AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, AK Parti'den istifa ettiğini açıkladı.
AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, AK Parti'den istifa ettiğini açıkladı.
Eski futbolcu Şükür, Fethullah Hoca'ya ve cemaate yakınlığı ile biliniyordu. Hatta AK Parti'ye 'cemaat kontenjanından' milletvekili yapıldığı konuşulmuştu. Şükür, Tayyip Erdoğan tarafından çok seviliyor, adeta 'prensi' olarak görülüyordu.
Ancak dershane konusunda partisiyle ayrı düşen Hakan Şükür, cemaate yönelik ağır eleştirilere dayanamadı. Bunun üzerine net bir tavır aldı ve AK Parti'den istifa etti. Şükür'ün istifa açıklamasında 'Dershaneleri KCK yapılanmasına benzetmek vicdanımı yaraladı' sözü dikkat çekti.
Şükür ayrıca, 'AK Parti'den üzülerek istifa ettiğimi, milletin vekili sıfatıyla siyasi hayatıma bağımsız olarak devam edeceğimi bildiriyorum. Aziz milletimizin dualarını bekliyor ve hepsine teker teker en derin selam ve hürmetlerimi sunuyorum.' dedi.
CEMAATCİ VEKİLLER NE YAPACAK ? BAŞKA İSTİFALAR KAPIDA MI ?
AK Parti içinde 10 civarı Fethullah Hoca'cı milletvekili olduğu ve onların da Hakan Şükür'le aynı hassasiyet içersinde oldukları, partileri ile ayrı düşmenin sıkıntısını yaşadıkları kulislere yansıyan bilgiler arasında...
Dershane kriziyle birlikte konuşulmaya başlanan 'cemaat parti kuracak' iddialarının da gündemdeki yeri tazelendi. AK Parti içinden kopuşların sürüp, hizmet hareketinin yeni bir siyasi oluşum haline gelmesi Ankara kulislerinde yeniden konuşulmaya başlandı.
DERSHANE TARTIŞMASINDAKİ SÖZLERİ
Şükür daha bir kaç gün önce yaptığı bir açıklamada 'Benim takımı AK Parti' demişti. Geçen haftaki bir açıklamasında 'Kimse unutmasın, burası benim takımım ve ben AK Parti milletvekiliyim' diyen Şükür, cemaate yakın sözler sarfetmişti. Hükümet ve Hizmet Hareketi'nin 'iki taraf' olarak algılanmaması gerektiğini söykeyen Şükür, 'Aslında dış çembere çıkıp üçüncü bir göz olarak bakıldığında aynı duygulara sahip insan toplulukları olduklarını görürsünüz' demişti.
AYETLİ TEPKİ
Cemaate yakınlığı bilinen AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, dershanelerin kapatılması konusunda uzun zaman sessiz kalmıştı. Şükür bu sessizliğini Twitter hesabından attığı tweetlerle bozmuştu. Erdoğan'ın, dershaneleri kapatacaklarına ilişkin açıklaması sonrası ilk tweetinde 'Mevlam neyler, neylerse güzel eyler' diyen Hakan Şükür, diğer tweetinde ise Bakara Suresi'nden bir alıntı yapmıştı. Şükür, 'Olur ki hoşlanmadığınız şeyler sizin için hayırlı olur...' ayetini paylaşmıştı. Tweetlerini, Cemaatin kullandığı hashtag'lerle paylaşan Hakan Şükür, başka bir tweetinde ise '#HizmeteDevam' demişti.
Şükür'ün yazılı açıklaması şöyle:
'Son günlerde yaşanan ve vicdan sahibi herkesi derinden üzen bir kısım gelişmeler üzerine aşağıdaki açıklamayı yapma zarureti hâsıl oldu. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki politika benim hiçbir zaman birinci önceliğim olmadı. Ama Sayın Başbakan'ın samimi davetini geri çevirmek temsil ettiği makama ve şahsına olan saygımdan ötürü yakışık almazdı. Ailemin de destek ve dualarını alarak Sayın Başbakan'ın davetini kabul ettim. AK Parti son 11 yılda Türkiye'de çok önemli başarılara ve reformlara imza attı. Ancak dersanelerle başlayan süreçte takınılan anlamsız tavırlar pek çok vicdan ehlini rencide etti.
Türkiye'de eğitimin halledilmesi gereken onlarca problemi varken, sanki sorunun tek kaynağı dersanelermiş gibi göstermek hakperest bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım tarzı partinin 11 yıldır temsil ettiği çizgiyle örtüşmemektedir. Daha önce, gösterilen tepkilerden ötürü bazı kararlarından dönme erdemi gösteren Sayın Başbakan'ın bu konudaki bütün ısrarlı anlatımlara, sitemlere ve taleplere kulaklarını tıkamasını anlayabilmiş değilim.
Dersaneler konusunun samimi insanların taleplerine kulak verilerek olumlu bir noktaya geleceği ümidini bugüne kadar besledim. Bunu beklerken dersanelerin benim de bulunduğum bir ortamda KCK yapılanmasına benzetilmesi ve özür dilenmek bir yana bu açıklamalara Sayın Başbakan ve parti yönetimi tarafından bir tepki verilmemesi vicdanımı derinden yaralamıştır. Bu tartışmanın daha sonra başka alanlara çekilmesi de hiç hoş olmamıştır.
Ben yirmi seneden fazla bir süredir hizmet hareketini ve Muhterem Hocaefendi'yi tanıyor ve seviyorum. Referandum başta olmak üzere milletin hayrına gördükleri bütün meselelerde hükümeti var güçleriyle destekleyen, kapı kapı dolaşıp insanları ikna eden, yurt dışından binlerce insanı fedakârca oy kullanmaları için taşıyan, AK Parti kapanmasın diye dualar eden bu samimi insanların şimdi düşman muamelesine tabi tutulması en hafif tabirle vefasızlıktan başka bir şey değildir.
Dersaneleri kapatılan, mensupları devlet dairelerinden tasfiye edilen, parti yöneticilerimiz tarafından ahlaksızlık olarak nitelenen fişlemelere ve baskılara maruz kalanlar bu milletin evlatlarıdır. Buna rağmen bu insanların sanki karanlık işler içinde olduklarını ima eden yayınlar, bu yönde atılan iftiralar, ithamlar maalesef bir aymazlık örneği olarak tarihe geçecektir. Hele yeni yeni tedavüle sokulmaya çalışılan 'örgüt' kelimesinin bu gönüllüler hareketi için kullanılmaya çalışılması amacın sadece dersaneleri kapatmak olmadığı düşüncesini de akıllara getirmektedir.
Bazı çevrelerce moda bir tabir haline getirilen, 'Bazıları rahatı görünce değiştiler' ifadesiyle hizmet hareketi mensuplarının kastedildiğine dair yorumlar yapıldı. Ben Sayın Başbakan'ın böyle bir kasıt içinde olacağına ihtimal vermek istemiyorum. Ama bu yorumlar doğruysa milyonlarca fedakâr insanın hakkına girilmiş olmaktadır. Dünyanın dört bir yanında milletimizi, bayrağımızı temsil adına karın tokluğuna bir bursla, dünyevi hiçbir beklentiye girmeden hizmet veren insanlar mı rahatı bulmuşlardır. Ya da yirmi metrekarelik hasırla kaplı odasında on beş senedir gurbet hayatı yaşayan ve ziyarete gelen misafirlerin ağırlandığı vakıf binası bir kısım medya tarafından insafsızca 'malikâne' gibi sunulan Muhterem Hocaefendi mi rahatı bulmuştur? Hayatı boyunca dinine, milletine ve insanlığa hizmetten başka bir gayesi olmayan bu müstesna gönül insanını olmadık iftiralarla, ithamlarla karalamak, gönlünü yaralamak ehl-i imanın ve insaf sahibi hiçbir insanın gönülden onaylayacağı bir tutum değildir.
Bu millete ve insanlığa hizmet etmekten başka amacı olmayan bu hareketin milyonlarca gönüllüsünden biri olarak hizmete ve Muhterem Hocaefendi'ye karşı takınılan hasmane tavırları, atılan mesnetsiz iftiraları, yapılan bütün hakaretleri ben üzerime alıyorum. Beni tanıyan herkes, özellikle Sayın Başbakanımız bilir ki, siyasi hayatım boyunca hiçbir dünyevi beklenti içinde bulunmadım. Şahsım, ailem ve yakınlarım adına hiç kimseden herhangi bir talebim olmadı. Amacım sadece eğer bir faydam olursa doğru işler yaptığını düşündüğüm bu siyasi harekete mütevazı bir katkı sunmaktı. Fakat bu noktadan sonra bunun mümkün olmadığı da ayan beyan ortadadır.
Ayrıca dost bildiğim pek çok çevrenin bu 'cemaati bitirme' korosuna gönüllü ya da baskıyla katılmış olduklarını veya hiç ses çıkarmadıklarını görüyorum. Bu da maalesef beni derinden üzmektedir. Hocaefendi'yi defalarca ziyaret eden, toplantılarına, olimpiyatlarına katılan, iyi günde hizmete övgüler yağdıran insanların bir anda susmaları oldukça şaşırtıcıdır. Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu benden daha iyi bildiklerine inandığım bu dostların yapılan haksızlıklara, atılan iftiralara karşı tavır almak yerine sessizliği tercih etmeleri anlaşılır gibi değildir. Gerek gazeteci, gerek ilim adamı, gerek din adamı veya milletvekili, bakan, bürokrat vesaire, kim olurlarsa olsunlar o insanlardan bir kaçının en azından ortamı yumuşatmak ve bu yanlıştan dönülmesini sağlamak için yüreklice çıkıp tavır belirtmelerini beklerdim. Ama maalesef sınırlı sayıdaki insaflı ve vicdanlı kanaat önderinin ve gazetecinin dışında bu yürekliliği gösteren de olmadı.
Açıklayacağım bu karardan sonra şahsıma yönelik bir kısım karalama kampanyalarının da başlayacağını biliyorum. Sporculuk hayatımdan beri, benzerlerini defalarca yaşadığım bu duruma alışkınım. Daha 2002 yılında merhum M. Ali Birand'a 32. Gün programında Hocaefendi'yi sevdiğimi söylemiş ve bunun bir suç olduğu algısını oluşturmak için DGM'de ifadeye çağrılmıştım. İfademde de söylediğimi inkâr etmeden aynı duygularımı belirtmiştim. Bugün de düşüncemde hiçbir değişiklik olmamıştır. Bu duygularla açıklamama son verirken büyük umutlarla girdiğim AK Parti'den üzülerek istifa ettiğimi, milletin vekili sıfatıyla siyasi hayatıma bağımsız olarak devam edeceğimi bildiriyorum.
Aziz milletimizin dualarını bekliyor ve hepsine teker teker en derin selam ve hürmetlerimi sunuyorum.'
HAKAN ŞÜKÜR KİMDİR ?
Hakan Şükür, 1 Eylül 1971'de Adapazarı'nda doğdu. Babasının adı Selmet, annesinin adı Nermin'dir. Özel Tuzla Ayaz Akşam Lisesini bitirdi. Profesyonel olarak Sakaryaspor'da futbola başladı. Daha sonra Galatasaray'da futbol oynadı ve bu süre içinde Türk futbol tarihinin en fazla gol atan oyuncusu unvanını kazandı. Futbolculuk kariyerine İnter Milan, Parma ve Blackburn Rovers kulüplerinde devam etti. 2003 yılında yeniden döndüğü Galatasaray'dan 2008 yılında ayrıldı.
2000 Avrupa Futbol Şampiyonasında çeyrek finale yükselen ve 2002 yılında FİFA Dünya Kupasında 3.' lüğe çıkan A Milli Takım kadrosunda yer aldı. 1997 FİFA Dünyanın En İyi Golcüsü ve Efektif Oyuncusu, 1998 Gümüş Ayakkabı Avrupa 2.'si, 1996-1999 yılları arasında 3 Gol Krallığı, 1999-2000 tarihleri arasında UEFA Avrupa Kupaları Gol Krallığı ödüllerine sahiptir.