-Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
1979 Yılında Hemşin’in Nurluca, eski ismi (çanava) köyünde doğdum. İlkokulu yine Nurluca köyünde, orta ve lise öğrenimini Hemşin merkez ortaokul ve lisesinde tamamladım. 1998 yılında Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Resim İş Öğretmenliği bölümünü kazandım ve 2002 yılında bu bölümden mezun oldum. Milli eğitim bakanlığına bağlı okullarda iki yıl görev yaptıktan sonra 2008 yılında halen devam etmekte olduğum şu anki ismi ile Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde resim branşında öğretim görevlisi kadrosu ile göreve başladım.
-Hemşin kültürü ile ilgili neden bir araştırmak yapma ihtiyacı duydunuz?
Hemşin kültürü ile ilgili araştırma yapmaya başlamamın birkaç sebebi var, ama en önemlileri, Hemşinlilere Türkiye’nin birçok ilinde rastlamam ve hatta bu illerde Hemşinlilerin gurbetçi olarak değil de o ilin köylüsü olarak karşıma çıkmaları, Hemşin’de hatta doğu Karadeniz’de olmadıkları halde kendilerini ısrarla ve inatla Hemşinli diye tanımlamaları... İkinci temel sebep ise mevcut etnik kimlikleri ile hiçbir derdi olmayan ve kendini Türk ve Müslüman diye tanımlayan bu insanlara dışarıdan bir etnik kimlik dayatması yapılması. Bu sebeple 1999 senesinde Erzurum’da öğrenci iken araştırma yapmaya başladım. Araştırmamı derinleştirme isteğim, Erzurum ilinde 10 tane Hemşin köyü olması ve burada tanıştığım bir Hemşinlinin bana anlattıkları oldu. Erzurum tanıştığım ve kendisinin Hemşinli olduğunu söyleyen ağabeyimiz ile kısa ve komik bir anımız da oldu: Ben bu ağabeyimiz ile tanışana kadar Hemşinlilerin sadece Rize/ Çamlıhemşin, Hemşin ve Çayeli’nde yaşadığını biliyordum, fakat Hemşinlilerin Erzurum’da da yaşadıklarına şöyle ikna oldum. Tanışma esnasında ağabeyimiz bana ben Erzurum’un Hemşinlisiyim dedi, inanmakta zorlandığımı görünce ikna edebilme adına bana Hemşinlilerden başka hiç kimsenin bilemeyeceği ve hatta Hemşin de bile herkesin bilmediği bilse bile aleni bir şekilde söylenemeyecek kadar müstehcen olan bir Hemşin Türküsünün sözlerini şiir olarak söyleyince ikna oldum ve çok güldüğümü hatırlıyorum. Fakat bu türkü sözlerini burada yazmam adaba ve edebe mugayir bir durum olduğundan yazamıyorum.
-Hemşin neresidir? Hemşinliler ilk olarak bu bölgeye nereden ve ne zaman gelmişlerdir?
Hemşin’in neresi olduğunu tanımlamak için farklı tarihlerde yapılan farklı tanımları bilmek gerektiriyor. İspatlaması çok zor bir coğrafi alan, ama şu bir gerçek ki bugün Hemşin ilçesi dediğimiz yer bütün Hemşinlilerin, tabiri caizse merkez üssü gibi görünüyor. Şu an 8 köy 4 mahalleden ibaret olan Hemşin ilçesi bütün Hemşinlilerin ortak paydası ve hatta dağılma noktası, ama Hemşin’den ayrı bir ilçe Çamlıhemşin’de, Çayeli’nde kendilerini Hemşinli diye tanımlayan yoğun bir nüfus var. Bunun haricinde Rize ve Artvin için konuşacak olursak, Rize’nin Cimil köyünden ta Artvin Yusufeli ilçesinin Hevek köylerine kadar uzanan doğu Karadeniz’in iç kesimleri, halk tabiri ile Hemşinliktir diyebiliriz. Sadece Arhavi ilçesinde Hemşin köyü yoktur.
Hemşinliler bölgeye ilk ne zaman gelmiştir sorusunun yanıtını kronolojik olarak verebilmem çok zor, ayrıca yöreye gelen insanlar gelirken veya geldiklerinde Hemşinli olarak gelmediler, gelip yerleşip konaklamaya başladıktan sonra Hemşinli ismini aldılar. Çünkü bölgenin ismi Hemşin, her kim gelip Hemşin‘e yerleşip burada bir süre ikamet ettikten sonra bölgeden ayrılsa bile yeni gittiği yerleşkede ben Hemşinliyim demiştir. Biz, bizden önce ve bizden çok daha ciddi araştırmalar yapan hocalarımızın eserlerinde gördük ki, Hemşin yöresine ilk gelen Türk boyları, Hıristiyan Kıpçak Türkleri ve mezhep olarak da Gregorian mezhebine mensuptular. Fakat şu da bir gerçek ki bu Türkler bu bölgeye geldiklerinde bölgede az da olsa bir Ermeni nüfusu var ve onlarda Hristiyan ve GRegoryan mezhebinden… Bölgedeki Ermenilerin az olduğunu söyleme sebebim, 1850 lazistan sancağı nüfus sayımında yöredeki ermeni erkek sayısı 400 olarak verilmiş, kadınlar hiç sayılmamış. Türk boylarının Hemşin yöresine geliş tarihi 1850 den çok öncesi olduğu düşünülünce, geriye doğru gidildiğinde sayı
daha da azalacaktır. Evet, bizim yöremizde Ermeniler de yaşamış ve coğrafyadaki bazı yerleri isimlendirmişlerdir. Fakat bu durum coğrafyanın bir Türk yurdu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
-Biliyoruz ki Hemşin kültürünün kendine özgü bir yapısı var. Hemşin coğrafyasını ve Hemşin kültürünü bize ana hatlarıyla tanıtır mısınız?
Hemşin kültüründen ana hatları ile bahsedecek olursak, şu an itibarı ile yöresel sazı tulum olan, tulum eşliğinde horon oynanan, düğünlerini genelde tulum eşliğinde horon oynayarak eğlenen bir toplum… Yaylacılık kültürüne çok önem verilir. Ayrıca civarındaki diğer kültürlerden farklı olarak Hemşin kültürünün kendisine has bazı başka öğeleri de vardır. Bunlara örnek verecek olursak, el dokuması çorapların ve patiklerin üzerindeki motifleri Doğu Karadeniz’in diğer kesimlerinde pek göremeyiz. Özellikle bundan 15/20 yıl kadar öncesine gittiğimizde yörede özelikle dini bayramlarda yetişkin insanların salıncakta sallanmasını diğer yörelerde neredeyse hiç yoktur. Bunun yanında vartevor şenlikleri adı altında kutlanan şenlikler vardır ki bu şenlikler hala devam etmektedir. Bu şenliklerden yörede yaşayan Ermeni vatandaşlar da etkilenmiştir. Ayrıca Doğu Karadeniz’in bir çok yerinde rastladığım birkaç özellik daha vardır ki bunlar genelde ortak bir öğe gibi duruyor. Bunlar, evlerin giriş kapısı üzerlerine koç boynuzu veya boğa boynuzunu çivi ile çakmak, at nalı çakmak veya yumurta kabuğu ile diken çakmak gibi… Bu durumu Doğu Karadeniz’in bir çok bölgesinde gördüm. Bunun sebebini sorguladığımda, kadim Türklük ile alakalı çıktı. Bu kültürün özellikleri çok uzun olduğundan fazla değinemiyorum. Ayrıca yörede yaşayan kadınların hala kullanmakta olduğu folklorik bir takımız vardır ki bunun anavatanı İran olan puşidir.
Ana hatlı ile şu an elimiz de olan kültür bu, fakat 50 sene kadar geriye gittiğimizde o zamanlar yapıp bugün bıraktığımız çok fazla etkinliklerimiz var. Bu da bahsi çok uzun bir konudur; mesela uzun süre yağmur yağmayınca yapılan veya çok yağmur yağınca yağmuru durdurmak için yapılan ilginç ritüeller vardır ki bu ikisine de Rize İkizdere bölgesinde eskiden yapıldığına dair deliller buldum.
-Kendine has yapısı ile Hemşin kültürü başka hangi kültürlerden etkilenmiştir veya hangi kültürleri etkilemiştir?
Yaptığım araştırmalar da kültürel etkileşim noktasında tespit ettiğim durum Hemşin kültürü civar kültürler den çok fazla etkilenmemiş daha çok onarlı etkilemiş gibi görünüyor. Buna delil olarak bir çok şey söylenebilir, fakat bunlardan en önemlisi yakın Laz köylerinde tulum eşliğinde oynanması ve anonim Hemşin türkülerinin kullanılıyor olmasıdır.
- Hemşin’de konuşulan bir dil var, bu dilin kökeni hakkında bize bilgi verir misiniz? Veya bu dilin Ermenice ile bir ilgisi var mı?
Şu an Hemşin yöresinde Türkçeden başka kullanılan bir dil yoktur, lakin ben araştırma yapmaya ilk başladığımda ilk yaptığım şey yöredeki kendine has kelimeleri derleyip köklerini araştırmak oldu. 1200 kelime derledim ki zaten bunların nerdeyse 1000 ini hala bende kullanıyorum. Kelimelerin köklerini araştırma sebebim bu yöreye hangi milletlerin gelmiş olduğunu ve bize hangi kelimeyi hediye bırakmış olduğunu görmekti. Dediğim gibi bölgede yaşayan bir Ermeni nüfus olsa da, Prof. Dr. Hanefi Bostan’ın söylediği ve çok daha eski tarihlerde bölgeye yerleşen bir İskit gerçeği var. Bir söyleşide, şu anda benim köyümde bulunan çok yüksek bir dağ vardır ismi Üsküt dağıdır dediğimde, Hocamız bu dağın isminin aslında İskit dağı olduğunu söylemişti. Hatta bu bilgi ışığında biz bu civarda çok eski bir yerleşke tespit ettik ve o yerde arkeolojik bir kazı yaptırmak için de elimden geleni yapacağımı belirtmek isterim. Toparlayacak olursak, yörede kullanılan kelimelerin köklerine baktığımda 1200 kelime de 10 civarında Ermenice olduğunu söyleyebilirim. Fakat beni çok şaşırtan farsça kökenli kelime sayısı, Ermeniceden fazla idi. Bir de kuman Kıpçak lehçesine ait bir çok kelime tespit ettim ki bu kelimeler Lazcaya dahi değişmeden girmişti. Örneğin bunlardan bir tanesi ‘ongura’dır. Bu Kelimenin hem Hemşindeki hem de Lazcadaki karşılığı aynı… Ongura ahşap evlerde evin yükünü taşıyan en kalın ağaçlara denir. Bu kelimeyi kuman Kıpçak lehçelerinde ‘anugra’ olarak
gördüm. Anlamının omurga demek olduğunu da öğrenince ister istemez evin en ağır yükünü taşıyan ağacın evin omurgası olduğu ve Kuman Kıpçak lehçesi olduğunu anlamak çokta zor olmadı.Bunun yanında yıllarca civar bölgelerden Hemşinliler Ermeni’dir söylemini duyduktan sonra, Türkçe dışında kullandığımız kelimelerin Ermeniceden daha çok Farsça ve Arapça olması beni yıllardır meşgul etti. Yaptığım araştırmalar sonucunda, İran’dan gelen Türk boyları Türkçenin yanında Arapça ve Farsça kelimeler getirdiklerini gördüm. Bu konuyu çok araştırdım fakat bahsi diğer bir konudur sonra değinmekte fayda var.
