Müsbet hareketin önemi!

Birbirleriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.

TEFEKKÜR 27.08.2013 11:08:08 41 0
Müsbet hareketin önemi!


Kur’an ve Resulullah, Hizmet ile Mevcut Hükümetin İttifakını Emrediyor; Aksi Takdirde Bütün Ümmete Tehditler Var.

Son zamanlarda Türkiye siyasetini, dindar olan ve olmayan bütün kesimleri meşgul eden ve hatta dünyanın da gündemine maalesef giren bir mesele var: Hoca Efendi Hizmeti ile Mevcut Hükümetin İhtilafı.

Maalesef her iki taraftan da aksine iddialar gelse de, bu ihtilaf Türkiye’yi içeriden içeriye kemirip yiyor. Birisi web sayfalarında kendilerine yönelik itirazları cevaplayıp diğer tarafı iğnelerken; diğeri bundan rahatsız olduğunu ifade etmekten kaçınmıyor.
Daha acı olanı ise, merkezdeki küçük bir inhiraf, daire büyüdükçe ve fikirler küçüldükçe kavgaya ve menfi neticelere yol açıyor.

Mesele her iki tarafı haklı gören gazetelere ve yazarlara yansıyınca, bu sefer genellemeler ve insafsızca benzetmeler görülmeye başlıyor. Ne kadar samimi olursa olsun, binlerce gencin imanına vesile olan hizmet erbabına The Cemaat denebiliyor. Bazıları da, yanlış ama asla kötü niyetli olduğuna inanmadığım Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi meselesini hıyanet ve tahrif olarak tavsif ediyor. Bu konu gazete köşelerine kadar yansıyor.
Diğer taraftan ise, fikri bozuk olduğu halde hizmete ait Gazete’de yazan bir yazarın İslam birliğinin sembolü olan Yavuz hakkında bölücü nitelemeli yazı yazması bütün bir hizmet erbabının suçu olarak, haklı yahut haksız bir şekilde, lanse ediliyor.

Bu arada Kur’an-ı Kerim’in açıkça “Dikkat ediniz! Onlar bozguncular yani çapulcuların taa kendisidir” dediği ve Türkiye’yi bölmeye çalışan soysuzlara, sempati ile bakan ve hatta bu konuda izzet-i İslamiye ve şehamet-i imaniye ile konuştuğuna inandığımız bir devlet adamına karşı, olumsuz yaklaşan hizmet erbabı çıkabiliyor.
Bu menfilikler saymakla bitmez. Daha fazla da söylemek istemiyoruz. Biz burada bütün Müslümanları ilgilendiren bazı tavsiyelerimizi yapmakla mükellef olduğumuza inanıyoruz.
1. “Birbirleriyle boğuşanlar müsbet hareket edemezler.” sırrınca birbiriyle mücadele halinde olanların her ikisi de zarar eder.

Halbuki Kur’an-ı Kerim kurtuluşa erenler ve zararda olmayanlar olarak şunları tarif ediyor: “İman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir) Asr Suresi.

Bu olahakikatla alakalı en acı misal şöyle nakledilebilir: Doğu illerimizden PKK’nın varlığını en çok hissettirdiği bir ilimizde, Hizmet’ten yetişmiş bir Milli Eğitim Müdürü vardır. PKK’ye karşı bütün ehl-i imanla ittifak içindedir ve başarılıdır.

Ancak bu ilimize dindar ancak Milli Gençlik Vakfından yetişme bir vali tayin edilir. Bütün ehl-i iman ile ittifak edip terörle mücadele etmek ve umumi huzuru temin eylemekle görevli iken Hizmet’ten olan Milli Eğitim Müdürüne kafayı takar ve görevden alır. Yerine getirdiği insan da dindardır; ama kabiliyetsizdir.

Vilayet yeniden terör örgütüne karşı zayıf düşer. Elhamdülillah ki, merkez farkına varır ve valiyi merkeze alır. Çok müşahhas misaller var; hedefimiz batılı tasvir edip safi zihinleri bulandırmak değildir.

2. İkinci bir nokta da şudur; “Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.” (Kastamonu Lahikası, 171. Mektup) kaidesince, dindar insanlar da olsa, insanlar aynı fikirde olacak diye bir kaide yoktur. Mühim olan, ortak noktalarda ittifak edebilmektir. Birbirimizi reddetmeyeceğiz; ancak fikirlerimizi tıpatıp kabul etmek durumunda da değiliz.

3. 'Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz.' Buradaki cehalet, hem din hem fenne bakar. Çünkü insanımız fenni fazla bilmediği gibi dininin de yabancısıdır. buna karşı, marifet ve ilim silahı ile karşılık vereceğiz. İhtilaf, ittifakın zıddıdır.

Aslında tüm Müslümanları birbirine sımsıkı bağlayacak nurani bağlar dinimizde var iken bunların bilinmemesi veya bilenlerce de uygulanmaması sebebiyle, İslam alemi birbirine yabancı hatta bazen düşman hale gelmiştir.

Bu sebeple, islam dinindeki kardeşlik bağlarını artırıcı unsurları aramızda yaymak ve kuvvetli bağlar kurmalıyız. Sanattan kastın sanayi ve teknoloji olduğu anlaşılıyor. Keza eskilerin zanaat dedikleri belli bir alanda usta olmak da buna dahil edilebilir. zaruret ve fakirliği de sanat silahı ile mağlup edeceğiz.

4. Eğer ehl-i iman ve bu vatanı seven insanlar, nazlanarak yahut dış ve iç mihrakların tahriklerine kapılarak birbirlerine düşerlerse, Yüce Allah bu konuda Müslümanları açıkça tehdit etmektedirler: “En’am Suresi, 65- De ki; “O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azap göndermeye veya sizleri düşman gruplara ayırarak size birbirinizin hıncını, birbirinizin terörünü, acısını tattırmaya kadirdir. Ola ki, anlarlar diye, ayetlerimizi çeşitli açılardan nasıl açıkladığımızı görüyor musunuz?

5. Resulullah’ın ikazları da Kur’an’ı teyit eylemektedir.

Sahabelerden biri “Ey Allah'ın Resulü bu güne kadar kılmadığın uzunlukta bir namaz kıldın” dediler. Peygamber efendimiz (sav), “Evet, bu; korku ve ümit namazı idi. Namaz içerisinde ben Allah'tan üç şey istedim. İkisini bana verdi, birini vermedi. Allah'tan ‘ümmetimi kıtlıkla helak etmemesini' istedim, bunu bana verdi. ‘Düşman güçlerinin ümmetimin başına musallat olmamasını' istedim, bunu da bana verdi. Üçüncü olarak da ‘ümmetimin birbirine düşürülmemesini istedim bunu bana vermedi” dedi. (Müslim, Fiten: 5).

Bu hadisin, Sa'd ve İbn Ömer (ra)'den aktarılan rivayet ise şöyledir:
Sahabeden Sevban (ra), Rasulullah (sav)'ın şöyle anlattığını aktarıyor:
“Allah, yeryüzünü benim için katladı, dürdü, büktü. Bende yeryüzünün doğu ve batı her tarafını gördüm. Ümmetimin hükümranlığı ve saltanatı benim için katlanan ve gösterilen yerlere kadar ulaşacaktır. Bana iki hazine verildi, biri sarı, biri kırmızı. Rabbimden, ümmetimin umumi kıtlıkla helak edilmemesini ve kendilerinden olmayan onların kökünü kurutacak harici (dış) düşmanları onlara musallat etmemesini istedim.

Rabbim de bana şöyle karşılık verdi:
“Ey Muhammed kesinlikle hüküm verdim, bu hüküm geri çevrilip değiştirilmez. Ümmetin için sana şu müjdeyi veriyorum; onları genel bir kıtlıkla helak etmeyeceğim. Kendilerinden olmayan; köklerini kurutacak bir düşman gücünü onların başına musallat etmeyeceğim. Hatta ümmetine karşı dünyanın çeşitli bölgelerinden -veya çeşitli bölgeleri arasından- bir araya gelseler bile… Fakat onlar yani senin ümmetin, birbirini kıracak ve birbirini esir edecektir.” (Müslim, Fiten: 5).


Sonuç olarak,

“İki dağ birbirine karşı bir mizanın iki gözünde bulunsa; bir batman kuvvet, o iki kuvvet ile oynayabilir; yukarı kaldırır, aşağı indirir.” (Mektubat, sh. 439 ).

“Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Malumdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.

İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkarane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alakanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u aliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..”
(Mektubat sh. 270 )
Bu ülke ve millet adına en çok korktuğum da, ülkeyi bu zamana kadar harabeye çeviren şer güçler, kendi aralarında ittifak yaparak ve çeşitli dalavereler çevirerek, İstanbul gibi 10 küsur yıldır cennete çevrilmiş olan ilmizi, yukarıdaki ikazlara uymaz ve ittifak etmezsek, yeniden çöp yığınlarını çöp dağlarına çevirecek yad ellere kaptırma tehlikesidir.

Birbirimizin kusurunu söyleyelim; ama memleketi harap etmeyelim. Yoksa ne olacağını ayet ve hadislerden tekrar ve birlikte dinlemiş olduk. Daha da kötü olanı, gelecek umumi seçimlerde, ehl-ı imanın ihtilafı neticesinde, yırtıcı canavarlar gibi, Türkiye’nin Mısır’a dönmesini bekleyen iç ve dış düşmanları sevindirerek, Allah’ın gadabını üzerimize celb etmemizdir. Gelin rahmet meleklerini davet edelim ve şeytanları üzelim, yanımızdan kaçıralım.

Unutmayınız ki, Türkiye, Sultan Abdülhamid devrinden ve hatta III. Selim devrinden sonraki en güzel günlerini yaşıyor. Bildiğiniz gibi, nimet şükür ister ki devam etsin.

Risale Ajans

Anahtar Kelimeler:
1

ÇAYMER sezonu açtı, kendi yaş çay fiyatını açıkladı

2

Macaristan’dan getirdiler, Rize’de denenmeye başlandı

3

Projenin ilk ayağı Rize Pazar’da başladı.

4

İSTANBUL’DA DÜZENLENEN YÖRESEL ÜRÜNLER FUARI SONA ERDİ.

5

BATUM’DA SINIR TEMSİLCİLERİ TOPLANTISI YAPILDI