Hayati Akbaş
HOPA-Hopa’da 4 sene önce bir araya gelen kadınlar “Senede Bir Gün” isimli kadın sorunlarının yer aldığı, toplumsal cinsiyet odaklı bir dergi çıkarmaya başladılar. Hopalı Kadınlar “Senede Bir Gün” dergisinin masraflarını her sene 8 Mart öncesi bir araya gelerek çeşitli el işleri yapıp satarak çıkartıyor ve dergisi 8 Mart’ta bedelsiz olarak kadınlara dağıtıyorlar.
Derginin mutfağında yer alan Arzu Ulu derginin nasıl çıktığı hakkında bilgi vererek, “Dergimizin ortaya çıkışı bundan 4 yıl önce Alev Aktürk arkadaşımızın bize ses vermesiyle başladı. Dergi fikri benim daha önceden üstüne düşmediğim bir alandı o yüzden ben bu işin içinde nasıl olurum, biz bu işleri yapabilir miyiz gibi birtakım sorularım vardı. Alev amatörce bir iş çıkartacağımızı dile getirdi ve beni de ikna etti. Diğer arkadaşlarla sürekli bir araya gelip toplumsal cinsiyet hakkında tartışmalar yapmaya başladık. Toplantılarımızı evlerde yapıyorduk ve toplumsal karın ağrılarımızı çay sohbetine sıkıştırıyorduk o dönem ve bu karın ağrılarını yazma fikri ortaya çıktı. Bir anne olarak bir kadın olarak çay emekçileri olarak sorunlarımızı yazsak mı diye düşündük ve dergimizi çıkartmaya karar verdik” diyerek ifade etti.
‘Ne yaparsan yap, senin gibi olsun’
Senede Bir Gün’ün bu sene 4. Baskısının çıkacağını belirten Ulu, derginin çıkış sürecinde ne yapmaları gerektiği bilmediklerini belirtti ve “Yaşadığımız süreci özetleyecek olursam Mülksüzler kitabının yazarı Ursula’nın bu sene keşfettiğim bir söz var ‘Ne yaparsanız yapın amatörce olsun ama sizin gibi olsun’ yani senin bir şey yap illa profesyonel bir şey olması gerekmiyor ama çekinme, mutlaka özgün olsun, senin gibi olsun, sen olsun” diyerek “Toplandığımız bir akşam ‘İçimdeki Yangın’ filmini izledik ve film hakkında konuştuk. Leyla Navaro’nun Tapınağın Öteki Yüzü adlı kitabını 6-7 kişilik bir kadın grubuyla ortak okuma yaptık. Senede Bir Gün böyle bir ruhla başladı. Birlikte bilinç yükseltme çalışmaları yapalım bu sürede birbirimizi tanıyalım, konuşalım sonra da karın ağrılarımızı yazalım. Yani hiç birimiz yazar değiliz gazeteci değiliz. Ama hepimizin karın ağrıları var, bunları kendimiz gibi yazalım dedik ve süreç böyle başladı” dedi.
“Tabi bu filmler seçilmiş filmler muhafazakârlığı, gericiliği, toplumsal cinsiyeti isleyen şiddeti işleyen filmlerdi. Bunlarla süreç değişti dönüştü. Dilimiz dönüştü, cinsiyetçi dilden uzaklaşma kararı aldık. Bu bakış açısıyla bakmaya, bir kadın olarak bakmaya, çevremizde dönen bütün olaylara başka türlü bakmaya başladık” diyen Ulu, .solculuğu üniversite döneminde yakaladığını, ülkücü bir ailenin çocuğu olduğunu, hiç Kürt komşusu olmamış, dostu arkadaşı olmamış, Kürt düşmanlığı atmosferi olan bir ailenin çocuğu olduğunu ifade ederek, “Ben solculuğu da üniversitede yakaladım ama toplumsal cinsiyeti yakalayamadım. Bu da bir çelişkidir. O süreçte işte sol yayınlar okumaya başladım ama en eski kitaplar bile toplumsal cinsiyetten nasibini almamış olduğunu gördüm. O da bizim başka bir farkındalık. Senede Bir Gün’le ataerkil düzeni biraz daha anlamaya başladım. Evimin içine böyle bakmaya başladım. Etrafıma böyle bakmaya başladım. Yani bu şekilde başladı ve Senede bir günün ilk sayısını çıkardık” dedi.
Senede Bir Gün Farkındalığı
AKP süreciyle birlikte kadın cinayetlerine, çocuk istismarına daha farklı bakmaya başladıklarını, bu konuları da dergilerine taşıdıklarını, sonraki sayılarla da Hopa’daki kadın dayanışmasının kadın hareketinin neresinde olduğunu, yazarak, Hopa’daki yerele taşıyan önemli bir dergi olduğunu belirten Ulu, “Senede Bir Gün’de yazı yazan kadınlar var, Ursula'nın dediği gibi yazan, kendi gibi yazan, evdeki kurşun kalemini alıp karın ağrısını yazan kadınlar var” dedi.
“Senede Bir Gün birçok farkındalığı ortaya serdi. Örneğin; şiir yazan kadınlar varmış. Hep kadınlara yazılan şiirler okuruz ama biz Hopa'da şiir yazan kadınlar olduğunu fark ettik. Bakın kadınlar çocuk istismarıyla ilgili bir şeyler yazmış, kadınlar gerçek adalet istiyor, kim bunlar bakıyorlar ki Hopalı Kadınlar bir şeyler yazmış. Somut bir şeyler biliyorsunuz. Sonra çizim yapan kadınları dergiye taşıyoruz. Yine 8 Mart’a kadar olan süreçte okuduğumuz kitapları, tartıştığımız konuları, izlediğimiz filmleri paylaşıyoruz velhasıl Senede Bir Gün böyle tamamlanıyor ve Hopa kadınlarını dergiye taşıyor. Kadınların karın ağrılarını dergiye taşıyor” diyen Ulu dergide kullandığımız görselleri önceden Google’dan indirdiklerini ama artık kadınların bunu istemediğini ve kendilerinin çizim yaptığını vurguladı.
‘Erkeklerin eline verilmeyen iğne iplik..’
Derginin masraflarını bir araya gelip yaptıkları çeşitli el işlerini satarak karşıladıklarını belirten Ulu, “Bu toplumda erkek kardeşlerimizin eline verilmeyen tığı iğneyi ipliği, örgüyü kullanarak bu yönümüzü avantaja çevirmeye çalıştık. 8 Mart’a iki ay kala derginin emekçi kadınlar start veriyoruz, işte biri diyor ki ben küpe yapıyorum, Hatice diyor ki ben broş yapıyorum, Alev diyor ki ben anahtarlık yapıyorum. Derginin üçüncü yılında ve bu sene başka bir boyuta ulaştı, derginin kadın emekçilerinin dışına çıktı. Hopa'da bir kadın dayanışmasına evirildi. Derginin asıl emekçilerinden olmayan mesela Ayşe arkadaş boncuk yolluyor. Derginin bir dayanışma ürünü olduğunu biliyor ve derginin bedelsiz çıkmasına destek veriyor” dedi ve 3 ve 4. Yıllarında derginin çıkması ve dağıtılmasını Hopa’daki kadınların da derdi olduğunu ve büyük bir dalgayla dayanışma ağı oluşturduklarını vurguladı.
Ulu konuşmasına, “Dergideki bir diğer önemli konuda Hopa’da yaşayan kadınlarla röportajlar yapıyoruz. Onların hikâyelerini yazıyoruz ve her sayıda 7-8 tane kadının yaşam hikâyesini okuyucuya yani diğer kadınlara taşıyoruz” diyerek artık Hopalı Kadınların beklentilerinden birinin de bu kadın hikâyeleri olduğunu kadınların neler anlattığını diğer kadınların merak ediyor olduklarını ifade etti.
Fikrinden peşinden koşmak gerekiyor
Derginin mutfağından olan bir diğer isim ise Alev Aktürk. Aktürk dergi hazırlama sürecinde yaşanılanları anlattı. Yazılan yazıların bir süzgeçten geçtiğini ifade eden Aktürk, “Aslında bu süzgeçten geçirme olayında da bir eğitim çalışması yapmış oluyoruz. Bir fikir atılır ortaya ama fikir havada kalabilir. Fikrin pesinden koşup benimseyip tutup yönlendirmek gerekiyor. Ben elli yaşındayım aralarında daha fazla hayat deneyimi yaşayan bir kadınım aslında. Hopa’ya İstanbul’dan geldim, İstanbul siyasetin göbeği. Siyasetin her boyutunu görmüş oldum. Ben feminizmi kendi ilgi duyduğum fraksiyondan değil başka bir fraksiyondan öğrendim. Hepsinin bana kattığı başka bir şey vardı. Hani bu renklilikten bir şeyler alabilmekti. Biraz bu boyutuyla girmek lazımdı. Bir şeyler bilirsin ama getirip paylaştırmak yeniden bir şeyler yapabilme duygusu. Zaten kadınlar bu kadar sahip çıkmasaydı bu dergi 4. sayıya kadar gelemezdi” dedi.
Tek sıkıntı Recep Türkiye’si
Senede Bir Gün’ün bağımsız olduğunu ve bir bedeli olmadığını vurgulayan Aktürk, “Herhangi bir siyasinin kapısına gidip para aldığın zaman seçimlerde de o siyasinin istediğini yapmak durumunda kalıyorsun. Bunlar hayatımızda şefler ve sefçikler yaratmaktan başka bir şey yapmıyor. Solun bağımsız bir şey yaratabilmesi de böyle emek etmeye bakıyor. Beni en çok acıtan durumlardan biri bugün Recep Türkiye’si yaşamamız” dedi.