Tarih: 12.06.2013 20:59

Pazar'ın tarihi bu mu?

Facebook Twitter Linked-in

Ülkemizde bütün kaymakamlıkların ve belediyelerin resmi web sayfalarında ilçenin tarihçesi; tanıtım ve bilgilendirme maksadıyla kısa bir özet şeklinde sunulmaktadır. Çoğu anca bir sayfayı bulan bu metinlerin elbette ki akademik düzeyde hazırlanması beklenmemelidir ancak gerçek bilgilerden çok da uzaklaşılmamalıdır.
Zira araştırmacılığa yeni başlayan gençlerin ve öğrencilerin ilk başvurduğu kaynaklar bu tip resmi sitelerdeki tarihi bilgiler olmaktadır.
Tabii olarak ilçemize ait kaymakamlık ve belediye web sayfalarında da birbirine benzer kısa bir tarih metni bulunmaktadır. Peki bu metinler, Pazar’ın yani eski adıyla Atina’nın tarihçesini doğru olarak sunabilmekte midir? Bu sorunun cevabını inceleyerek tahlil edelim.

Her iki tarihçe de şu cümle ile başlıyor; “Pazar, M.Ö. 64 yılında Pompeius tarafından 'Athena' adıyla kurulmuştur.” Burada çok sade ve kesin bir ifade ile ilçemizin M.Ö. 64 yılında Pompeius adlı bir şahıs tarafından kurulduğu ve bu şehre Athena ismini verdiği söylenmektedir. Peki bu bilginin herhangi bir kaynağı var mıdır ve ismi geçen Pompeius kimdir? Üstelik kurduğu bu şehre neden Athena ismini uygun görmüştür? Pompeius, M.Ö. 106 ile M.Ö. 48 tarihleri arasında yaşamış olup Roma Cumhuriyeti’nin (Roma İmparatorluğu M.Ö. 1’de kurulmuştur, bu tarihe kadar ilkel bir cumhuriyet söz konusudur) siyasi ve askeri liderlerindendir. Pompeius komutasındaki Roma ordusu ile Kral VI. Mithridates komutasındaki Pontus ordusu M.Ö. 64-66 yıllarında savaşmıştır. Pompeius, bu savaşta büyük kayıplar vermesine rağmen galip gelen taraf olmuş ve Pontus Krallığı’na da son vermiştir. Ancak mevcut bilgilerde Athena adlı bir şehir kurduğu söz konusu değildir. Kaldı ki bu tarihten çok daha önce M.Ö. 508 yılına ait Karyalı Skylax’ın “Akdeniz Seyahatnamesi” adlı eserinde “Odenius” adıyla bu şehrin var olduğunu görüyoruz. Bu durum sadece Pazar için değil; Batum, Hopa, Arhavi, Rize ve Of gibi bir çok sahil yerleşiminin ta o tarihlerde var olduklarını görüyoruz. Pontus Krallığı M.Ö. 298’de kurulmuş olduğuna göre, bu krallığın hakimiyet alanında küçük liman şehirlerinin olmadığını düşünmek, hele hele Atina’nın M.Ö. 64’de, tam da Pontus Krallığı’nın yıkıldığı tarihte kurulduğunu sanmak yöre tarihini hiçe saymak demektir.
Tarihçelerimiz şu bilgi ile devam ediyor; “Grekçe bir sözlük olan Athena, Latince’de Minerva, akıl, güzellik ve hikmet anlamlarındadır”. Bu cümle kurulurken de birkaç hata birden yapılmıştır. Grekçe olduğu tespit edilen Athena kelimesinin, antik Yunanca’daki anlamını sunmak yerine, Yunan tanrıçası Athena’nın Roma Mitolojisindeki karşılığı olan “Minerva” isminin anlamı sunulmuştur. Halbuki aynı tanrıçayı sembolize eden bu iki ismin yüklendikleri anlamlar da her iki mitolojide farklılık arz etmektedir. Şöyle ki Athena ismi Yunan mitolojisinde “zeka, sanat, strateji, ilham ve barışı” sembolize etmekte iken, Minerva ismi Roma mitolojisinde “akıl, güzellik ve hikmet” kavramlarını içermektedir. Üstelik ilçemizin ismi olan Athena’nın Yunan tanrıçası Athena’dan gelip gelmediği oldukça kuşkulu bir durumdur ve ayrı bir makale konusudur. Sonraya saklayalım.
Tarihçe metnimizi okumaya devam edelim; “Athena, uzun bir süre Roma'ya bağlı kalmış. Athena, dağları geçit vermeyen bir özelliğe sahip olduğundan, zamanın istilacılarından kaçan Grekler, Gürcüler, Mergeller ve Ermenilerin de sığınak yeri olmuştur. Yeryüzünde Müslümanlığın doğuşundan sonra, Emeviler döneminde Anadolu'nun, özellikle güney bölümlerinde büyük kuşatmalar olmasına karşın, Athena bölgesine Müslümanların geldiğine ilişkin hiçbir belgeye rastlanmamıştır. İlçenin Müslümanlıkla doğrudan temasa geçmesi Türklerin Müslümanlığı kabulü ile başlar. Pazar ve bölgesi 1054 yılında da Müslümanlığı tamamen kabul eder.” Atina, kaynak gösterilmeden verilen bilginin tam aksine uzun bir sure Roma’nın hakimiyeti altında kalmamıştır. Bu durum yore üzerine seyahatname kaleme alan bir çok gezgin ve tarihçinin notlarından belli olmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun en uç sınır bölgesi Melyat-Kemer dolayları olmuştur. Bu yüzden ötürü Melyat’tan itibaren Lazca unutulmamış ve Rumca öğrenilmemiştir. Yer adlarında da Melyat’tan itibaren Yunanca takı ve eklere çok az tesadüf edilmektedir. Metnin devamında sunulan önemsiz yuvarlama bilgilerin sonunda ilçenin, üstelik çevresi ile birlikte 1054 yılında islama geçtiği iddia edilmektedir. Elimizde yöremiz ile ilgili en eski resmi kayıtlar olan 1486 tarihli “Tapu Tahrir” kayıtlarında, Fatih’in fethinden (1461) önce çok az bir kesimin bir şekilde İslam’la tanıştığı görülmektedir ancak bu durumun 1054’lere kadar inmesi ve bütünü kapsaması imkansızdır. Kaldı ki bölgemizin tam olarak islamlaşması tapu tahrir kayıtlarına göre anca 1550’lerde tamamlanmıştır.
Metnimize devam ediyoruz; “Trabzon'un Rum Pontus İmparatorluğu’ndan kurtarılması Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında gerçekleşince Rize sahilleri tamamen Osmanlıların eline geçmiştir. Athena bölgesi de Türk egemenliğine katılınca Pazar, Ali Paşa'nın emrindeki komutanlara tımar olarak verilmiştir. Erzurum halkının bir bölümü Yavuz Sultan Selim döneminde Rize'ye yerleştirilmiştir. Pazar Osmanlı döneminde, uzun bir süre tımar olarak yönetilmiştir. Batum, Rusya'ya bırakılmadan önce ona bağlı bir ilçe olarak kalmış, 1864 yılında da tamamen ilçe durumuna getirilmiştir.” İlk cümledeki “kurtarılması” kelimesinin yarattığı mantık hatasını konumuz dışı olduğu için pas geçsek bile Erzurum halkının bir bölümünün Rize’ye yerleştirilmiş olduğuna dair bilginin tamamen afaki söylenmiş, hiç bir ispatı ve dayanağı olmayan bir bilgi olduğunu söylemeden geçemeyiz. Pazar’ın Osmanlı döneminde uzun bir sure tımar olarak yönetilmesi bilgisi ise tam olarak sapla samanı karıştırmak olmuştur. Pazar’ın köyleri çok farklı kimselere tımar olarak tahsis edilmiştir ancak bu durum Pazar’ın tımarla yönetildiği anlamına gelmez. Kaldı ki aynı yıllarda Atina’da tımarın bir üstü olan zeamet sahibi insanlar da bulunmaktaydı. Zaten tımar ve zeamet bir yönetim biçimi değildi ve Atina, başında yöneticileri bulunan kadim bir kaza idi. Pazar’ın 1864 yılında tamamen ilçe durumuna geçmesi ise yine eksik bir bilgidir. Öncelikle Atina, Osmanlı toprağına katıldığından beri kaza statüsünde değerlendirilmiştir. Sadece 1867 yılında yayımlanan nizamname ile Arhavi’nin nahiyesi yapılmış, üç yıl sonra bu uygulamadan vaz geçilerek tekrar kaza statüsüne yükseltilmiştir. Ayrıca Batum’un Ruslara bırakılması 1864’den once değil, aksine 1878 yılında vuku bulmuştur. Üstelik Batum’un Rusların eline geçmesi ile Atina’nın sadece bağlı bulunduğu sancak merkezi değişmiştir. İdari statüsünde herhangi bir değişiklik öngörülmemiştir.
Buraya kadar her iki resmi web sayfasındaki tarihçe metni tıpatıp aynıdır. Burdan sonrası ise yer yer farklılıklar içerip, her ikisinde de konu farklı mecralara sıçramıştır. Kaymakamlığımızın sitesindeki tarihçede sahildeki yer adlarının anlamları sunulup, sonra da birden ta yazılı tarih öncesine geçilmiştir. Burada verilen bilgilerde Atina’nın M.Ö. 1900-1200 tarihleri arasında Hititlerin etkisi altında kaldığı söylenmektedir. Ancak yukarıda Atina’nın M.Ö. 64’de kurulduğu belirtilmişti. Belediyenin sitesindeki tarihçede ise farklı bir üslupla Atina’nın tarihçesi yazılı tarih öncesinden beri tekrar baştan alınmakta ve bir çırpıda Cumhuriyet dönemine gelinerek konu bağlanmaktadır.
Bir ilçenin tarihinin veyahut özet bir tarihçesinin hazırlanması çok mu zordur? Osmanlı Arşivleri’nde yöremiz ile ilgili Tapu Tahrir defterleri, Avariz defterleri, Nüfus defterleri, Ahkam defterleri, Tapu Yoklama kayıtları, Şer’i Sicil kayıtları vb. gibi onlarca materyal bulunmaktadır. Hal böyleyken gerçek tarihten bu kadar uzak metinlerin, resmi sitelerde yer alması nasıl açıklanabilir? Birçok öğrencimiz, ilgi duydukları için yöre tarihi ile ilgili ödevler ve tezler hazırlamakta ve bu tip resmi sitelerdeki tarih metinlerinden yararlanmaktadırlar. Bu da yanlışlar zincirine çok hassas bir halka daha eklenmesi anlamına gelmektedir.  


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —