“Yağmur – Kıyamet Çiçeği” filminde Kazım Koyuncu’yu canlandıran tiyatro sanatçısı Engin Hepileri, “Bu film bir biyografi filmi değil, biz Kazım’ın dünya görüşünü anlatmaya çalıştık” diyerek eleştirilere cevap veriyor.
Hepimiz merakla bekliyorduk, Kazım Koyuncu’yu anlatan film nasıl olacak diye. Başarılı oyuncu Engin Hepileri’nin oynayacağını duyunca daha da heyecanlandık. Derken filmin fragmanları internette dolaşmaya başladı. O görüntülerde Engin Hepileri’i değil, Kazım’ı gördük ve bir kez daha duygulandık. “Engin Hepileri Kazım Koyuncu’ya ne kadar da benzemiş” dedik. Adını, yağmurla gelen Çernobil faciasından alan ‘Yağmur- Kıyamet Çiçeği’ ilk gösterimini Adana Altın Koza Film Festivali’nde yaptı. Salonu dolduran binlerce kişi Kazım Koyuncu’nun konser sahnesiyle başlayan filmi ilk önce ayakta alkışladı. Ancak biz, Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım’ın hayatını beklerken, Rus hayat kadını Ellena ile 3. Ligde oynayan Şenol’un aşkı ve Trabzonsporun 1995-1996 yılında kaybettiği şampiyonluk maçına odaklanan bir film görünce şaşırdık! Alkışların yerini kaygılı bir bekleyiş aldı. HES’lere karşı çıkan, devrimci ve şarkılarını haksızlıklara karşı çıkmak için söyleyen Kazım Koyuncu’nun bu yönlerine hiç değinmeyen filmin yönetmenine içten içe kızdık. Nefeslerimizi tutarak filmde beklediğimiz az sayıdaki Kazım Koyuncu sahnesini, Engin Hepileri’nin yürekten oyunculuğuyla unutmaya çalıştık. Çünkü o da sözünü sahne de söyleyen bir sanatcıydı. Tıpkı Kazım gibi… Bugüne kadar sayısız karaktere televizyon dizisinde, sinemada ve tiyatroda hayat veren ünlü oyuncu Engin Hepileri ile Altın Koza’da bir araya geldik. En son oynadığı “Kıyamet -Yağmur Çiçeği” filmiyle ilgili eleştirilerimizi ona yöneltik. O da tüm samimiyetiyle bize yanıt verdi.
“Yağmur- Kıyamet Çiçeği” filminde, Kazım Koyuncu’ya çok benzemişsiniz. Seyirciye sinemada Engin Hepileri olduğunuzu unutturdunuz. Bunu nasıl başardınız?
Çok okudum, çok araştırdım. Kazım Koyuncu’nun ruhunu anlamaya çalıştım. Benim işim duygu transferi olduğu için onu seyirciyle buluşturmaya çalıştım. Hep söylüyorum; taklit etmek değil bizim işimiz! Dolayısıyla burada kurgu bir film var. Kazım’ın geri planda olduğu, Kazım’ın fikri üzerine yapılan bir film var. Filmde Kazım çok az var. Kazım her çıktığında onu görmek istiyoruz. Ben de onu görmek istedim, Engin’i görmek istemedim. Keşke aramızda olsaydı ve biz onun fikrinin filmini çekebilseydik, o oynasaydı…
“Kazım’ın Ailesiyle Görüştüm”
Filmde Kazım Koyuncu üniversiteden atıldıktan sonra ailesinin yanına dönüyor. O sahnede çok duygusal anlar vardı. Kazım Koyuncu’nun ailesiyle bir araya geldiniz mi?
Kazım’ıın ailesiyle sette bir araya gelme imkanı buldum. Babası koca yürekli bir adam, annesi dünya güzeli bir kadın. Hala oradalar ve dimdik ayaktalar. Onlarla tanışmak, onlarla konuşmak ve gözlerine bakmak çok güzeldi. Annesinin bana bakışı, babasının yanağımı okşaması bunların hepsi rolüme çok güzel şeyler getirdi. Filmde, anneyle çok hoş diyaloglar var. İtişmeleri, kakışmaları her anne-oğul arasında olduğu gibi, o sahnede Kazım’ın yaptığı kadar şiveyle çünkü Kazım’ın çok güzel İstanbul Türkçesi vardı. Biz de onu andıracak tonlarla ve konuşma temposuyla çalıştık, bir şeyler çıktı işte ortaya…
Filmde 3 hikaye var. Biz Kazım Kouyuncu’nun hikayesini daha çok görmek isterdik. Neden böyle oldu?
Bizim bu eleştirilere şöyle bir cevabımız var; Kazım nasıl bir adamdı diye düşünmemiz lazım. Kazım hiç bir zaman bir filmin başrolü olmak isteyecek biri değildi. O her zaman teknik ekibin içinde olmak isterdi. Bir şarkı yapardı ama öne çıkmazdı. Sadece şarkısını söylerdi. Bir söz söyler ancak onu o kadar yumuşak dile getirirdi ki, karşı taraf en sert şekilde anlardı. Dolayısıyla hiç bir zaman şov yapan, öne çıkan, kendini bir lider gibi gören bir adam olamadı. Biz de bunu yapmak istedik.
Kazım Koyuncu iyi bir müzisiyen, aktivist ve sistemin karşısında duran bir sanatçıydı. Filmde onun hikayesine çok az yer verilmesi hayal kırıklığı yarattı.
Biz Kazım’ı filmin önüne atmak istemedik. Tabii ki filmde Kazım’ın hikayesini de izleyebilirdik. Ama o zaman o bir biyografi olurdu. Biz fikri üzerinden bir film yaptık, dünya görüşü üzerinden bir film. “Yağmur- Kıyamet Çiçeği” barış, kardeşlik, dostluk ve aile üzerine yapılan bir film oldu.
Peki teklif geldiğinde tereddütleriniz oldu mu ?
Tabii ki oldu. İlk kez birini canlandırıyor olacaktım. Kazım hepimiz için çok önemli bir değer, insanların hayatını değiştiren birinden bahsediyoruz. Bir taraftan temsil ettiği bir yöre insanından bahsediyoruz. Çünkü Kazım Koyuncu deyince Karadeniz geliyor insanın aklına. Müziğiyle, duruşuyla, efendiliğiyle, adamlığıyla… Dolayısıyla teklif geldiği andan itibaren bütün bunları düşünerek hareket ettim.
“Eleştiriler Korkutmuyor”
Filmin ilk gösterimi Adana Altın Koza Film Festivali’nde yapıldı. Kasım ayında ise vizyona girecek. Film gösterime girmeden gelen eleştiriler gözünüzü korkutuyor mu?
Yok, korkutmuyor. Herkes Kazım Koyuncu’ya çok benzediğimi söyledi. Fiziksel benzerlik sinemada çok önemlidir. Örnek bir baba rolü oynuyorsanız baba gibi gözükmek zorundasınız. Ayrıca doğru kast filme çok şey katar. Bu bir sorumluluk, ben yapmasam bir başka arkadaşımız yapacaktı. Ben elimi taşın altına koydum ve korkmuyorum.
“Dünyanın Almadığı O Fındıkları Sen Evladına Yedirdin”
Çernobil faciası ülkemizin, özellikle Karadeniz’in bir gerçeği. Kazım Koyuncu’nun ve daha bir çok kişinin ölümüne neden oldu. O günleri nasıl hatırlıyorsun?
Ben 1978 doğumluyum, o günleri, Bakan’ın televizyona çıkıp da çay içme davalarını iyi hatırlıyorum. Bakın, Kazım bu konuyla ilgili çok güzel bir şey söylüyor: “Bakan ekrana çıkıp çaylarda bir sorun olmadığını ispatlamak için çay içmek yerine, hastalığın ön tetkiki için Sağlık Bakanlığı’ndan bir tane memur görevlendirse, bir minibüsle tüm Karadeniz yöresini gezse, o minibüs tüm çocukları ve gençleri testten geçirse bu kadar ölü olmazdı.” Nükleer santral patladı yahu bu bir gerçek! Dünya bir anda bizden fındık almamaya başladı. Ama sen kalkıp bu sefer de kendi çocuklarına o fındıkları yedirdin. Onlar senin evlatlarındı. Kazım işte bunları söylüyor…
Karadeniz deyince HES’ler de geliyor aklımıza, filmin çekimleri orada yapıldı. Doğa tahribatı nasıl etkilemiş coğrafyayı?
Boşka’ya giderken, Kazım Koyuncu’nun köyünde Hopa’da da pek çok çay, ıslah çalışmaları adı altında kurutulmuştu. Yoldan pay alıyor diye betonla kapatılıyorlardı. Artık doğa burada şunu söylüyor bize: “Buraya gelme! Buraya yol yapma! Buraya beton dökersen hepsini geri alacağım senden.”
“Hikâyelerimizi Bilmiyoruz”
Bu sene sinemamızın 100. Yılını kutluyoruz. Sizin sinemada etkilendiğiniz film ve ya bir akım var mı?
Ertem Eğilmez ve Yılmaz Güney benim için ayrı bir yerde. Onlar sinemamızın bugünkü kökenleri ve sinemacı olmamızın sebepleri. Çünkü sinema daha çok bize ait yapılmalı. Türkiye’nin dertlerini anlatmalı. Ben tiyatroda Amerikalı’nın İngiliz’in ve Alman’ın derdini evrensel bir dille anlatabilirim. Ama sinemada birebir kendi hikayelerimizi anlatabilirsiniz.
Kaynak: Patikaa.com