Doğu Karadeniz’de Kalelerin Yapılışı...
MURAT ÜMİT HİÇYILMAZ
Rize ilinin bulunduğu bölge, mitolojik dönemlerde bir çok yerli halka ev sahipliği yapmıştır. Bölge, daha sonraki yıllarda Yunan kolonistlerin ticaret için geldiği kıymetli topraklar olarak karşımıza çıkmaktadır. M.Ö. 281’de kurulan Pontus Krallığı’nın egemenliği dahilinde bulunan Rize bölgesi, daha sonra Roma İmpatorluğu ve Pers İmparatorluğu arasında adeta paylaşılamayan bölge olmuştur. Roma ve Pers arasında birçok savaşa sebep olan bölge halkları, sürekli olarak denge siyaseti gütmüşse de ekseriyetle Romalıların yanında yer almıştır. M.S. 330’da kurulan Bizans İmparatorluğu döneminde yarı bağımsız bir yapıda yaşam sürmüş olan Rize bölgesinin doğu bölümünde Lazika Devleti’nin varlığı söz konusudur. Birkaç yüzyıl sonra M.S. 689’da tamamen yıkılmıştır. Bölge, bu tarihten 1204 yılında kurulan Trabzon Rum İmparatorluğu dönemine kadar Bizans’a tabi olmuş, sonrasında ise Trabzon Rum İmparatorluğu’nun kesin egemenliği söz konusu olmuştur. Osmanlı Devleti’nin 1461’de bu imparatorluğa son vermesi ile bölge Türk hakimiyetine geçmiştir.
Böylesine hareketli bir bölge olan Rize yöresi görüldüğü üzere birçok medeniyetlerin hakimiyet mücadelesine sahne olmuş, bu durum da doğal olarak bu dönemlerde birçok tarihi yapının vücuda getirilmesini mecbur kılmıştır. Yöremizde yapılan tarihi kaleler, hangi dönemde yapılmış olursa olsunlar, yapıldıkları yer bakımından iki temel unsur belirleyici olmuştur. Sahilde yapılan kaleler; daha çok şehre ve limanlara hakim bölgelere, iç bölgelerdeki kaleler ise istisnasız olarak geçiş yollarına hakim tepelerin doruklarına yapılmıştır. Dolayısı ile bu kalelerin yapılış gerekçeleri, en kısa tabirle kontrol, güvenlik, ticaret ve savunmadır.
Bölgemizde bilinen ve bir şekilde kalıntıları günümüze kadar ulaşan kaleler; Rize merkezdeki Rize Kalesi, Gündoğdu bölgesindeki Bozuk Kale, Pazar’ın Sivrikale köyündeki Zelek Kalesi, Pazar’ın Yücehisar köyündeki Ciha Kalesi, Hemşin’in Kantarlı köyündeki Mağlut Kalesi, Ardeşen’in Işıklı köyündeki Ğere Kalesi, Çamlıhemşin’in Zilkale köyünde bulunan Kale-i Zir (Zilkale) ve yine Çamlıhemşin’in Yazlık köyünde bulunan Kale-i Bâlâ (Varoş Kale) adlı kalelerdir. Bunların dışında tespiti yapılamamış, sadece rivayetlerle varlıklarına atıfta bulunulan bazı kaleler daha vardır ki, bunların da tespit edilmesi ve gün ışığına çıkarılması bölge tarihi açısından büyük önem arz etmektedir.[1]
Adlarını zikrettiğimiz bu kalelerin hiç birinin tam olarak ne zaman ve kimlerce yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Uzmanlar ve yöre tarihi üzerine araştırma yapanlar, bu kalelerin Bizans döneminde veya Trabzon Rum İmparatorluğu döneminde yapılmış olduğu görüşünde hemfikirdirler. Ancak bölgenin sahil kentleri, ticari açıdan milletlerarası bir niteliğe sahip olduğu için Cenevizliler ve Venedikliler gibi İtalyan şehir devletlerinin yörede söz sahibi olduğu unutulmamalıdır. Venediklilerin başını çektiği Latin grubunun Bizans’ın başkenti İstanbul’u işgal etmesi, Bizans ile Cenevizlileri kaçınılmaz bir dostluğa sürüklemiş ve 1261 yılında yapılan antlaşma ile Cenevizlilere Doğu Karadeniz sahil şehirlerinin de içinde bulunduğu bir çok bölgede koloni kurma imtiyazı verilmiştir. Bu imtiyazdan faydalanmak isteyen Venedikliler de geri durmayıp 1265’de Bizans ile anlaşmış ve aynı hakları elde etmiştir. Bu tarihten Türklerin fethine kadar olan sürede yöre ticaretindeki en önemli faktörler Cenevizli ve Venedikli koloniciler olmuştur. İtalyan kolonistlerin güçlü oldukları bu yıllarda yöredeki kalelerden özellikle ticari denetim için gerekli olanları inşa etmiş ya da en azından onarmış olmaları muhtemeldir. Çünkü tarihi kaleler, yörede hakim olan bütün devletlerce kullanılmış ve ihtiyaca binaen onarılıp ilaveler yapılmıştır.
Ciha Kalesi’nin Adının Kaynağı
Tarihi kalelerin en eski isimleri genel olarak bilinmemektedir. Söz konusu kale belli bir şehirde konumlanmış ve o şehirle özdeşleşmiş ise Giresun Kalesi, Trabzon Kalesi, Rize Kalesi örneklerinde olduğu gibi o şehrin ismiyle anılmıştır. Kale eğer iç kesimlerde konumlandırılmış ise ekseriyetle Osmanlılar döneminde Türkler tarafından sonradan verilmiş Kale-i Zir, Kale-i Bala veya Kız Kalesi gibi isimlerle anılmıştır.
Ciha Kalesi olarak literatüre girmiş olan bu kalenin de gerçekte ismi bilinmemektedir. Zira burada kaleye atfedilen “Ciha” ismi, Lazca’da zaten “kale” demektir. Laz kültürünün hakim olduğu bir coğrafyada yöre insanı tarafından en kısa betimleme ile “Ciha” yani “Kale” şeklinde adlandırılmış, sonradan Türkler ve yöre insanı tarafından bu ismin kalenin orijinal adı olduğu sanılarak kaleye “Ciha Kalesi” denilmiş ve bu durum günümüze kadar bu şekilde gelmiştir.
Kalenin kökende “arazi, oturulan yer” anlamlarına gelen “diğa” ismi ile anıldığı, bu ismin sonradan “ciha” ismine dönüştüğü şeklinde rivayetler varsa da, bu görüşün kesinliği söz konusu değildir.[2] Bazı kimselerce etraf köylerin adları; Lamgo Kalesi, Ğulivat Kalesi şeklinde kaleye yaftalansa da bu adlandırmalar kalenin en eski ismi hakkında bize ipucu vermekten yoksundurlar.
Ciha Kalesi’nin Coğrafi Konumu
Ciha Kalesi, Pazar ilçesinden Hemşin’e doğru çıkılırken 7. km’deki Yücehisar (Lamgo) köyü dahilindedir.[3] Kale; Hemşin Deresi kenarında bulunan 352 m. yüksekliğindeki eski bir volkanik tepenin tam doruk noktasına konumlandırılmıştır. Bugün itibariyle de konumu; Suçatı (Apso), Şentepe (Ğulivat), Yücehisar (Lamgo) ve Elmalık (Kuzika) köylerinin neredeyse kesişme noktasına tekabül etmektedir. Kalenin kurulu olduğu tepe, bütün vadinin her yönden izlenebilmesine imkân veren olağanüstü bir coğrafi konuma sahiptir. Kuzey yönünde Hemşin Deresi’nin denize ulaşıncaya kadar olan kısmı ve etraftaki köyler yeterli seviyede görülebilmektedir. Doğu ve batı yönlerinde yine etraf köyler ve dağlar seyredilebilmekte, güney yönünde ise Şentepe ve Başköy (Petre) köyleri ile akabinde Hemşin vadisi kısıtlı olarak izlenebilmektedir. Ayrıca kale, güneydoğu yamacında bulunan ve Hemşinli köylerden müteşekkil Meleskur Deresi vadisine de hakim bir noktadadır.
Bilindiği üzere yörede irili ufaklı ticaret yolları geçmektedir. Ciha Kalesi bu tip ticari yollardan özellikle ikisine hakim bir konumdadır. Bunlardan biri Çamlıhemşin vadisini en kısa şekilde Atina’ya bağlayan Kanlıboğaz yoludur. Kanlıboğaz geçidi aşıldıktan sonra sırasıyla Uğrak, Ortayol ve Yücehisar köyleri geçilip Hemşin Deresi vadisine ulaşılmakta ve en kısa şekilde Atina’ya varılan bu tarihi güzergah elbette Ciha Kalesi sayesinde kontrol altına tutulabilmektedir. İkinci tarihi ticari yol ise Atina’dan dere boyunca direk Hemşin’e çıkılan klasik yoldur. Bu yol da Ciha Kalesi tarafından boylu boyunca izlenebilmekte ve böylece denetimi yapılabilmektedir.
Ciha Kalesi’nin Yapılış Dönemi
Ciha Kalesi’nin bölgemizdeki diğer bütün kaleler gibi tam olarak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Gerçekte hangi devlet tarafından yapıldığı doğru olarak bilinebilse, tarih olarak da belli bir aralığa indirgenebilir ancak bu husus bile tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Genel olarak yöremizdeki kalelerin Trabzon Rum İmparatorluğu döneminde yapılmış oldukları sanılmaktadır. Ancak bu dönemden önce Bizans İmparatorluğu zamanında yapılmış olmaları, hatta bu yıllarda yöre ticaretinde söz sahibi olan Cenevizlilerin elinden çıkmış olmaları bile ihtimal dahilindedir.
Yöremizdeki kalelerden Zilkale, Kale-i Bala ve Kız Kalesi muntazam taş işçiliği ve taşların diziliş stilleri bakımından aynı dönemin eserleri gibi gözükmektedirler. Bu üç yapının Bizans İmparatorluğu döneminde mi yoksa Trabzon Rum İmparatorluğu döneminde mi yapıldığına dair çeşitli kaynaklarda sunulan bilgiler çoğu kez birbiri ile çelişmektedir. Aslında bu çelişkinin sebebi her dönemde bu kalelere belli bir fiziki müdahalenin yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Trabzon Kalesi’nin temelinin M.Ö. 2000’lerde atıldığı, sonradan Bizans İmparatorları Justinyanus (M.S.527-565) ve II.Aleksios (M.S.1180-1183) dönemlerinde ilaveler yapılarak genişletildiği bilinmektedir.[4]
Ciha kalesinin malzeme yapısı, Zilkale, Kale-i Bala ve Kız Kalesi’nde kullanılan malzeme yapısına göre büyük farklılıklar göstermektedir. Bu durum taş işçiliğini de muntazam yapmaktan alıkoymuştur. Ciha Kalesi’nin duvarlarında kullanılan şekilsiz taşlar, kesme ya da yontma taşlar olmayıp, küçük parçacıklar halinde gelişigüzel işlenmiş kaya parçalarından ibarettir. Bu küçük kaya parçalarının yapısı incelendiğinde sanılanın aksine derelerden taşınmamış olduğu,[5] aksine kalenin bulunduğu tepenin zemin yapısının bu kaya türünün esas kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Bugün dahi tepenin batı yamacı yıllarca taş ocağı olarak kullanılmıştır. Dolayısı ile kalenin mevcut yerindeki kayanın parçalanarak duvar malzemesinin temin edildiği tahmin edilmektedir.
Ciha Kalesi’nin muntazam olmayan taş işçiliği stil olarak yöredeki Zelek ve Ğere Kaleleri ile benzerlik göstermektedir ve muhtemelen bu kaleler birbirinin çağdaşıdır. Bu kalelerin muntazam olmayan yapısı daha eski tarihli olmalarından kaynaklanabileceği gibi, daha basit bir amaç doğrultusunda yapılmış olmalarından da kaynaklanabilir. Bu durumun aydınlığa kavuşturulabilmesi için uzman arkeolog, sanat tarihçisi ve mimarların teknik testlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Sonuç olarak Ciha Kalesi’nin Bizans ya da Trabzon Rum İmparatorluğu döneminde yapılmış olduğu kuvvetle ihtimaldir.
Ciha Kalesi’nin Mimari Yapısı
Ciha Kalesi, mimari olarak kenarları uzunlamasına düz ve köşe bölümleri yuvarlak olmak üzere kare bir görüntüye sahiptir. Kuzey-güney ekseni 24,5 metre ve doğu-batı ekseni 26 metre olmak üzere toplam 637 m2’lik bir alana sahiptir.
Kalenin doğu yamacında bulunan ve muhtemelen üst kısmı tonoz yapıda olan giriş kapısı, günümüze ancak gelişigüzel bir açıklık şeklinde ulaşabilmiştir. Giriş kapısının her iki yanında dört metre çaplı kuleler bulunmaktadır. Bu kulelerdeki taş işçiliği kalenin diğer bölümlerine nazaran daha muntazamdır ve kulenin dairesel yapısı kalenin nadir estetik bölümlerinden bir tanesidir. Kaldı ki sadece bu iki kulede yerden ortalama iki metre yükseklikte üç sıra halinde yatay olarak dizilmiş tuğla bölüm bulunmaktadır. Bu tuğla şeridi iki kuleden giriş kapısına kadar kesilmeden devam etmekte ve bu durum kulelerin sonradan ilave edildiği fikrini vermektedir. Giriş kapısının sağ ve sol yamacında bu üç katlı tuğla şeridinin hemen üstlerinde muntazam açılmış 10 cm çaplı dört adet gözetleme deliği bulunmaktadır.
Kale duvarları hemen hemen her bölümde kısmen yıkık olduğundan, kalenin duvar yüksekliği hakkında fikir yürütülememektedir. Ancak duvarlarda belli bir yüksekliğe kadar taşlar kendi ağırlıkları esas alınarak dizilmişken, sağ kalabilen yüksek kısımlarda bir çeşit harç kullanılarak taşların birbirlerine yapıştırıldığı görülmektedir. Kalenin duvar kalınlığı da her bölümde farklı seyretmekte ve genel olarak ortalama 0,5 m ile 2 m arasında değişen bir kalınlığa sahip bulunmaktadır. Duvarların en ince bölümünde dört sıra taş dizilişi gözlemlenmişken, en kalın yerlerinde bu rakam on taşa kadar çıkmaktadır.
Kalenin güney yamacında kare boyutlu bir çıkıntı bulunmaktadır. Bu kısım ilk bakışta bir burç gibi algılanmakta ancak ebadının büyüklüğü daha farklı bir kullanım amacını düşündürmektedir. Bu kare çıkıntının dış uç kısmı tamamen yıkılmış olup günümüze boş bir açıklık olarak eriştiğinden, ne amaçla yapılmış olduğu anlaşılamamıştır. Bu çıkıntının yan kenar duvarları, kalenin ana surlarına nazaran keskin bir düzlük barındırmakta ve tıpkı kulelerdeki gibi üç sıra tuğla şeridine sahip bulunmaktadır.
Kalenin iç kısmında, kuzeybatı yönüne daha yakın bir konumda olmak üzere bir iç yapı daha bulunmaktadır. Kalenin kullanım alanı olarak muhtemelen en mühim kısmı olan bu iç yapının, batı bölümü düz bir yapıda iken, tam karşısındaki doğu bölümü farkedilir derecede oval özelliklidir. İç yapının bu oval kısmına ait duvar, kalenin sağ kalabilen en yüksek bölümüdür ve doruk kısmında taşların yatay işlenmesi nedeniyle karşımıza değişik bir stil çıkmaktadır. İç yapının düz olan batı duvarının iç bölümünde ateş yakmak için tasarlanmış arkaik bir şömine bulunmaktadır.
Kalenin iç kısmı genel olarak yıkılan duvarların taşları ile dolmuş olduğundan teknik bir analiz yapmak mümkün olmamıştır. Kalenin genel olarak duvarlarının temel kısımları ayakta kalabildiğinden herhangi bir sur, burç ve mazgallara rastlanılmamıştır. Ancak duvarların sağ bölümlerinde her ciheti gözetleyebilecek şekilde muhtelif ebatlarda delikler açılmış bulunmaktadır.
Osmanlı Döneminde Ciha Kalesi
Osmanlı Devleti bir bölgeyi fethettiği zaman, bu bölgede bulunan kaleleri öncelikli olarak teslim almakta ve bu kalelere dizdar, kethüda, serbölük ve merdan gibi muvazzaf askerler yerleştirerek değerlendirmekteydi. Çamlıhemşin bölgesindeki Kale-i Zir (Zilkale) ve Kale-i Bâlâ adlı kaleler bu şekilde değerlendirilmiş ve kayıtları Tapu Tahrir Defterleri’ne yazılmıştır.[6] Bu askerlere yöreden çeşitli köylerden tımarlar verilmekteydi. Ancak Ciha Kalesi ile ilgili bu tip bir kayda rastlanmamıştır. Bu durumdan kalenin Osmanlı döneminde kullanılmadığı, muhtemelen o dönemlerde bile yıkık olduğu ve Osmanlı’nın kaleyi onarmaya dahi gerek görmediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki kalenin mimari yapısında sonradan ilave ya da onarma yapıldığını işaret edecek herhangi bir bulguya tesadüf edilmemiştir.
Yine de yöre insanı, kalede bir yüzbaşı ve altmış kadar asker bulunduğunu, kalede şarap ve arpa saklandığını ifade etmektedir.[7] Ancak bu miktarda bir askerin böylesine küçük bir yapıda görev yapması mümkün gözükmemektedir. Zaten Osmanlı döneminde aktif olarak kullanıldığı arşiv kaynakları ile sabit olan Çamlıhemşin’deki kalelerde bile bu kadar asker bulunmamaktaydı. Bu durum konu ile ilgili rivayetlerin gerçek dışı olduğunu, kalenin Osmanlı döneminde hiçbir şekilde kullanılmadığını işaret etmektedir.
Ciha Kalesi İle İlgili Rivayetler
Kalenin güney yamacında kuş bakışı mesafe ile yaklaşık 2 km mesafede Başköy, Yaltkaya (Ğomno), Şentepe ve Ortayol (Meleskur) köylerinin ortak dağı olan 500 m yüksekliğindeki Tovor dağı bulunmaktadır. Bu dağ, Ciha Kalesi’nin kurulu olduğu tepeye nazaran çok daha yüksek olup, ıssız orman dokusu içerisinde tarihi bir manastıra ev sahipliği yaptığı yöre insanı tarafından dillendirilmektedir. Bu anlatımlar Ciha Kalesi’nin, sahilden gelecek saldırılara karşı bahsi edilen gizli manastırı korumak ve gözetlemek maksadı ile yapıldığı görüşüne kadar varmaktadır.[8] Bahsi geçen bölge üzerine, sıkı orman dokusu sebebiyle ciddi araştırmalar yapılamamış, ayrıca böyle bir manastır kalıntısına da ulaşılamamıştır.
Yöredeki hikaye ve anlatımlarda; Ciha Kalesi’nin, Pazar’daki Kız Kulesi ve Çamlıhemşin’deki Zilkale arasında haberleşmeyi sağlamak maksadı ile yapıldığı ve Ciha Kalesi’nin her iki kale ile en azından duman yöntemi ya da ateş ışığı ile haberleşebildiği söylenmektedir. Gerçekte ise Ciha Kalesi, bahsi edilen her iki kaleyi de çıplak gözle görebilecek bir konumda değildir. Özellikle Zilkale ile dumanla dahi haberleşilmesi mümkün gözükmemektedir. Ciha Kalesi’nin güneybatı istikametinde bulunan Levent (Çoço) köyü dahilindeki Ceğalver dağında konumlandırılmış kale yada kilise olduğu henüz ayırt edilememiş bir yapı daha söz konusudur ki, Zilkale’den önce bu yapı ile haberleşme sağlandığı iddia edilmektedir. Ancak bu yapının bulunduğu bölgeden de Zilkale dolayları ile haberleşebilmek mümkün değildir. Dolayısı ile bu tip anlatımların rivayet ve efsanelerden ibaret olduğu görüşü ağır basmaktadır.
Birçok kale için söylenen “gizli yeraltı geçidi” mevzusu, Ciha Kalesi için de geçerlidir. Kaleden gizli ve dönemeçli bir tünelle Hemşin Deresi dolaylarına inildiği ve yakın bir zamana kadar tünelin çıkış ucunda yaklaşık 3 m yüksekliğindeki taş duvar enkazlarının bulunduğu yöre insanı tarafından belirtilmiştir.[9] Ancak günümüzde böyle bir gizli geçidi işaret eden herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
Sonuç
Sonuç olarak Ciha Kalesi elimizdeki bütün bu bilgilere rağmen gizemini korumakta ve kendisi ile ilgili yapılacak bilimsel çalışmaları beklemektedir. Yakın bir zamana kadar sıkı bir orman dokusu yüzünden görünememekte ve düzgün bir yolu olmadığı için kaleye ulaşılamamaktaydı. Duyarlı yöre insanlarının girişimleri ile bazı olumlu adımlar atılmış ve kale temizlenip gün yüzüne çıkarılmış, üstelik kaleye yol yapılarak ulaşım sorunu ortadan kaldırılmıştır. Son dönemde devletin ilgili kurumları öncülüğünde kalenin restore edileceği ve etrafının modern turizmin ihtiyaçlarına göre tanzim edileceği yönündeki bilgiler Ciha Kalesi’nin geleceğe taşınması adına sevindirici gelişmelerdir.
[1] Çamlıhemşin’in Yolkıyı köyünün Üsküt dağı sırtlarında bir kale kalıntısının bulunduğu rivayet edilmektedir. Ayrıca Hemşin’in Levent köyündeki Ceğalver dağı sırtlarında tarihi bir yapının kalıntıları bulunmakta, ancak yöre insanı bu yapının kale mi yoksa kilise mi olduğu konusunda muhalefete düşmektedir. Bunun dışında iki vadinin ortasında yer alan ve en önemli geçiş yollarını üzerinde barındıran Üsküt dağının Akyamaç köyü sınırlarına kalan eteklerinde yörede “Gelinkaya Efsanesi” olarak bilinen bir takım kalıntılar bulunmaktadır. Gelinkaya Efsanesi’nin yurdun dört bir yanında var olması, dolayısı ile burada konunun saptırılmış olabileceğini ve bu kalıntıların aslında çok eski bir kale kalıntısına ait olabileceği fikrini akla getirmektedir. Kaldı ki 1916 yılında köy isimlerini Türkçe’leştirmek için alt yapı hazırlayan Osmanlı Devleti bahsi geçen Akyamaç köyüne “Hisarlı” ismini uygun görmüştü.
[2] İhsan Topaloğlu, Bir Köy Monografisi Rize-Pazar Suçatı (Apso) Köyü, Trabzon 2008, s.71
[3] 41o06ı15 57ıı K ve 40o54ı02 98ıı D
[4] Sedat Kurugöl-Çiğdem Tekin, Anadolu’da Bizans Dönemi Kale Yapılarında Kullanılan Tuğlaların Fiziksel, Kimyasal ve Mekanik Özelliklerinin Değerlendirilmesi, Gazi Üniversitesi Müh.Mim.Fak.Dergisi, Cilt 25, No:4, 2010, s.770
[5] Yöre insanı kalenin Hemşin ve Meleskur Derelerinden imece usulü ile taşınan dere taşlarından yapılmış olduğunu iddia etmektedir. İhsan Topaloğlu, A.g.e., Trabzon 2008, s.75
[6] BOA.TD.52 s.310-312, 423-425, 444-445, 455-459, 465-466, 468-470, 489-491, 493-494, 503, 504, 505
[7] Bu bilgilerin verildiği kaynakta yüzbaşının “kalebent” rütbesinde olduğu belirtilmiştir. Bilindiği üzere “kalebent” ismi, kalelerdeki tutsak ve hükümlüler için kullanılan bir terim olup askeri bir unvan değildir. Bu çelişki, sunulan bilgiyi güvenilir olmaktan mahrum bırakmaktadır. Aynı kaynak şahıs, sahilden gelen korsan saldırılarında, yöre halkının güvenlik için Ciha Kalesi’ne sığındığını iddia etmektedir. İhsan Topaloğlu, A.g.e., Trabzon 2008, s.72-76
[8] Murat Ümit Hiçyılmaz, Rize-Pazar Başköy Tarihi, Rize 2011, s.6
[9] İhsan Topaloğlu, A.g.e., Trabzon 2008, s.72