Bizden ayrılıp Artvin’e, Sakarya’ya ve Düzce’ye giden Hemşinlilerin günlük hayatta halen kullandıkları ve Hemşince diye tabir ettikleri kelime oranı bizden çok daha yüksektir. Fakat bu durum bile Hemşinlilerin farklı bir etnik yapıya ait olduğunu göstermez. Çünkü Hemşinlilerin hepsi yaylacılık yapmaktadır ve şunu çok iyi ve net bir şekilde bilmekteyiz ki bölgedeki Ermeniler asla ve kata yaylacılık yapmamışlardır. Çünkü Ermeniler demircilik, marangozluk gibi yerleşik hayata özgü meslekleri yapmaktaydılar. Oysa yaylacılık sadece Türklere özgü bir kültürdür.
Burada çok kısa bir şekilde anlatmaya çalıştığım bu araştırma serüvenim yaklaşık 25 yıl sürdü. Araştırmayı şu anlayışla yaptım, komşunu tanımadan kendini tanımlayamazsın ve mecburen civar ilçeleri de incelemek zorunda kaldım. Gördüm ki evet dil bir milleti millet yapan veya bir halkı bir millete tabi ve ona ait yapan en önemli öğelerden bir tanesidir. Ama dilin haricinde bir çok durum da incelenmeli gerekir. Örneğin düğünler, cenaze merasimleri, dini ve mezhepsel durum ve folklorik öğelerin tümü… Bu öğelerin çoğu nereye denk düşer ise siz ona aitsiniz. Önceden bahsetmiş olduğumuz evelerin giriş kapısına koç boynuzu çakmak kadim Türklük ile alakalı bir durumdur ve sebebi kötü ruhların evlere girmesini önlemektir. Bunun gibi birçok gelenek görenek ve ritüeller Ermeni veya Rumların kültüründe yoktur. Bunlar sadece eski Türklerde vardır. İslamiyet öncesi Türklerde at nalının kapılara çakılması nalın kutsallığından değil demirin kutsallığındandır, destanı Ergenekon olan bir millet ancak demire bu kadar kutsallık atfeder ve hatta ölünün karnı üzerine bıçak koyulmasının tıbben hiçbir faydalı izahı yoktur ama bu da deme kutsallık atfedilmesindendir.
Hemşin’deki halkın akraba olduğu diğer topluluklar coğrafik yapı itibari ile ilk olarak Lazlar; Gurbetçilik sebebinden ötürü Kırım’dır. Şu bir gerçektir ki, nerdeyse Her Hemşinlinin dedesinin bir Rusya fırıncılık ve pastacılık hikayesi vardır. Şunu da görüyoruz ki, buraya giden gurbetçiler buradan evlenmek durumunda kalmıştır. Doğu Karadeniz’in tümünde bir gelenek vardır; gelin geldiği yerin adı ile çağrılır bu cihetten bakınca Hemşin yöresinde yöre ağzı ile çokça ‘Kırımlı Hala’ görmekteyiz. Hatta bu gelinler bazen aileye hatta arazilere ismini verdiği görülmektedir. Peki neden Hemşinli gurbetçi, gelin almak için Rusya’da Kırım’ı tercih etmiştir? Çünkü dil ve din ortaktır, Kırım’dan bize gelen gelinler Müslümandır ve Türkçe konuşmaktaydılar.
Şu ana kadar Hemşinlilerin yaşadığı bölgelerin yüzde 60’ına gitme imkanım oldu. Gördüm ki iç kesimde kalan Hemşinliler kültürlerini daha çok muhafaza etmiş, sahile yakın yerlerdeki Hemşinliler ise kültürel anlamda daha fazla erozyona uğramışlar.
-Bölgede bir Ermeni azınlık yaratmak amacıyla, belli odakların burada yaşayan insanlarla Ermeni kimliği arasında bir bağ kurma gayretleri vardır. Hemşin'de yaşayan insanların eknik olarak akraba oldukları diğer milletler kimlerdir.
Evet yörede ermeni bir azınlık yaratma çabası doğrudur. Bu durum farklı Hemşin yerleşkelerinde farklı hızlar ile devam etmektedir. Biz bunun tabi ki hayırlı bir iş için olmadığını düşünmekteyiz ve bu durumun neye hizmet ettiğinin de farkındayız. Bu mesele ilk olarak ömrü hayatında Hemşin’e hiç gelmemiş olan, Hemşin’i hiç görmemiş olan Lewon Hçikyan isminde bir zatın bir kitap yazması ile başlamıştır. Kitabın ismi Hemşin’in Gizemi idi. Belli ki Haçikyan Hemşin’e çok uzaktan baktığı için ona gizemli gelmiş. Oysaki bu kitap yayınlanana kadar istisnasız her Hemşinli kendisini Türk ve Müslüman olarak tanımlıyordu. Sonra kafalar karışmaya başladı. Bu kitapta yazan meseleler yöre araştırmacıları tarafından defalarca çürütülmüş olmasına rağmen hala daha ısıtılıp ısıtılıp servis edilmekte, ayr ıca
servis tabağında bir miktar da para olunca bu bayat yemeğe tenezül eden de olmuyor değil. Fakat ne trajiktir ki, aslında dedesi Kuman veya Kıpçak Türk’ü olan bazı kimseler bile tuzağa düşebilmektedir. Oysaki mezar taşlarını dahi günümüz Türkçesine çevirmek bile birçok meselenin izahına yeterli olacaktır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti devletinin de bu tip konularda hiçbir hassasiyeti yok gibi görünüyor. Oysa elimizde mevcut vahim bir çok örnek olmasına rağmen görüyoruz ki dışarıdan bir el, bizim bedenimize ait olmayan bir el bu bedeni kaşımakta, nereyi kaşırsa oraya iltihap oluşturmakta ve hatta kansere dönüştürmektedir. Buna rağmen kimse kılını kıpırdatmıyor. Eğer böyle bir tehlike olmasaydı ben bir ressam olarak bu işe girer miydim? Hayır, bu benim alanım değil ama durum vahim ve bende yöre insanıyım, kendimi yaklaşık 300 yıllık Hemşinli olarak sorumlu hissettim ve 25 yılımı bu işe verdim. Bu çalışmam henüz bitmedi, belki bu yaz biter. Netice e benim yaptığım bireysel araştırmalarımda ortaya çıkan sonuçlar çok ezber bozar nitelikte oldu. Mesela şunu diyebiliyorum 300 yıl önce Hemşinlilerin sazı tulum değil dilsiz çoban kavalı bunu delileri ile ispatlayacak durumdayım tulumun yöreye nerden geldiğini biliyorum fakat bu bahiste çok uzun başka bir başlık altında değerlendirmek icap eder.
- Hemşin'deki kaya resimlerinin, diğer eşya ve figürlerin Orta Asya kültürüyle ilgisi nedir?
Hemşin’in Orta Asya Türk kültürü ile ilgili çok ortak özelliği var. Bunları yöredeki yayla ve eski köy evlerinin duvarlarındaki şekiller ile izah edebiliyoruz. Bu arada elbette ki bu yöre ile ilgili çalışmalar, araştırmalar yapan tek kişi ben değilim. Nice hocamız var, hepsine teşekkür ederim, bu arada ben onların çalışmalarından da çok istifade ettim, kendi bilgilerimdeki boşlukları doldurmam veya eksiklerimi tamamlamam konusunda çok eser okudum ve gördüm ki bilgiler birbirisini teyit eder nitelikte. Evvelden değinmiştim şimdi tekrar zamanı ve yeri geldi şu koç boynuzu, at nalı, dikenli tel, salıncak ve yağmur yağdırma ritüelleri ve de yağan yağmuru durdurma ritüeli İslam öncesi Türklüğü ile alakalı bir durum, yörede oynanan eski oyunlar da kadim Türklük ile alakalı, bu oyunların iki tanesini söyleyebiliriz; yöre de adı ( met) olan Anadolu da çelik çomak olan oyun ve nerde ise bir çok bölgede adı beş taş olan oyun... Bu oyunları atalarımız bozkırdan getirmişler. Çünkü orada hala oynanıyorlar.
-Yaylacılık Hemşin kültürünün önemli bir parçasıdır. Yaylacılık kültürü üzerine neler söylemek istersiniz?
Yaylacılık kültürü başlı başına bir abide gibi Türk kültürüdür, çünkü dünya genelinde Türklerden başka yaylacılık yapan bir millet olduğunu p göremedik. İşin doğrusu yaylacılığı hayvancılık ile karıştırmamak lazımdır, yaylacılık şu dur yaz başında hayvanlarını süslersin ve hangi sazı çalıyorsan onu çalarak eğlenceli bir şekilde yaylaya çıkarsın, buna yaz göçü derler, sonra kışa doğru aynı şekilde tam tersine bir yolculuk, buna da güz göçü derler; kaldı ki yayla kelimesinin kökü Türkçe yayılmaktan gelir, yayılan yerlere yaylak yada yayla denir, eğer yaylaya giderken mola vermek durumunda kalırsan mola verdiğin yer handır, yaptığın eylemin ismi de düşümdür, düşüm de Türkçedir; yorulduk daha gidemedik, burada düştük anlamında… Bu örnekler çoğaltılabilir.
-Hemşin denince tulum tulum denince de Hemşin akla gelmektedir. Tulumun geçmişi, etkilediği kültürleri kısaca anlatır mısınız?
Daha önce de söylediğim gibi tulum Hemşin yöresine sonradan gelmiş görünüyor İran’dan Türkmenler aracılığıyla puşi ile birlikte gelmiş. Ondan evvel yörede dilsiz çoban kavalı kullanılıyor, şu an bu kavala Artvin Hemşinlisi, Hemşin kavalı demektedir. Hemşin kavalı yaşı 70’e yakın olan Hemşinliler bu kavalı Rize Hemşin yöresinde dinlemiş, fakat artık yok, tamamen tulum yöreye hakim ve icracısı da çokça bulunmakta, artık yöre insanın hayatının ayrılmaz bir paçasıdır. Şunu da eklemekte fayda var, yaylaların dışındaki yerleşimlerde evler birbirinden çok uzak ama yaylalar da toplu; bu durum komşuluk hısımlık ve akrabalık ilişkilerini zirveye taşıdığı için ayriyeten yöre halkı için yaz ayında o 3 üç aylık yayla süreci nerde ise kutsal bir zamanı ifade etmekte...
-Bu araştırma sürecinde sizi en çok etkileyen veya şaşırtan neydi? Açıklar mısınız
Bu araştırma sonucunda beni en şaşırtan şey, yörenin İran ile olan bağlantısı, hem İslamlaşma döneminde hem de daha sonra ki süreçte kültürel ve mezhepsel etkileşim. Beni en çok etkileyen bir diğer durum ise, on yıllar boyunca Hemşinlilere Ermeni yaftası dayatan bazı kimselerin aslında ne Laz ne de Türk ne de Hemşinli olduğunu görmek… Bu beni hem çok etkiledi hem de çok üzdü. Bu konuya halen aile bireyleri sağ olan bazı insanları üzebileceğinden değinmek istemiyorum.
Benim yorumum, Soros vakıflarının ve bazı istihbarat örgütlerinin finanse ettiği yapılar, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yerel kültürler üzerinden farklı etnik yapılar oluşturma ve bu yapıları önce kimliksizleştirip, sonra da onlara istediği kimliği empoze etme gayreti olduğu herkesin malumudur.
Burada üzerinde durulması gereken devletin ilgili kurumlarının, bölgenin yapısını çok iyi bilen yerli STK ların ve aydınların bu konudaki duyarsızlığı...
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, biz konuya, Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" penceresinden bakıyoruz. Bütün yerel kültürler, gelenek görenekler bu milletin bir zenginliğidir ve korunup yaşatılmalıdır. Herkesin Türk olması gerektiği gibi bir amacın peşinde de değiliz. Bu tür hamasi yaklaşımlar toplumun birlik beraberliğine faydadan çok zarar getirdiğini, toplumun kültür hafızasına zarar verdiğini de biliyoruz. Ancak toplumu yetmiş iki parçaya bölen, özellikle dış bağlantılı yapıların bölge üzerindeki art niyetli çalışmalarına karşı bir refleks oluşturulması gerektiği düşüncesindeyim.
Bu çalışmanın temel amacı da budur.
Ceyhun Kalender