CELAL MEMİŞOĞLU HATIRALARI

CELAL MEMİŞOĞLU HATIRALARI RİZE TARİHİNDEN UNUTULMAZ BİR SİMA

YAŞAM 18.06.2025 09:36:00 247 0
CELAL MEMİŞOĞLU HATIRALARI

Arif Suyabatmaz yerel basında Rize’ye ve Rizeliye dair yazılar yazardı. Kendisini Şişli’deki evinde ziyaret etmiş çok sevdiği arkadaşı Celâl Memişoğlu’nu hatıralarını bizzat dinlemiştim. Bunların bazılarını sizlerle paylaşmak isterim.

 

EŞİ BULUNMAZ BİR DOST

Rize’nin Piriçelebi Mahallesi’nde Mamuşoğlu Sadri Efendi ve Kuveloğullarının kızı Rukiye Hanım tarafından dünyaya gelen hayat mücadelesinin yılmayan, korkmayan ve yokluklardan var olmaya çalışan fedakâr mücahidi Celâl Memişoğlu kuru bir güz yaprağı gibi Yanmca’nın kara topraklarına düşmüş ve bizleri eşi bulunmaz dosttan mahrum ederek kalplerimize telâfisi mümkün olmayan derin yaralar açmıştı. Rahmetli arkadaşım Celâl Memişoğlu’nu 1927 yılında okullar açıldığı zaman tanımıştım. Şimdi Kız Sanat Enstitüsü olan bina o zamanlar orta okul ve Kurtuluş İlkokulu olarak kullanılıyordu. Bizler ilk okulun birinci sınıfında okuyorduk. Arkadaşlığımız çok sağlamdı. Hiçbir zaman birbirimize kırmadık. Ufak tefek dargınlıklar olsa da arkadaşlığımız onun vefatına kadar sürdü.

 

CELAL’IN SANDUKASI

O zamanlar Rize’de İstiklal Okulu’nda sadece kız öğrenciler okurdu. Rize’de Kurtuluş, Gülbahar, Şenyuva, Cumhuriyet ve bir de İstiklâl olmak üzere beş adet İlkokul vardı. Celâl Memişoğlu ile arkadaşlığımız ilk devrede çok az sürdü. İlk okullarda kız ve erkek öğrencilerin bir arada karışık okumasına karar verildi. Devrişoğlu’nun evinde bulunduğumuz sırada mahallemiz İstiklâl İlkokuluna yakın olduğu için bizi oraya vergiler. Orta okula kadar tesadüfen görüşebildik. Malûm ya, o zamanlar şehirde dolaşmak çocuklar için imkân olmayan bir şeydi. Eve geç gelmek görüşmemize sebep olurdu. Kurtuluş ilkokulunda eski Türkçe tedrisatıyla eğitime başladık. Ben Tophane’de, Celal ise Çarşı Mahallesi’ndeydi. Calal’ın tahta bir sandukası vardı. Her gün okuldan firar ederdi.  

 

SENİN UMUM TAHSİLİN KADAR BEN BİR SINIFTA OKUDUM

Birgün Rize parkının ortasında arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk. Derken bir münakaşa mevzuu doğdu. Celâlin eski huyu icabı münakaşanın ters tarafına iltihak etmiş olduğu için haklı çıkmasına imkân yoktu. Tabii ki çok geçmeden mağlûp olma emareleri belirdi. Kurtuluş çaresi olmadığını anlayan Memişoğlu münakaşada galip gelmekte olan şahsa : “Sen hangi mektepten mezunsun?” dedi. “Orta mektepten” cevabını alınca verdiği cevap şu oldu: “Bende zannetmiştim ki, birkaç üniversite bitirmişsin. Senin umumî tahsilin kadar ben bir sınıfta okudum”.

 

BEN HİZMETÇİNİN PEŞİNDEN GİDECEĞİM

1938-39 ders sezonunda Trabzon’da okuyorduk. O zamanlar Kafkas Palas otelinde kalıyorduk. Rahmetli arkadaşımız Celâl Memişoğlu, Liseye leyli talebe olarak devam ediyordu. Leyli talebelik hayatı kendisine güç gelmiş olacaktı ki, mektebin ikinci taksitini ödemedi. Ve böylelikle de oda bizim gibi nihari olarak Liseye devama başladı. Onun da, bizim kaldığımız otelde kalmasını istedik kabûl etmedi. Çarşıda Hasan Usta’nın lokantasının üstündeki boş odayı kiralayarak orada kalmaya başladı. Rize’den getirttiği yatakları ve bazı eşyalarıyla orasını tipik bir bekâr odası haline soktu. Bizim otelde neden kalmadığının sebebini derhâl anlamıştık. Zira ikamet etmekte olduğu odanın tam karşısında bulunan bir evde flört etmekte olduğu bir kız oturuyordu. Bazı arkadaşlarla bu odada toplanır sohbet ederdik. Bir gün bu kızla, Trabzon’un Ganita mahallesinde buluşmak üzere randevu almıştı. Trabzon’da böyle bir randevunun vukuu çok tehlikeli olduğundan, kendisini himaye etmek üzere, halen İstanbul’da ikamet etmekte olan samimi arkadaşımız Dursun Çeki, pür silâh olarak onu takip ediyordu. Kızın evinin epeyce ilersinde intizar başlamış ye bir hayli zaman sonra hafif karanlık basınca kapıdan evin hizmetçisi çıkmış ve peşine üç beş kişi takılmıştı. Biraz sonra arkadaşımızın yavuklusu çıkıvermişti. Bunun ardından da rahmetli arkadaşımızla muhafızı yola revan olmuşlardı. Randevu, yarım yamalak ikmal edilmiş ve toplantı mahallimiz olan oda da cem olmuş konuşuyorduk, Celal: “Uşaklar! Size bi şe diyeyim mi? Hizmetçinin arkasından bir sürü uşak gitti. Bizimkinin arkasından yalnız ben gittim. Öyle zannedeyim ki hizmetçinin meziyetleri benim kinden daha fazla, bundan sonra ben hizmetçinin peşinden gideceğim”.

