Çocukluğumda bolca yiyen biri olarak tadını ve aromasını çok iyi bilsem de, konunun uzmanı olmamakla birlikte hem gıda alanında hem de tıbbi alanda hammadde olarak yaygın olarak kullanıldığı bilgisini kendi çapımda araştırmalarımla ed
HAVVA GÜNEŞ ELİDOLU
Atalarımızın köy olarak sürekli kaldığı, bizim ise sadece yaz aylarında gidebildiğimiz kale yaylamıza olan bağlılığımız ve sevgimiz eminim ki çok büyük. Manzaralarıyla, insanın içine işleyen dere sesiyle, her türden çiçeğiyle ve böceğiyle en büyük huzur kaynağımızdır. Ben ve eminim pek çok hemşerim için çocukluğumuzun en güzel anılarının geçtiği yerdir.
Gerek ulaşım imkanlarının gerek se şehirlerde yaşayan insanların doğaya kaçış çabalarının artmasının, aidiyet duygumuzun çok yüksek olduğu yaylamıza, turistik ziyaretleri arttıracağı yüksek ihtimal gibi görünmektedir. Henüz bakir doğasıyla, temiz havasıyla, buz gibi suyuyla tanışan turistlerin söz konusu gezilerden ziyadesiyle memnun olacağını tahmin ediyorum. Ancak yaylamız ve yöre halkının da bu ziyaretlerden olumsuz etkilenmeyip olumlu kazanımlar sağlayabilmesi açısından neler yapabiliriz diye düşünme ve harekete geçme zamanıdır.
Turistik ve görev icabı Ülkemizin pek çok şehrine yaptığımız ziyaretlerden biliyoruz ki, bir yerde turizmin devamı için en önemli faktör doğasının bozulmaması ve insan üretimi çöplük alanlarına dönüşmemesidir. Bu süreçte şahsi olarak en büyük temennim ve kaygım da budur. Yaylamızı yarınlara layıkıyla taşımak adına bu konuda bizlere de görevler düşeceği aşikardır.
Bununla birlikte turizmin hem yöre halkına hem de Ülke ekonomisine faydaları olabilmesi açısından yöresel üretimlerin (hayvancılık, tarım, gıda ve el sanatları ürünleri) yapılması ve ziyarete gelen insanlara sunulması önem arzetmektedir.
Endüstriyel gıdaların insan sağlığı üzerindeki olumsuzluklarına dair toplumsal bilinç arttıkça insanlarda doğal olan, ev yapımı ürünlere yöneliş de ciddi oranda artıyor. Malum son bir yıldır yaşadığımız korona virüsü ve gelecekte muhtemel virüslere karşı en önemli silahın bağışıklık sisteminin güçlü olması yönündeki bilgi karşısında bu talep giderek büyüyecektir.
Bu nedenle kendi sağlığımız, turizmin bu yönde yol açacağı talebi karşılama ve hem yöre ve hem de ülke ekonomisine katkı sağlamak adına neler yapabiliriz diye düşünüp, nerden başlayabiliriz diye kafa yormamız yerinde olacaktır.
Biliyoruz ki, yaklaşık 30 yıl öncesinde her hanede en az 2 veya 3 ineğin olduğu yaylamızda hayvancılık maalesef bitmek üzere. Eğitim ve ekonomik sebeplerle büyükşehirlere göç eden genç nüfusun çokluğu, endüstriyel gıda üretiminin yaygınlaşması sebebiyle hazır gıdaya yönelmek sebepler arasında sayılabilir. Ancak doğal et ve süt ürünlerine talebin ciddi oranda arttığı bu dönemde bizim yaylamızda sayılı birkaç hanede (ki yaş ortalaması yüksek köylülerce) hayvancılık yapılması maalesef acı bir durum. Virüsün neden olduğu, büyükşehirlerden köylere kaçış serüveninin geçici olmayıp sürekli hale gelmesi ve eski fabrika ayarlarımıza dönmemiz asıl normale dönüş olacaktır diye düşünüyorum.
Bununla birlikte yaylamızda doğada kendiliğinden yetişen, ilave bir uğraş istemeyen bitki ve meyvelerin de (Ekşi üzüm/frenk üzümü, kitikapa/yaban mersini, böğürtlen, çay çiçeği/dağ kekiği gibi) üretim alanları yaygınlaştırılarak alternatif bir arz unsuru oluşturulabileceği kanısındayım. Bu örnekler uzman arkadaşlarca (ziraat mühendisleri) daha da genişletilebilir tabi ki.
Çocukluğumda bolca yiyen biri olarak tadını ve aromasını çok iyi bilsem de, konunun uzmanı olmamakla birlikte hem gıda alanında hem de tıbbi alanda hammadde olarak yaygın olarak kullanıldığı bilgisini kendi çapımda araştırmalarımla edindiğim, ekşi üzüm/frenk üzümü ülkemizin bazı bölgelerinde ve farklı cinslerde (kırmızı, siyah, beyaz vs.) üretilmektedir. Bizim kale yaylamızda yetişen kırmızı frenk üzümüdür. Farklı cinslerinin de yetişip yetişmeyeceği hususu ayrıca denenebilir.
Söz konusu ürünün hem meyve olarak hem de reçel, marmelat, şurup, sirke, meyve suyu, sos, pastacılık ürünleri vs. yapımında kullanılmak suretiyle önemli bir pazar oluşturabileceği, su anki piyasa fiyatının kilogram başına 600 TL civarında olduğu düşünüldüğünde de önemli bir kazanç sağlayabileceği düşünülmektedir.
Ekşi Üzüm/Frenk üzümü
Tabi ki bu konudaki önerilerimin ön şartı doğal olanı bozmadan ve talan etmeden üretime odaklanmaktır. Doğaya dost olabildiğimiz müddetçe bize cömertçe davranacaktır. Aksi halde olumsuz sonuçlarını hep beraber içimiz acıyarak izleriz.
Sınırlı doğal kaynaklarımızın insanların sınırsız talepleri karşısında dayanabilmesi için biz insanoğluna düşen görev, doğasına uygun etkili üretimler yapabilmemizdir. Bu çerçevede biz kaleliler olarak yaylamızın bize sunduğu nimetlerden en etkin şekilde nasıl fayda sağlayabiliriz diye düşünmesi ve bir yerlerden başlaması gerekmektedir.
Nihai olarak, bu yönde farkındalıkların oluşması en büyük dileğim, aksi halde iyi niyetlerle beklenilen yayla turizminin getireceği acı gerçek; şehirden büyük marketlerden malzemelerini alıp gelen turistlerin, yaylamıza bırakacağı çöp olacaktır. Bizlere de çöp toplama vazifesi düşecektir.
Eminim ki bunu hiç birimiz istemeyiz.
Saygılarımla...