Cevahir Topaloğlu
PAZAR-Osmanlı döneminde camilerde halka açık ders verme işini yapan müderris/hocaya ‘Ders-i âm’ denirdi. Bu gelenek Rize-Pazar Müftülüğünce Hatuniye Camii’nde yaşatılıyor.
“Umuma, halka açık ders” anlamına gelen ders-i âm geleneği Pazar Camii’nde hayat buldu. Pazar Müftülüğünce başlatılan ve Sabah namazları öncesi cemaate yönelik olarak gerçekleştirilen dersler katılımcıların ilgisini çekiyor.
‘Ders-i âm’ tabiri aynı zamanda dersi veren müderrisin de unvanı olarak kullanılıyor. Bu anlamda bir ‘Ders-i âm’ olan Cami görevlisi Salim Kambur,sabah namazları öncesi cemaatle ders yaptıklarını belirtiyor.
Kambur, “Rize-Pazar Hatuniye Camii’nde Pazar Müftülüğümüz eşliğinde Cemaate açık dersler yapıyoruz Derslerde hadis ve tefsir ağırlıklı konular işliyoruz. Derslerimizi soru ve cevap usulüne uygun olarak yapıyoruz. Bu işi Allah rızası için dert edindik. İnsanlarımıza bir şeyler öğretmeye ve faydalı olmaya çalışıyoruz. Faydalı olduğuna da inanıyorum. Katılımın daha fazla olmasını da temenni ediyorum” dedi.
14.01.2020 SALI GÜNÜ SABAH NAMAZI ÖNCESİ OKUNAN KONU
EN HAYIRLILAR
Osman İbni Affan radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
'Sizin en hayırlılarınız, Kur’ân'ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.'
(Buhârî, Fezâilü'l-Kur'an 21.)
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Burada muhatap alınan öncelikle alimler, daha genel anlamda Muhammed ümmetinin tamamıdır.
Kur’ân'ı öğrenen ve öğreten kimse ümmetin en hayırlıları arasında yer alır.
Kur’ân'ı öğrenmek ve öğretmekle ilk kastedilen, onun tilavetini öğrenip öğretmektir.
Kur’ân ilmine sahip olmak kişinin faziletini artırır.
Hayat tarzı haline getirilen ilim ve bilgi, dinde övülen en üstün bilgidir.
Her Müslüman Kur’an öğretim ve eğitimine gereken değeri vermelidir.
EN BÜYÜK AMEL
Ebû Hüreyre radıyallahu anh 'den rivayet etiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
'Bir cemaat Allah'ın evlerinden bir evde toplanır, Allah'ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.' (Müslim, Zikr 38.)
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Cami, mescit, tekke, medrese ve evlerde bir araya gelerek Kur’an okumak ve müzakere etmek en büyük amellerdendir.
Kur’an’ın ilmine, akaidine, fıkhî ahkâmına, adap ve ahlakına dair bilgiler edinmek, hangi alanda yetişirse yetişsin bir Müslümanın ilminin temeli olmalıdır.
Kur’an’ın okunduğu ve ilminin öğrenildiği yerlere sekînet iner, orayı rahmet kaplar ve melekler kuşatır.
Kur’an’ın sadece metnini okumak ve onu ezberlemek yeterli değildir. Bunlarla birlikte aklımızı ve idrakimizi onun üzerinde yoğunlaştırmak, anlamak için çaba sarf etmek gerekir.
Allah Teâlâ kitabını okuyup ona değer veren ve müzakere eden kullarını semada melekler arasında anar ve mertebelerini yüceltir.
ÖLÜNCE SEVABI KESİLMEYECEK AMEL
Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:'İnsan ölünce, şu üçü dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlat.' (Müslim, Vasiyyet 14.)
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Hayatı ahirete taşımanın yolu, hadisimizdeki üç hayırdan (sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve dua eden evlat) en azından birine sahip olmaktır.
Sadece ilme sahip olmak değil, onu başkalarına öğretmek ve yaymak, kalıcı kılmak daha faziletlidir.
Sadaka-i câriye, herkesin faydalanacağı süreklilik arz eden hayırlar için kullanılan genel bir tabirdir. Mabetler, mektepler, çeşmeler, köprüler ve vakıflar gibi hizmet kurumları gibi.
İLİM TAHSİLİ İÇİN YOLA ÇIKANLAR
Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
'Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.' (Müslim, Zikr 39.)
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
İlim öğrenmek en faziletli amellerden biridir.
Cennete girmenin yollarından biri, ilim öğrenmektir; çünkü ilim insana hakkı ve bâtılı birbirinden ayır edebilme vasfı kazandırır.
İslâm dini, ilim öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı ve cehaleti ortadan kaldırmayı hedefler.
ÂLİMLERİN ÖNEMİ
Abdullah İbni Amr İbni As radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim:
'Allah Teâlâ ilmi insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat alimlerin ölümü suretiyle alır. Neticede ortada hiçbir alim kalmaz. İnsanlar bir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler. Onlara birtakım meseleler sorulur; onlar da bilmedikleri halde fetva verirler. Neticede hem kendileri sapıklığa düşer, hem de insanları saptırırlar.'
(Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim 13. Ayrıca bk. Buhârî, İ'tisâm 7; Tirmizî, İlim 5)
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
İlim hafızalardan silinmek suretiyle değil, alimlerin ortadan kalkmasıyla yok olacaktır.
Alimler, yeryüzündeki insanların en emin olanları, hayır ve faziletin timsalleridir.
Alimleri faziletli kılan, sahip oldukları ilimdir.
Müslüman toplumların görevi, ilme ve alime değer vermek ve ulemânın sayısının artması için gayret etmektir.
İlimsiz ve bilgisiz olarak din konusunda konuşmaktan ve fikir beyan etmekten son derece sakınmak gerekir.
Alim olmayan kişilerin toplumların başına geçip onları yönlendirmesi sapıklığa yol açar.
GIPTA EDİLECEK İKİ KİMSE
İbni Ömer radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
'Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah'ın kendisine Kur’ân verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah'ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O'nun yolunda harcayan kimse.'
Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, Müslim, Müsafirîn 266- 268.
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
İslâmda nimetin yok oluşunu temennî etmek yani hased yasaklanmıştır.
İyilikler ve güzelliklere sahip kişilere imrenip gıpta etmek ve onlar gibi olabilmeyi temennî etmek caizdir.
Kur’ân hafızı olmayı, onu güzel okumayı, anlamayı, ilmine sahip olmayı ve gereğiyle amel etmeyi temennî etmek müstehaptır.
Zengin olan ve zenginliğinin hakkını yerine getirerek, Allah yolunda malını sarfeden kimseler faziletli kişiler olup, onlara imrenilip gıpta edilebilir.
Dinimizin çok önem verdiği hususlardan biri de infak, yani Allah'ın verdiği maldan, ihsan ettiği nimetlerden yine O'nun rızasına uygun olarak Allah yolunda sarfetmektir.
BİR İYİLİĞE ÖNCÜLÜK ETMENİN SEVABI
Bedir ehlinden ve ensardan olan Ebû Mes’ûd Ukbe İbni Amr radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.”
Müslim, İmâre 133. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 115; Tirmizî, İlim 14
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Hayra öncülük yapmak, hayrı işlemek gibi sevaptır.
Hayra öncülük sözle, işle, işaret ve yazı ile olabilir.
Hayra öncülük yapana verilen ecir ve sevap, hayır yapanın ecir ve sevabından hiçbir şey eksiltmez.
Hayra yönelik teşkilatlanma, günümüzün vazgeçilemeyecek zaruretlerinden biridir