Tarih: 14.04.2014 08:07
Modernlik bu mudur...
Emeti Saruhan'ın röportajı
Uygulamalı Gerontoloji alanında çalışan Şerif Esendemir, modern hayatla birlikte aile yapımızın da bazı değişikliklere uğradığını, eskiden evde bakılan, evin reisi olarak son sözü söyleyen yaşlıların, kadınların çalışmasıyla birlikte evde bakımlarının zorlaştığını söylüyor. Yaşlı nüfusumuzun arttığına dikkat çeken Esendemir, bakım ve huzur evleri konusunda Darülaceze ve Batı modelini birleştirmemiz gerektiğini ifade ediyor.
Dr. Şerif Esendemir, ODTÜ Sosyoloji bölümünden mezun olup yüksek lisansını da aynı bölümde Vatandaşlık konusunda yaptıktan sonra bir alan araştırması çalışmak istediği için farklı bir alan seçmiş. Doktorasını Amerika'da Uygulamalı Gerentoloji (yaşlanmanın ve yaşlılığın bilimi) üzerine yapan Esendemir, böylece Türkiye'nin bu alanda çalışan tek ismi de olmuş. Dr. Şerif Esendemir'le ülkemizde yaşlıların durumunu ve geleneğimizdeki ve modern hayattaki yaşlı ve yaşlılık algısını konuştuk.
Uygulamalı Gerontoloji üzerine çalışmanız nasıl oldu? Sonuçta pek bilinen bir alan değil.
Yaşlıları seviyordum ve ilmi olmasa da dolaylı olarak ilgileniyordum. Amerika'ya gidince, yaşlı olgusuyla daha çok karşılaştım. Amerika'nın yüzde 13'ü yaşlı. 33 milyona yakın yaşlı var. Sadece bir kurumun 286 huzur köyü var. Bu konuya pek değinen olmayınca, ilk sene sunduğum küresel meseleler üzerine tezimi değiştirdim ve yaşlılıkla ilgilenmeye başladım. Uygulamalı Gerontoloji Türkiye'de yok. Birebir huzur evleri, sigorta şirketleri, sosyal politikalarla, şehir yönetimiyle, belediyelerle, inşaat firmalarıyla çalışıyorsunuz. Çünkü bir bina tasarlarken bile yaşlıları düşünmek lazım.
GENÇLİK ÖNE ÇIKTI
Bizim toplumuzda durum nasıl? Bizim toplumumuzda yaşlılar evde bakılır ve hürmet gösterilir. Batı toplumlarında ise daha çok huzurevlerinde yaşarlar ve yalnızdırlar diye biliriz. Bu doğru mu?
Bu aileye bağlı. Bizim sistemimiz de çatırdıyor. Aile yapımız zayıflıyor. Göçler ve hızlı kentleşme de etkili oluyor. Geleneksel kesimlerde bu dediğiniz doğru. Hala yaşlı evin reisidir. Son sözü o söyler. Bir hürmet gösterilir. Ama modernleştikçe bu azalıyor. Ki aslında bu süreç Amerika'da da yaşanmış. Orada da yaşlılara bakış dört evre geçirmiş. 1607- 1770 arası Klonyal dönemde Gerontokrasi (Yaşlıların yönetimi) var. Yaşlılara çok hürmet gösteriliyor. Gençler önemsenmiyor. Ama devrim çağına geldiğimizde 1770'le 1820'lerde bakış değişiyor. Artık yaşlılara geri kafalı gibi kavramlar yakıştırılıyor, dışlanmaya başlanıyor. 1820- 1970 arası modern dönemde genç modernlikle, yaşlı gelenekle eşleştiriliyor ve sürekli bir kıyaslama söz konusu. Burada gençlik hareketlerini görüyoruz. Genç Amerika hareketi, Genç İtalya hareketi var. Türkiye'de de Genç Türkler var. Ulus devletler kendilerini genç bir nüfus olarak tasarlıyorlar. 1970'lerden sonrası ise Gerontoloji'nin ortaya çıkışı.
HASTALIK DEĞİL
Gerontoloji'nin ortaya çıkışı bir gereklilik olarak mı ortaya çıkıyor?
Aslında masum bir şey değil. yaşlılığı bir hastalık olarak değerlendiriyorlar ve nasıl tedavi edebiliriz diye yola çıkıyorlar. Biz sosyoloji yönünden yola çıktığımız için 'insanları huzurevine iten nedir' gibi bakıyoruz. Yaşlılara saygıyı azaltan, hürmet planında geri plana atan nedenler sebepler nelerdir bunlara bakıyoruz. Hümanist bir bakış açısı geliştirilmeye çalışıyoruz.
Türkiye baktığımız zaman kaçıncı evrede?
Türkiye 2. Ve 3. Evre arasında yalpalanıyor. Cumhuriyet olarak kendimizi 3. Evreye konumlandırıyoruz. Gençlik ve Spor Bakanlığımız var fakat bir Yaşlı Bakanlığımız yok. Osmanlı'ya bile yaşlı çınar, Cumhuriyet'e genç diyoruz. Gençlik çok önemseniyor. Biz savaşlar yaşamış bir ülkeyiz. Bundan dolayı bir iki kuşağımız yaşlanma imkanı bulamadan ölmüş. Böyle olunca gençlik politikaları daha ön plana çıkıyor. Ama biz 1895'te Darülaceze'nin kurulduğunu görüyoruz. 1895- 1957 tarihleri arasında hiç huzurevi yok.
KADIN ÇALIŞINCA AİLE YAPISI DEĞİŞTİ
İhtiyaç duyulmadığından mı yoksa yaşlılığa önem verilmediğinden mi?
Ben ihtiyaç duyulmadığı kanaatinde değilim. Hiç mi huzur evine ihtiyaç olmaz. Bir iki tane kurulsa ihtiyaç yoktu deriz. 1957'de Menderesle birlikte yavaş yavaş huzurevleri kurulmaya başlanıyor. Özal'la birlikte patlama yaşanıyor. Çünkü devletin meseleye bakışı değişiyor. Aile içinde yaşlı bakımını herkes tercih eder fakat bu olmadığında ne olacak? Kadının kamusal alana çıkması ile birlikte gelinler çalışmaya başladı. Bu gibi meseleler ortaya çıktığında aile içinde bakım çok zorlaşır. Hastalıklar olduğunda kaçınılmaz bir huzurevi veya yaşam evleri denilen cep huzur evleri gerekiyor.
ABD'DE 3. KUVVET
Amerika'da ailesi ile yaşayanlar ne kadar? Yaşlanan herkes huzur evine gidiyor mu?
Amerika'da huzur evinden ziyade yaşam köyü. Hatta insanlar sadece yaşlandığı için orada bulunmuyor. Yaşlanmaya hazırlık için de oraya gidiyorlar. Beyaz Amerikalıların neredeyse tamamı huzurevlerine yaşam köylerine yönelmiş durumda. Ya da bağımsız bir evi var dışarıdan destek alıyor. Amerika'da yaşlılar üçüncü kuvvettir. Cumhuriyetçiler, demokratlar vardır. Yaşlılar o kadar örgütlüler ki 3. Kuvvet olarak bilinirler. Güçlü dernekleri vardır. Ama Meksika ve Afrika kökenlilerde aile içinde bakım var. Kuşaklar arası ilişkiyi diri tutmak için yaşlıların torunu ile birlikte yetişmesi için ortamlar oluşturuluyor. Bizde Sultan Abdülhamid'in Darülaceze'de oluşturduğu model mükemmel. Yaşlılar kendisini sürgün gibi hissetmesin diye yetimlerle bir arada bir aile ortamı var. Yaşama tutunmaları için de atölyeler var. İnsan ürettiği oranda mutlu oluyor. Bizim modelimizle Batı modelinin bir sentezini oluşturmak zorundayız. Çünkü toplum olarak gittikçe yaşlanıyoruz. Başbakanın 3 çocuk vurgusu bu yüzden.
Başbakan bilimsel bir gerçeğe mi işaret ediyor yani?
50 yıllık bir program yapmazsak sorunla karşılaşacağız. Yaşlılık oranımız 7.7. Bu oran 1974'te 4.1'di. 2030'da çift haneli rakamlara geçeceğiz. Çift haneli rakamlar da yaşlı toplum oluyor. Başbakan'a bu konuda çok bilgi gidiyor. Halkın diliyle konuşarak benimsetmeye çalışıyor. Arka planda elinde güçlü istatistikler var. Bu planı iyi yapmalıyız ki kuşak birden doğup, birden yaşlanmasın.
İhtiyar heyetlerimiz kayboldu
Modern hayatta yaşlılık istenmeyen bir şey. Kırışıklık kremleri, estetik ameliyatlar. Neden bu kadar gençliği kutsuyoruz?
Bu biraz insanın doğasıyla ilgili bir şey. Ölümü hatırlamak istemiyoruz. Aklımıza geldiğinde ağzımızın tadını bozuyor. Yaşlılık da öyle. Osmanlı'da mezarlıklar hep şehir merkezinde kurulurdu. Şimdi mezarlıkları şehir dışına atıyoruz. Ölümü uzaklaştırıyoruz kendimizden. Tasavvuf kültürümüze baktığımızda başa takılan sarık 2 metredir ve kefeni temsil eder. Kadınlar da beyaz tülbentlerini kefen niyetine taşırlar. Modern hayat ise insanı bir yeryüzü cennetine alıştırıp ölümü unutturmak istiyor. Gençlik, dinçlik vurgusu yapılıyor. Medyanın da çok büyük rolü var. Çünkü ürünü daha çok gençlere satabilirsiniz. Gençlerin müşteri olma potansiyeli daha yüksektir. Dizilerde kaynana gelin çatışmaları vb yaşlı iyi resmedilmiyor. Bizim kültürümüzde yaşlı bir bilgedir, evin reisidir, danışılacak insandır. Eskiden muhtarların ihtiyar heyeti vardı. Mahalledeki kararlar yaşlılardan bağımsız alınmazdı. Nerde şimdi bu sistem? Bu niye yok oldu? Herkes bir gençlik hareketi tutturmuş. Geleceğimiz gençler fakat biraz da yaşlılara bakmak lazım.
Bizim dinimiz yaşlılığa nasıl yaklaşıyor?
Peygamberimiz Hadis-i Şerif'inde 'Eğer beli bükülmüş yaşlılarınız olmasaydı belalar üstünüzden sel gibi akacaktı' diyor. Pragmatist kafayla değil Allah emrettiği için hareket etmemiz lazım. Onların emniyetini dinimiz sağlamıştır. Bizim bir Veysel Karani örneğimiz vardır. Annesine saygısı nedeniyle Peygamber Efendimiz'i görmeden dönüyor. Biri Peygamber Efendimiz'e geliyor ben cihada katılacağım diyor. Peygamber efendimiz anne baban var mı diye soruyor. Evet var deyince yaşlarını soruyor. Yaşlı olduklarını öğrenince sen git onlara bak. Daha hayırlı diyor. Allah'a kulluktan sonra geliyor anne babaya saygı.
Güzel yaşlanmak mümkün mü? Yani bulunduğun yaşın değerini bilerek, olgunlukla… Bu nasıl mümkün olabilir?
Hayatı bir futbol maçına benzetirsek, maçlar ikinci yarıda alınır. İkinci yarıda yaptığın hamlelerle, 90 dakikada alınır maç. Şimdi yaşlılarımıza böyle bir bilinç verirsek onlara yönelik programlar geliştirirsek onlar da kendini işe yaramaz hissetmezler.
Yaşlılığa işe yaramaz olarak bakıldığı için mi gençlik çok yüceltiliyor?
Bir insana sürekli deli dersen o da acaba bende bir şey var mı diye düşünür. Yaşlılara işe yaramaz muamelesi yapılırsa onlar da o ruh hali içine girer. Algımızı değiştirmemiz lazım.
Bu yaşlılık algısının farklı olduğu toplumlar var mı?
Her şeyin abartılması yanlış. Afrika'da da bazı kabilelerde hayat şartları çok zor olduğu için yaşlanmak bir mucize. Buralarda yaşlı insanlara haşa tapıyorlar. O da sağlıklı değil.
100 yaşının üstündeki insanlara baktığımızda sabahları erken kalkan, namazını aksatmayan, yaşam sevinci eksilmemiş insanlar olduklarını görüyoruz. Uzun yaşamaya ne etki ediyor?
Asırlık insanlar diyorum ben onlara. İnsan sadece biyolojiden ibaret bir varlık değil ama biyolojinin de etkisi var. İnsanın sosyal hayatı hayata bağlılığı onu hayatta tutar. Karadeniz'de yaşlı nüfus çoktur. Onların yaşam biçimlerine baktığımızda namaz kılarlar. Bu aynı zamanda fiziksel bir egzersizdir de. Yaşlıların günde minumum 30 dakika egzersiz yapması gerek. Bunu 5 dakikaya böldüğünüzde namaz tekabül ediyor. Sürekli yatağa bağımlı olan bir insan basit el egzersizleri, zihinsel egzersizler yapmasa o zaten çürür. Hayata tutunabilmek için aktif olması lazım. Ruhsal dirilik için yoksulluk beslenme vb sosyal meselelerin olmaması lazım. Bakıcıların bu işi bilen insanlar olması lazım. Bizde gelin, eş doğal bir bakıcı oluyor ama biz her şeyi bilmiyoruz. Bu alandaki bilgilere vakıf olamadığımız için yanlış adreslere gidiyoruz.
Yeni Şafak
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —