umarım çabama değmiştir diyor; takdiri tabi ki okuyucularıma bırakıyorum. Şunu da belirtmek istiyorum: bir yazar olumlu, olumsuz her eleştiriye açık olmalı. Hatta olumsuz eleştirileri daha çok sevmeli. Çünkü olumsuz eleştiri daha iyisine zemin hazırlar her zaman. Buna inanıyor, bunu söylüyorum…
5-Kitapta ki Karakterleri nasıl belirliyorsunuz?
İlk kitabım Safiye Sultan –ki tek kitabım olma özelliğini taşıyor şuan- tarihi bir karakter. Bir Osmanlı Sultanı her şeyden önce. Dolayısıyla böyle bir karakteri yazmak oldukça güç.
Biri Osmanlı padişahı; diğeri güzeller güzeli Osmanlı Sultanı… Aşkı bu bedenlere sığdırmak oldukça zor. Her şeyden önce fazla abartıya kaçmamak gerek, bu durum tepkilere de yol açar haliyle. Bu yüzden aşkı en masum, en sade haliyle bu karakterlere giydirmek gerek. Cümleler itinayla seçilmeli; arzular, ihtiraslar en mükemmelliğiyle okuyucuya sunulmalı. Tarihi kitap yazmak zordur derdim hep, ama sanırım bu fikrim değişmeye yüz tuttu. Kendini hazır hissetmekle eş değermiş yazının zorluğu, bunu anladım geçen zamanda.
Karakterleri belirlemek kolay aslında, önemli olan kurguyu eksiksiz hazırlayabilmekte.
6-Yazarlar duygusal mıdırlar?
Her insan duygusaldır bence. Yazarı, yazar olmayanı diye bir ayrım yapamam. Sadece yazarlar duygu yoğunluğuna daha çok ağırlık verir, bu açıdan da diğer insanlardan daha duygusal olur. Ve bu özelliğinin farkındalığıyla kaleme kâğıda sarılır.
Mesela, sokakta yalnız, ağlayan bir çocuk gördüğümüzde hepimiz üzülürüz, hatta ağlarız. Ama yazarlar sadece üzülmekle kalmaz, yazarak hissetmek isterler.
7-Bir Kitabın talebi için kapağın önemi var mıdır?
Bu soruya kitap yazan biri olarak değil; okuyan biri olarak cevap vermeyi yeğlerim. Bir kitap alırken önce kapağı seni cezbeder, sonrasında başlığı, sonrasında ise kapak yazısı… En azından ben böyleyim.
Dolayısıyla, bende kitabımın kapağı ne kadar güzel olursa, alıcısının da o derece fazla olacağına inanırım. Her kitap için böyle olduğunu düşünüyorum.
8-Kitabınızın kapağındaki simgeleri neye göre seçtiniz. Yeni kitabınızda nasıl bir kapak düşlersiniz?
Kitabımda bir Sultan’ın, sultan olabilme yolunda yaşadığı iç çalkantılara yer verdim ve bu Sultan güzelliğiyle adı dillere destan biri olunca da kitapta kapak olarak güzel bir yüz hayal etmiştim. Öyle de oldu zaten.
Kapağın birazcık da yazarın o anki ruh haline bağlı olduğu fikrindeyim. Dolayısıyla her kitap, yazarının o anki ruh halinin aynasıdır. Ne yaşıyorsa, onu yansıtır.
9-Yazarlık mesleğini yapabilmek için hangi kişilik özelliklerine sahip olmak gerekiyor?
Yazarlık mesleğine sahip olabilmek için o anki duygularını dolu dolu yaşamak ve kalemi kendi haline bırakmak gerekir.
Örneğin, ben bir konuya niyet edip elime kalem alınca, dakikalarca bakışıyoruz sayfayla ve umduğumu bulamadığım yazılarım oluyor. Ama bir duygu yoğunluğundayken; arkadaşlarla bir sohbet esnası mesela… Hemen elime kalem alırsam, elim yorulana kadar durmadan yazıyorum. Ve müthiş bir duygu yoğunluğu oluyor. En azından kendimce güzel yazdığıma inanıyorum. Ve insan önce kendi kendini beğenmeli ki; başkaları da seni benimseyebilsin. Kendini önemsemek, önemsenmeyi doğurur…
10-Yazı adına en büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz nelerdir?
En büyük diye tabir edemem yazı adına hayallerimi. Çünkü yazınsal yaşamım başlı başına büyük bir hayali gerçekleştirmektir benim için. Bu uğurda yaptığım her çalışma merdivene yeni bir basamak daha eklemektir. Bunun sonucu da mutluluğa çıkar. Yazmak mutluluk ve huzur kaynağım aynı zamanda.
Her kitap yeni bir projedir, hatta her köşe yazısı da…
Sosyal sorumluluk kapsamında çeşitli projelerde yer almak, bu anlamda adımlar atmak istiyorum. Ülke sorunlarına ışık tutacak türde kitaplar yazmak, gelirini çeşitli vakıflara, derneklere bağışlamak istiyorum. Belki uzun vadede bir istek bu, ama gerçekleştirebileceğime inanıyorum.
11-YAZI+KALEM+KÂĞIT+KİTAP hayatınızdaki yerini birer sözcükle anlatır mısınız?
Huzur…
12-Yazmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
Her ne olursa olsun yazmaktan vazgeçmesinler. Her yazı kendi benliğine yolculuktur, hiç bilmediğin yanlarını keşfettirir. Seni sana anlatır da; hayrete düşersin.
Eleştireceklerdir; kaçınılmaz... Olumluysa örnek al, beğenilmişsin haklı gururunu yaşa. Olumsuzsa yine örnek al, onlar beğenmedi diye benliğinden vazgeçme. Bir yazını beğenmezler, ama bir diğeri yüreklerini okşar. En önemlisi, ona iyi yazabildiğini göster. Yılma!
13-Herkes her şeyi yazabilir mi? (makale-deneme-hikâye-roman-şiir)
Bu noktada hissedebilmek büyük nimet. Hissettiğin sürece, Rabb’imin bahşettiği kadarıyla herkes, her şeyi elbette yazabilir!
14- Yazarlık mesleğinin sıkıntıları neler?
Ben bir sıkıntı göremiyorum. Aksine heyecan dolu bir serüven olduğunu düşünüyorum. Sıkıntılı olan bir şeye devam edilmez, yazan insan devam ederse bu doyamamak olur.
Kendi adıma konuşayım! Ben yaşım kaç olursa olsun, ne kadar eser ortaya koyarsam koyayım, asla kendimi tatmin boyutlarına ulaşamam. Asla en iyisini, eksiksizini yazamam. Daha fazla yazmaya, yazdıkça da daha fazla hissetmeye, daha fazla öğrenmeye ihtiyacım var. Sıkıntı, yazınsal yaşamımda bana uğrayamayacak bir kavram.
15- Tekrar çocuk olsam … Neyi yapmak isterdiniz?
Çocukluğumda yapamayıp, içimde kalan bir şey yok. Ama illa bir şeyler söylemek gerekirse; tekrar çocuk olsam, yaramazlık yapmak isterdim. Çok uysal, annesinin eteklerinin dibinden ayrılmayan bir çocukluğum olmuş. Pişman değilim, sadece yaramazlık yapıp, ceza alacak olmanın verdiği korkuyu yaşamak isterdim sanırım.
Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum. Umarım herkesin kendinden bir parça hissedeceği samimiyetlikte bir sohbet olmuştur. Akıllarda tebessümle kalması ümidiyle…