Tarih: 28.11.2014 09:01

Çeteci Salih'in anıları

Facebook Twitter Linked-in

*'Çeteci Salih' olarak biliniyorsunuz. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Buzlupınar Köpünden Çetecioğulları’ndan Ahmet Çeteci’nin oğluyum. İlkokulu 3. sınıfa kadar Yenice (Parahol) köyünde okudum. O zaman Buzlupınar’da (Soğuksu) okul yoktu. 4 ile 5’i Buzlupınar’da tamamladım. Ortaokulu 1951’de Çayeli’nde okudum. 1954’te olulu bitirdim. Amcalarım ve babam Çayeli'nde lokanta işletiyordu. Ben orada çocukken çalışırdım. Ortaokul’u bitirdikten sonra kaçtım İstanbul’a geldim.

1955 yılında 20 lira param vardı. Gemi var o zaman. Gemi Pazar ilçesine geçti, Hopa'ya geçti, dönüşü bekledik. Tahta bir araba vardı. Yaşar abinin arabası vardı. Onunla kaçtım Rize’ye geçtim. Oradan kayıklarla geçtik gemiye. Hiç soran olmadı. İçeride gemiye geçtiğim zaman yedek kaptan beni küçük görünce, 15 yaşındayım, beni dışarı çıkarmak istedi. Yalvardım yakardım bıraktılar beni.

İstanbul Karaköy’e geldim. Orada indim Sarıahmet’lerin Tophane’de kahvesi olduğunu biliyordum. Oradan kahveye geldim. Cevdet vardı, rahmetli Sarıahmet Ahmet’in oğlu. Bir de Zilep Naci vardı. O da orada, onlar hep çobanlık arkadaşım. Cevdet kahvede çalışıyor. Efendim orada üst kat vardı. Orada yattık. Orada Tepebaşı’nda Izgara Muş lokantası vardı. Oraya gittim komi olarak girdim.



*İşe girişiniz nasıl oldu?

Gezerken 'komi aranıyor' yazısını gördük. Naci ve ben geziyorduk. Konuştuk kim işe girerse diğerini bakacak diye. Ben biraz kendi lokantamızda çalıştığım için beni tercih ettiler ve orada çalışmaya başladım, 3 ay çalıştım.

Daha sora İstanbul’un en lüks yazlık gazino olan 'Küçük Çiftlik Parkı'nda çalıştım. Arap Mahmut’undu (Mahmut Anlar) orası. Türkiye’de gazinolar kralıydı. Yazın orada çalıştım. Kış oldu, Bakırköy’de Yusuf Balıkçı vardı. İmren Lokantası. Oraya gittim oraya da komi olarak Hacahmettin Hüseyin vardı garson. Onun yanına girdim. 1 hafta çalıştım Sonra oraya yakın 'Viyana Gazinosu' vardı. Oraya gittim 1.5 sene çalıştım. Gazinoda çalışırdım, Yusuf’un lokantasının üstünde yer vardı orada yatardık.

1.5 sene çalıştıktan sonra arabayla köye gittim. O zaman otobüsler Tophane’den kalkıyordu. Köyde biraz kaldıktan sonra evlendim, kız kaçırdım. Daha sonra askere gitmemiz gekeriyordu. Zamanında gitmediğimiz için Kasımpaşa’da teslim olduk. Ormancık (Cutinç) Köyünden Kürdoğuli Sefali ve ben 4 gün orda kaldık. Oradan İskenderun’a gittik.

Ben orada eğitim gördüm, kamarot kursları vardı. Beni ayırdılar oraya. Kursu 1.'incilikle bitirdim, beni subay gazinosuna aldılar. Sonraları siyasetle de uğraşan hemşehrimiz Orhan Keçeli geldi asker olarak oraya. Orhan girdi kantin şoförlüğüne, beni de kantine aldı. 3 seneyi orada kantinci olarak bitirdim. Çok büyük para kazanıyoruz. Eğitim yeri orası. İskenderun’da pavyoncular beni bekliyor bahriyeli gelsin diye. Oradan terhis olduk. 4.000 lira param var. 1960’ın 12.'inci ayı. Geldik Ankara’ya Parahol’den Bakkal Ali vardı. Şimdi rahmetli oldu. O söyledi bana 'gel burda bir dükkan açalım' diye. Rüzgarlı Sokak’ta iki tane boş dükkan vardı. Gittik onları tuttuk. Birini bakal, birini de manav yaptık. Doldurduk, paralar bitti, ama iş yapamadık, 3 ayda iflas ettik. Sebzeler hep çürüdü, Çivid İbrahim vardı, ondan yol parası aldım İstanbul’a geldim. İstanbul’da her işi yaptık, yapmadığımız bir kalaycılık oldu.

Daha sonra 1980’de Türkiye’nin en büyük öğrenci yurdu olan İstanbul Cevizlibağ'daki öğrenci yurdunun işletmesini aldım. 95 kişi yanımda çalıştırıyordum. Orayı 7 sene çalıştırdım. 12 Eylül askeri darbesinden sonra o işi aldım. Ankara’dan gittim aldım.



*O dönemde iş almak zor olmadı mı?

Benim çocukluğumda, lokantamız zamanında Şinasi Bey vardı Çayeli'nde, albay. Şube Reisiydi Çayeli’nde. O beni çok severdi, bir oğlu vardı Mehmet. Benim emsalım değildi. Epey zaman geçti. Babam İstanbul’da bana 'Şinasi Bey’in oğlu Genelkurmay’da Kurmay’dır aklında bulunsun' dedi. Gittim Genelkurmay’a sordum. 'Genelkurmay Hareket Daire Başkanı'dır dediler. 'Görüşecek misin?' diye sordular. 'Yok görüşmeyeceğim daha sonra geleceğim' dedim. Döndüm İstanbul’a ve birşeyler aldım ve tekrar döndüm Ankara’ya. Gittim Genelkurmay’a. Neyse görüştük. Dedim 'Sayın paşam, İstanbul’da öğrenci yurdu var. Orayı almak istiyorum.' Hemen telefonla görüştü. Ve bu vesileyle Cevizlibağ'daki öğrenci yurdunun kantin işletmesini aldık. Ondan sonra 'paşanın adamıdır' diye 20 sene başka yurt işi de yaptım.

İşi aldıktan sonra geldim İstanbul’a, sanki deprem olmuş... 'Nerden aldı bu işi?' diye herkes merak ediyor. Sonra bir albay vardı, yurt müdürü. Onunla aram açıldı, ondan sonra öyle iktidarlar değişti. Ondan sonra Edirnekapı Yurdunu aldım, sonra kız yurdu vardı, iki tane yurt birden aldım. 10 senedir varki daha yapmıyoruz bu işleri. Şu anda Yıldız Teknik Üniversitesi’nde kampüsün içinde bir yer aldık.



*Köy hayatınızdan da biraz anlatır mısınız?

Senozun yol olmayan hayatını anlatayım size. 7 sene çobanlık ettim. Bizim aslımız, Parahol köyündendir. Çobanlık arkadaşlarım, Karap Yaylası ve Çirmaniman yaylasındandır. Zileplinin Naci, Sarali Cevdet, Bakkal Ali, Muhammet, Sarali Osman’ın oğlu vardı Mehmet. Karakaş Cevail. Çobanlık hayatımız bunlarla geçmiş.

Soğuksu’da bir büyük bina vardı. Altta bakkal vardı, üstte otel vardı. Salı günü oldu mu Hahonç’ten aşağıya kateri olan 30-40 tane katerle gelirlerdi. Hepsi bana bir bağ çimen bırakırdı. Çayeli’ne gidecekler, dönüşte yemeği Soğuksu'da yiyecekler. Kuşluk olmadan bizim oraya inerlerdi. Dönüşte öğleden sonra kater çullerini sererdiler, otururdiler, mısır ekmeği, --buğday ekmeği yoktu o zaman-- köy katuği. Ben de çay götürürdüm onlara.

Kalaycının karşıdendi eski yaya yolu. Çok çile çekmiş bizim eskilerimiz. Mesela bizim köyde katırcı İsmail vardı. Derdi ki, 'Oğul, bir günde 2 sefer Karos yaylasına kira götürmüş gelmişim.' O zaman nakliyeciydi katerciler... Şimdi dernekte Senoz'un gelmiş geçmiş esnaflarının ismi var. Bir gözden geçirdim, hep yeni tesadüfen parayı bulan isimler. Başkana açtım telefon, 'Başkanım bizim eskilerden dinleyip de bir kitap yapsaydınız. Eskiden bir kateri olan zengindi' dedim.

Mesela git şimdi işadamlarına, Haçikoğlu Bekir, Hahonçtan beri Bekir veresiye mal verirdi. Defteri olurdu kışın gelirdi Karaköy'e. Bekir İstanbul'dan köye gidene kadar ona borcu olanlar Karaköy'e daha uğramazdı. Senelerce bu işi yaptı. Katırcılar desen öyle. O zamanın nakliyecisiydi. Kamber Faik vardı. Günlerce beklerduk, göç yeyleye gidecek, yükü alsın gitsin de biz de gidelim yaylaya. Bunlar bir hizmettir. O gelmezse biz yaylaya gidemeyeceğiz.

Ondan sonra in Babiğ'e Hamit Dayı var, TEKEL'de Senoz bayisiydi. Giderdi Çayeli'nden alırdı, Soğuksudan başlardı, dükkânlara sigara getirirdi. Millet bunu bekliyordu. Bu da bir hizmettir. Fuat Karal vardı. Ormancık’tan Naci Bey vardı. Genç ne bilsin Senoz'u, köy hayatını...



*3 sene Yenice Köyünde (Parahol) okudunuz. O yıllarda camilerde Kur'an öğrenebildiniz mi?

Biz Soğuksu'da okula giderdik, Parahol'de okula giderdik. Ondan sonra okul bitti mi Biberoz'a giderdik, orada okurduk. Benim dediğim tarih 1945. Jandarma gelmiş, hocayı götürmüş ben böyle bir şey görmedim. 1948’den 1950’ye kadar ezan Türkçe okunurdu. Soğuksu’da ‘Tanrı Uludur’ diye okunduğunu ben duymuşum.



*Ezan, 1950 yılında yeniden aslıyla okunduğu zaman nasıl karşılandı?

Halk çok sevindi. Yenice’de bizim Yusuf Hoca çocukları okuttu. Aşağıda Biberoz’da Kemal vardı. Yeşiltepe’den o okuttu. Nuri Hoca vardı Kominoz köyünden o okuttu.



*İş adamı gibi kişilerden bahsettiniz. Senoz'un ileri gelen din alimleri ve hocaları ne kadar tanıdınız?

O zamanki hocaların çoğu molla idi. Bunların içinde hakiki bilim adamıydı vardı. Hakiki hoca Cağak’ta Fevzi Hoca, Parahol’de Kibar Hafız, Babik’te Beğuli müftü derler, Rize müftüsüydü. Babik’ten Maksut Efendi, Çukurlu Hoca vardı. Mehmet Yağcı’nın babası vardı, Ğaş Mustafa Efendi. Bunlar vaiz ederdi. Bunlar Molla idi.

Bir Cuma günü Soğuksu'da ufak cami vardı. Tenefüste gidip camiye vaiz dinleyelim dedik. Dehriler iki kardeş, bilirsiniz. Dehri Yusuf Hoca ve Yahya Hoca. Allah rahmet eylesin, Yusuf Hoca iyi bir Müslüman, iyi bir öğreticiydi. Ama Yahya Hoca ilim adamıdır.




*İstanbul o yıllarda nasıldı?

İstanbul da fakirdi, çok perişandı. Hemşehrilerimiz Boğazkesen’de Mahmutoğlu, Yüksek Kaldırım’da Çakar’ların fırınında çalışırlardı. Fırında çalışıp fırında yatar kalkarlardı. Karaköy’de Keçeciler’in fırını vardı. İmam’un Süleyman Efendi (Dilmen) oradan emekli olmuş. Orada tezgahtardı. Fırında çalışmayanlar da fırında kalırlardı. Karaköy’de kahve kapanınca fırınlara dağılırlardı, oralarda kalırlardı. Perişanlık vardı o zamanlar.



*1950-60 arası merhum Adnan Menderes döneminde köylere neler yapıldı?

En büyük hizmeti şuydu: O güne kadar hep mısır yerdik, Menderes’in döneminde buğday geldi. Ama mesela bizeokulda Amerikan yardımı diye yağ verirlerdi, süt tozu verirlerdi. Aslında o günkü zamanda devlet, millete 20 kuruşa verdiği buğdayı dışarıdan 50 kuruşa alıyordu. Böylece devlet zarar etmiş oldu. Hiç olmazsa aynı fiyata verilseydi de devlet de zarar etmeseydi. Siyaset işte...

1952’de Soğuksu'ya (Buzlupınar) yol geldi. O yollarda 1000 kişi çalışıyordu. O yollar elle, kürekle, kazmalarla yapıldı. Orada Vali Nazım Öner vardı, bizim eve de geldiler. Ondan sonra diğer köylere doğru yavaş yavaş yollar devam etti.



*Çayeli’ndeki iskele ne zaman yapıldı?

1953 yılında genç bir mühendis o iskele inşaatında çalıştı. Biz ona imrenirdik. İyi maaş aldığı söylenirdi. 50 lira yevmiye alıyor denirdi. O zaman Çayeli’nde iki sokak vardı. Çayeli’liler fakirdi, Senozlular zengindi. 60-70 sene önce Sezonlu birinin evine git, Senozda en fakirinin evinde 10 tane inek/seğer olurdu. Çayeli’nin ileri gelenleri Senozlu gelse de yağ, peynir alsak diye beklerlerdi. Senoz varlıklıydı. Bizim ahırda bile 40 tane inek olduğunu biliyorum. Evimizde her akşam da 5-10 misafir olurdu, o zaman bereket vardı.



*Bu bereket niçin kalktı?

Biz ufak çocuktuk, sabaha 1 saat kala babaannem gelirdi kapıya vururdu. Oğonklar (ineklerin yiyeceği) hazırlanacak, seğerlere verilecek... Ezan okundu mu kadınlar namazını kılacak, ahıra inecek, seğerleri sağecek... Şimdi kadınlar öğleye doğru, 12’de kalkıyor... Abdest yok, namaz yok... O evde bereket olur mu?



*Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Bugünkü ortam okuma ortamı, okuyacaksınız. Bir diploman olacak. İstikbalin için okuyacaksın, dürüst olacaksın, annene babana saygılı olacaksın. Bir çocuğun en büyük eğitimi baba ocağı eğitimidir. Diğeri formalitedir. Terbiye, saygı, topluma nasıl girilir, büyük nedir, küçüğe nasıl hürmet edersin bunları baba ocağından alırsın. Bunlar yoksa 2 tane üniversite diploması alsan da bir işe yaramaz. 
Senoz deresi


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —