Ne gariptir insanoğlu

Elinde olanları hiç görmez. Onları bir nimet olarak bilmez…

TEFEKKÜR 20.11.2013 08:12:12 84 0
Ne gariptir insanoğlu

Ne gariptir şu insanoğlu
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Elinde olanları hiç görmez…
Onları bir nimet olarak bilmez…
Hep, ama hep daha fazlasının peşindedir…
Gözü yukarılardadır… Aşağıda olanı hiç görmez…
Dünyayı versen ona yetmez… Başını kaldırıp aya göz diker… Onu da ister…
Ne hırsı geçer, ne emeli biter, ne de arzusu söner…
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Kendisine verilen nimetlerin kıymetini kaybetmeden bilemez.
Çocukluktan usanır, bir an evvel büyümek ister. Büyüdükten sonra da çocukluğuna hasret çeker.
Mal mülk, şan şöhret uğruna sıhhatini kaybeder, sonunda tutar, sağlığına kavuşmak uğruna ne kazandıysa sarf eder.
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Yarın başına ne gelecek endişesiyle elindeki biricik nimet olan bugünü kaybeder.
Yaşarken hiçbir zevki, hiçbir lezzeti kaçırmaz, ama hiç yoktan ona bu hayatı veren Allah’ı unutur, nankörlük eder.
Günler böyle böyle geçer gider, her gün birbirine benzer… Hayattan sıkılmaya başlar…
Sürekli kendine yeni eğlenceler arar. Hakikatte ne bugünü, ne de yarını yaşar.
Ve o an gelir, bir gün kapı çalınır, ölüm de hayattan payına düşeni alır. Zevkler, lezzetler bir bir söner, geride günahların dumanı kalır.
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Onun için günler gibi mevsimlerin de kaderi hep aynıdır. Yazın kışı özler, kışın da yazı…
Arada ise hep elden kaçırır o güzelim baharları…
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Hakkıyla ne bugünü yaşar, ne de yarınları... Düşünmez hiç hayatın sonunu, bir gün ölümle olan randevusunu…
Dünyada hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar durur. Bir gün olur, o da bu dünyadan hiç yaşamamış gibi ölür gider…
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Ölümü, hastalığı görür, ama onu hiç kendi üzerine almaz. Bir gün âkıbet onu da bulur, göz kapamanın bir faydası olmaz.
Ne gariptir şu insanoğlu… Ne garip…
Zevke, eğlenceye geldi mi, hiçbir şeyi kaçırmaz, nefsi adına en küçük menfaati bile unutmaz. Ama ona her şeyi veren Rabbini çabucak unutur. Aldığı her nefesle ona yeniden can bahşeden Allah’ı çok kolay unutur… Günler böyle gelir geçer… Sonunda bir gün o da toprağa girer. Her fani gibi o da unutulur gider.
Böyledir İlâhî hüküm. Böyledir kader. İnsan ektiğini biçer.
İnsan eninde sonunda yaptığını bulur. Hiçbir şey yanına kâr kalmaz. Hesap kitap, sadece mahşere kalmaz. Bu dünyadan göçer göçmez ilk menzil olan kabirde başlar.
Şimdi başucunda taşlar ve mezarda nice insanlar, ders veriyorlar. Bize ibret gerek ise, bunları görmek gerek. Anlamak için uyanmak, uyanınca da düşünmek gerek.
Hayat bir uykudur derler. Ölünce uyanırmış insan. Biz bari hayat gözümüzü dört açıp da, ölmeden önce uyanalım. Ölünce başımıza neler geleceğini düşündükçe tadı kaçar bu hayatın.
Belki de hakikî tat bundadır.
Hem Hazreti Peygamber (asm):
“Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çokça anın” demiyor mu?
Derdin dermanı, uzakta değil, derdin içinde gizli. Hayatın gerçek lezzeti, ölümün içinde gizli.
Bu müjdeyi duyanlara, bu lezzeti bulanlara selâm olsun…
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…
 
BİR ÖZDEYİŞ
Tekrarlaya tekrarlaya yalanı gerçek yapmaya kimsenin gücü yetmez. Bir dönem aldanabilir, bir an yanılabilir belki insan. Ama hakikat hakikattir ve aldanan aldatanın kendisidir sadece. 
Selçuk Yıldırım
 
BİR ŞİİR
 
Senlik benlik nedir bırak
 

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül âlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası

    Cümle canlı hep topraktan
    Var olmuşuz emir Haktan
Rahmet dile sen Allah’tan
Tükenmez rahmet deryası
     Veysel sapma sağa sola
     Sen Allah’tan birlik dile
     İkilikten gelir belâ
     Dâvâ insanlık dâvâsı
 
 Âşık Veysel Şatıroğlu

BİR ÖYKÜ

Seçmek
İki kişi konuşuyorlarmış. Biri sormuş:
“Mevsimlerden en çok hangisini seversin?”
“Seçmem… Hepsi güzel.”
“Yemeklerden hangisini seversin?”
“Seçmem… Hepsini severim.”
“Neden özellikle ‘seçmem’ diyorsun?”
“Yaratan onları zaten seçerek gönderiyor da onun için. Onun benim için seçtiği her şey, benim seçmemden daha önemli.”
Selçuk Yıldırım

BİR NÜKTE

Rol
“Ben artık oyunculuk yapmaya başlıyorum.”
“Ya, öyle mi? Eee, ne kadar kazanacaksın bakalım?”
“Oynadığım her bölüm için şu kadar lira…”
“Ohooo, çok azmış!.. Bu kadarcık ücret için o kadar yorulacağına, kendi kulluk rolünü oyna; ücretini Hâlık-ı Kerîm versin, hadsiz ahiret hazinelerinin sahibi ol. O (cc), Âlemlerin Rabbi, vardan değil, yoktan verdiği için vermekle hazinesi ne tükenir, ne de azalır. Bununla beraber, Gani ve Rahman olduğu için, ikramı sever; kulluk vazifesini hakkıyla edâ edenlere ücretini fazlasıyla takdim eder.”
Selçuk Yıldırım

Yeni asya gazetesi
Selim Gündüzalp
 
 

Anahtar Kelimeler:

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor