Yavuz Bahadıroğlu'nun yazısı:
Batı Uygarlığı’na Bediüzzaman’ın bakışı
Bediüzzaman Said Nursi’nin bilhassa “Vahiy Medeniyeti” ile “Batı  Uygarlığı”nın kaynakları konusunda yaptığı değerlendirme hayli  ilginçtir. ‘Batı Uygarlığı’nın kuvvete, şiddete, dehşete ve zorbalığa  dayandığını belirttikten sonra, insanlık tarihinde bıraktığı tortulara geçerek,  şöyle diyor:
“...Bu Medeniyet-i Hâzıra (Batı Uygarlığı) beşerin yüzde seksenini meşakkate,  şekavete (bedbahtlık) atmış... Hem serbest hevânın tahakkümiyle, havâic-i gayr-i  zaruriye (zaruri olmayan ihtiyaçlar) havâic-i zaruriye (zarurî ihtiyaçlar)  hükmüne geçmişlerdir. Bedeviyette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz  şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y (çalışma), masrafa kâfi gelmediğinden,  hileye, harama sevk etmekle ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir. Cemaate,  nev’e (topluma) verdiği servet, haşmete bedel; ferdî, şahsı fakir, ahlâksız  etmiştir. Kurûn-u Ulânın (ilk çağların) mecmu-u vahşetini, bu medeniyet bir  defada (Birinci Dünya Savaşı’nda) kustu.” (Tarihçe-i Hayat, 116).
Şu dehşet-vahşet tablosunu son yıllarda akıllı Avrupalılar da idrak  etmiş ve kaybettikleri insânî değerlerin tekrar peşine düşmüşler; en  başta aile müessesesi olmak üzere insanî ve vicdanî değerleri yeniden ihyaya  çalışıyorlar.
Diyebiliriz ki, insanı “arz-talep” kuralının cenderesine kıstırıp refaha  götürme projesi, insanın mânevî tatmin arayışına toslayıp iflâs etmiştir. Batı  bugün, şu veya bu isim altında “Vahiy Medeniyeti”nin dostluk, kardeşlik,  yardımlaşma, şefkat, iktisat, fedakârlık, çevre korumacılığı gibi düsturlarına  yönelmiştir. Esasen Avrupa’nın düşünen kafalarını İslâmiyet’e yönelten de,  İslâm’ın, hayatı yaradılış maksadına uygun biçimde yaşamaya çağıran  unsurlarıdır. Bu unsurları yine Bediüzzaman’dan okuyalım:
1- Hak (kuvvet yerine); 2- Fazilet (menfaat yerine); 3- Dinî, vatanî  rabıta (ırkçılık yerine); 4- Yardımlaşma (savaş yerine); 5. Hüdâ (heva ve  hevesin yerine)…
“Medeniyet-i hâzıranın (Batı Uygarlığı’nın) inkışâından (havanın açılması  hali, ayazlama) inkişaf edecektir” diyen Bediüzzaman, “Kur’ân Medeniyeti” dediği  “Vahiy Medeniyeti”nin beş müspet (olumlu) esasını, Batı Uygarlığı’nın beş menfî  (olumsuz) esasıyla karşılaştırır:
“Nokta-i istinad, kuvvete bedel haktır ki; şe’ni (neticesi), adâlet ve  tevazündür (muvazene). Hedef de menfaat yerine fazlettir ki; şe’ni, muhabbet ve  tecâzübdür (cazibe), Cihet-ül-vahdet (birlik-beraberlik) de unsuriyet-i milliyet  (ırkçılık) yerine; râbıta-i dinî, vatanî, sınıfidir ki (din, vatan, sınıf  birliği), şe’ni, samimî uhuvvet (kardeşlik) ve müsalemet (barışçılık) ve hâricin  tecavüzüne karşı yalnız tedafü’dür (savunma); hayatta düstûru cidal (savaş)  yerine düsturu teâvündür (yardımlaşma) ki; şe’ni, ittihad ve tesanüttür  (birlik–beraberlik). Hevâ yerine hudâdır (doğru yolu gösterme) ki; şe’ni,  insaniyeten terakki (yükselme) ve rühen tekâmüldür (olgunlaşma). Hevâyı tahdid  eder (nefsin arzularını sınırlandırır), nefsin hevesat-ı süfliyesinin (aşağılık  hevesler) teshiline (kolaylaştırma) bedel, ruhun hissiyat-ı ulviyesini (yüce  duygular) tatmin eder.” (Tarihçe-i Hayat, 117).
Bediüzzaman’ın anlayışı çerçevesinde bir insanlık projesi ve  medeniyet anlayışı bütün insanlığa, hiç olmazsa çoğunluğa saadet getirebilir.  Zemin yüzünü pisliklerden temizleyerek barışı sağlayabilir. Çünkü  yardım, şefkat, fazilet ve hak düsturları barışın, kuvvet, menfaat, bencillik  gibi zorbalıklar savaşın temellerini atıyor.
Irkçılığın “milliyetçilik”le  yumuşatılıp sunulduğu şu günlerde, Bediüzzaman’ın bu görüşlerinin derinden  kavranması gerekiyor. Yoksa yeni karamboller yine kaçınılmaz olacaktır.  Peki, yeniden dirilmenin bir çaresi yok mu?..
Bediüzzaman’a göre, var! Ama önce çöküşün esaslarını tespit etmek  gerekiyor:
1- Ye’sin (ümitsizliğin) içimizde hayat bulup dirilmesi;
2-  Sıdkın (doğruluğun-dürüstlüğün) hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede (siyasî ve sosyal  hayatta) ölmesi;
3- Adâvete, (düşmanlığa) muhabbet (dostluk);
4- Ehl-i  imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları (bağları) bilmemek (cahillik);
5-  Çeşit çeşit sarî (bulaşıcı) hastalıklar gibi intişar eden (yayılan) istibdat  (diktatörlük);
6- Menfaat-ı şahsiyesine (şahsî menfaatine) himmeti (tüm  gayretini) hasretmek...