Tevfik İleri Rahmetle Anıldı.
Tevfik İleri Kimdir (1911-1961)
Devlet ve siyaset adamı. Yaklaşık on yıl milletvekilliği ve bakanlık gibi önemli makamlarda bulundu. 27 Mayıs ihtilalinden sonra, haksız ithamlar karşısında Yassıada'da örnek bir savunma örneği sergiledi. Zulme boyun eğmedi. Bakanlığı boyunca vatanı ve milleti için elinden geleni yapmaya çalıştı. Risale-i Nur'da 'İslamiyet'in kahramanı' (Emirdağ Lahikası, s. 449) olarak iltifatta bulunulmaktadır.
Tevfik İleri, 1911 yılında Rize'nin Hemşin kasabasında doğdu. Hafız Celal Efendi ve Fatma Hanımın evladı olarak dünyaya gözlerini açtı. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da dedesinin yanında yaptı. Gelenbevi Ortaokulunu bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesine girdi. Talebeliğinin son senesinde Milli Türk Talebe Birliğinin başkanlığına seçildi. 1933 yılında mezun oldu.
Talebelik yıllarından itibaren hareketli bir hayat süren İleri, çeşitli faaliyetlerde bulundu. Bulgar gençleri tarafından Razgrad Türk mezarlığının tahribinin protestosu, Türkçe'nin daha yaygın bir şekilde kullanılması, yerli malına gerekli önemin verilmesi gibi gayelerle miting ve gösterilerin yapılmasına öncülük etti.
Mezuniyetten sonra yurdun muhtelif yerlerinde hizmette bulundu. Erzurum'da karayolları kontrol mühendisi olarak çalıştı (1933-37), Çanakkale (1937-42) ve Samsun'da (1942-50) bayındırlık müdürlüklerinde bulundu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti Samsun milletvekili olarak Meclise girdi.
İleri, vekilliğin hemen akabinde ve uzun süre bakanlık yapan ender kişilerdendir. Meclisin aktif bir üyesi olarak çalıştı. İlk DP hükümetinde Ulaştırma Bakanı olarak yer aldı. Kısa bir süre sonra Milli Eğitim Bakanlığına getirildi (1950-53). Bunların dışında Meclis Başkan Vekilliği (1953-55), ikinci kez Milli Eğitim Bakanlığı (1957), Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı (1957-58), Bayındırlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakan Vekilliği (1958-60) gibi görevlerde bulundu.
Bakanlıkları boyunca çok önemli çalışmalarda bulundu. Din derslerini ilkokulların müfredatına dahil etti. Din derslerinin okutulup okutulmaması velilerin seçimine bırakıldı. Bu dersin çocuklarına verilip verilmemesine veliler karar verecekti. Yirmi yıl sonra İmam-Hatiplerin açılmasına öncülük etti. İstanbul'da Yüksek İslam Enstitüsünün kurulmasını sağladı. Köy Enstitülerini yeniden düzenleyerek buradaki köy çocuğu-şehir çocuğu ayırımını ortadan kaldırmak maksadıyla öğretmen okullarıyla birleştirdi.
27 Mayıs 1960 yılında yapılan darbenin ardından diğer arkadaşları gibi İleri de Yassıada Mahkemesinde yargılandı. Haksız ve desteksiz ithamlara karşı susmadı ancak, susturuldu. Vatan Cephesi kurmak, muhalefetin faaliyetlerine engel olup diktatörlük tesisinde bulunmak, Meclisin çalışmalarını engellemek, Anayasayı ihlal etmek gibi suçlarla itham edildi. En tabii hakkı olan savunmasını yapmasına bile tahammül edilmedi ve duruşmanın birinde, salon dışına çıkarıldı. Savunmasını, 'Ölüm belki de kurtuluştur. Memleketin huzuru benim ölümüme ve hapishanelerde çürümeme bağlıysa kararınızı böyle verin. Memleketimin hayrı için buna da razıyım.' sözleriyle bitirdi. Ömür boyu hapis cezasıyla Kayseri bölge cezaevine yollandı. Burada hastalanması üzerine Ankara Hastanesine kaldırıldı. 31 Aralık 1961 yılında vefat etti.
İleri, Demokrat Parti idealine samimi bir şekilde bağlı olmakla beraber fikirlerini açıklamaktan çekinmedi. Gerektiğinde çetin tartışmalara girdi. Kimseyi kırmadan doğru bildiklerini beyan etti. Asıl büyük kişiliğini felaket günlerinde ortaya koydu. Mahkemede dimdik ayaktaydı. Samet Ağaoğlu, '... dimdik, baş eğmeden ayakta durmuş karakter sütunları arasında daha da yükselen birkaç abideden biridir. Açın Yassıada İhtilal Mahkemesinin zabıtlarını, o yapraklar arasında İleri'nin başı bir arslana benzer, sesi bir arslan kükreyişine. Bu kükreyiş Vatan Cephesi davasında öylesine yükselmiştir ki, savunmasını keserek duruşma salonundan çıkarmışlardı' sözleriyle onu tanımlamaktadır. (Cahide (İleri) Aksoy, Babam Tevfik İleri, I. C., Ankara 1977, s. 431.)
İktidarlar, hükümetler, bakanlar değişir ama, dalkavuklarla kendi menfaatini temin etmek için başkalarını karalayanlar pek değişmez. İleri, Komünistliğin ahlaksızlık ve sefaletle beraber yürüdüğüne inanıyordu. Ancak, kimsenin haksız yere töhmet altında kalmasını istemiyordu. Yeni Milli Eğitim Bakanı İleri'ye; okul açılmadan komünist fikirli hocaların hemen görevlerinden atılmaları tavsiye edilir. Buna karşılık Bakan, konunun hassasiyetine binaen çok dikkatli çalışılması, iyice tetkik edilmesi, haksız yere hiçbir hocanın itham edilmemesi gerektiği cevabını verir. Yine, parti toplantılarından birinde Trabzon ve Samsun'da bölge müdürlüklerinde bulunmuş birisinin CHP'li olmakla suçlanması üzerine İleri: 'Beyefendi, şimdi aleyhinde konuştuğunuz zat benim mühendislik okulundan arkadaşım ve karakterini, ahlakını çok iyi tanıdığım mert ve bilgili bir insandır. CHP'ye mensup olabilir. Fakat, resmi hizmet ve vazifesinde taraf tutmaz. Doğruluktan şaşmaz, değerli bir vatan evladıdır. Rica ederim, bir daha benim yanımda onun aleyhinde konuşmanızı istemem' demek suretiyle partiliye kızgınlığını belirtmiştir.
İleri'nin, mütedeyyin bir kişiydi. Batıl inanç ve itikatlara karşı olduğu gibi, dindar insanlara karşı olan samimiyetini ve alakasını hiçbir zaman esirgemedi. İnsanların en temel hakkı olan inancını öğrenme ve yaşamasına hep saygılı olunması gerektiğini savundu. Özellikle İslamiyet'e yönelik haksız eleştirilere karşı çıktı. Din ve vicdan özgürlüğü anayasa ile teminat altına alınırken, fiiliyatta dini özgürlüklerin kısıtlanması şeklindeki tezatlara dikkat çekti.
20 Kasım 1959 yılında Yüksek İslam Enstitüsü'nün açılış töreninde yaptığı konuşmada dinin ilerlemeye engel teşkil ettiğini iddia edenlere cevap verdi. Bu iddianın milli tarihimizle çürütüldüğünü, çok medeni olduğu halde çok dindar milletlere en güzel örneğin kendi toplumumuz olduğunu belirtti. Müslüman toplumların geri kalmışlığı konusunda da en mütekamil din olan İslamiyet'in hiçbir kusurunun olmadığını belirtti. Ona göre, İslamiyet'i medeniyete zıt göstermek en büyük haksızlıktı.
CHP iktidarı boyunca gerek Bediüzzaman gerekse talebeleri büyük baskı ve tazyik altında tutuldular. Dine hürmetkar Demokratlar, nispeten da olsa bu sıkıntının hafiflemesine gayret gösterdiler. Bu gayreti gösterenlerden birisi de Tevfik İleri'dir. Bediüzzaman, kendisi için 'İslamiyet'in kahramanı' ifadesini kullanmıştır. İleri, Bediüzzaman'ın Doğuda üniversite kurma düşüncesini büyük bir memnuniyetle karşıladı. Bediüzzaman da ona 'Tevfik İleri'nin bu biçare Said'e bedel Risale-i Nur'a himayetkârâne sahip çıkmasını rahmet-i İlâhîden niyaz ediyorum' (Emirdağ Lahikası, s. 403), şeklinde duada bulundu. Bediüzzaman, Başbakan ve İleri'nin Risale-i Nurlar üzerindeki baskıların kaldırılması ve neşredilmeleri konusunda yardımcı olacaklarını, talebelerine muhtelif zamanlarda haber vermiştir.
Demokrat Parti Muş Milletvekili olan Gıyaseddin Emre, Tevfik İleri için, 'Müslüman, mütedeyyin bir zat' ifadesini kullanmaktadır. (Son Şahitler, III. C., s. 278-279.) Bayram Yüksel, İstanbul Üniversitesi profesörlerinden birinin, -Anadolu'daki Nurcuları kastederek- din lehinde kuvvetli bir cereyanın olduğunu ve onlara da solcular gibi meydan vermeyeceklerini söylemesi üzerine Milli Eğitim Bakanı İleri'nin, 'Eğer dediğin o cereyan Nurcular ise, ne siz, ne de Avrupa onu mağlup edemez' karşılığını verdiğini bildirmektedir. (Son Şahitler, III. C., s. 66.)
İnsanların imanlarını kurtarmaya vesile olmaktan başka hiçbir gayeleri olmayan Bediüzzaman ve talebelerine karşı yapılan haksız muameleyi ortadan kaldırmak ve tabii haklarını kullanmalarına yardımcı olmak, Yassıada Mahkemelerinde Demokratların karşısına 'Anayasa ihlali' suçu olarak çıkarıldı. Tevfik İleri'nin, Anayasayı ihlal ettiği iddiasına delil olarak Bediüzzaman'ın, 'Ankara'ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslamiyet'e ciddi taraftar Dahiliye Vekili Namık Gedik'i görmek ve İslamiyet'in kahramanı olan Adnan Beye ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara...' şeklinde devam eden mektubu gösterildi. (Cahide (İleri) Aksoy, Babam Tevfik İleri, I. C., Ankara 1977, s. 392-393.)