 

KOCA İSTANBUL’A HISIMSIN

Bir sene sonra kızın babası İstanbul’a tayin edilmiş ve İstanbul’a gelmişlerdi. Bunu duyan Memşoğlu hiç durur mu, tasdiknameyi aldığı gibi İstanbul’a gelmiş ve Yüce Ülkü lisesine yazılmıştı. Arasıra buluşup, konuşmaları devam ediyordu. Kızın aşk hanesindeki flörtleri kalabalık olduğundan, Memişoğlu’nu sık sık atlatarak başka flörtleriyle buluşmaları gırla gidiyordu. Fakat Memisoğlu’nun bu buluşmalardan haberi olmuyordu. Bir gün Beyazıt muhitinde yabancı bir erkekle kızı dolaşırken gördü. Kız hemen yanındaki erkeği Memişoğlu’na amcazadesi olarak takdim etti. Bir başka günde yine başka erkeği, halazadesi olarak tanıttı. Celâl Me mis oğlu her seferinde bunlara rastladıkça, yanındaki erkekleri çeşitli akrabazadesi olarak tanıtıyordu. Yine bir gündü. Memişoğlu kızı yine başka bir erkekle beraber dolaşırken görünce, kız yarımdakini tanıştıracağı zaman Memişoğlu: “Allah’ını seversen bunu bana takdim etme! Anladığıma göre sen koca İstanbul’a hısımsın” demiş.

 

ARILAR AĞZINA YUVA YAPARDI

Memişoğlu bir gün Biberoğlu ile münakaşaya tutuşmuştu. Memişoğlu, bu sefer nedense haklı olan yönünün müdafaasını üzerine almıştı. Fakat Biberoğlu tatlı sözlerle haksız cephenin müdafiliğini yapıyor ve Celal’ı iknaya çalışıyordu. Rahmetli bir aralık dayanamadı: “Nusret bırak beni de hayatımda bir defa olsun haklı çıkmış olayım. Hoş sen de ! Haklı olduğumu biliyorsun” demiş. Nusret Biberoğlu “Sen şu sebepten, yok bilmem hangi sebepten haksızsın” deyip tatlı tatlı konuşmağa devam edince: Celâl, “Nusret öyle tatlı konuşuyorsun ki; iyi ki yaz değildi. Yoksa arılar ağzına yuva yapardı” demiş.

 

BÜTÜN YOSMALAR TANIR ONU

Celal Memişoğlu’nun annesi bir uçak yolculuğunda hosteslerle sohbet esnasında hosteslerin oğlunu tanımadıklarını öğrenince hayretini gizleyememiş ve onlara:

-Vu Celal’i tanimaz misunuz? Oni butun yosmalar tanir.

 

BUNDA İYİ SAAT MI OLUR?

Celal Memişoğlu’nun adamlarından biri düğün hazırlığı için kredi ister. Uzun tartışmalardan sonra;

-Sana bin lira nakit vereceğim. Ayrıca bin liralık da kredi açtım, kuyumcu Behnan Canatan’dan istediğini alırsın dedi.

İki gün sonra motorcunun ellerini oğuşturarak Celal’in karşısına dikilir ve;

-Ağabey kız tarafı tutturdu 300 liralık bir saat alamazsam kızı bana vermeyeceklermiş.

Bu söze fena halde içerleyen Celal:

-300 liralık masrafa ne lüzum var? Al şu on kâğıdı, git tavuk pazarından iyi öten bir horoz al. Hem bize hem de mahalleye faydası olur. Bozulduğu zaman da kesip yersiniz.

 

İTMEDİ BİTTİ

Celal’in anneannesi çok sevdiği torununa, eskiden kalın köstekle kıymetli bir altın saat hediye eder. Celal her parasız kaldığı gün kuyumcuya giderek köstekten birer ikişer bakla çıkarıp satar. Bir gün saatin kösteksiz kaldığını gören anneannesi:

-Oğul Cela, köstek ne oldi? Der

-Nene, köstek itti.

-Nasıl olur, köstek iterse saatlan bile iter. Saat duruyi köstek itti, böyle olur mu?

Celal bakar ki iş sarpa sarıyor:

-Nene der, itmedi bitti bitti.

 

KIRK YILDA BİR

Celal Memişoğlu esprili ve renkli kişiliğiyle Rize’nin unutulmaz isimleri arasındaki yerini almıştır. Çok partili dönemin başladığı sıralarda Rize’ye gelen mebuslardan birini karşılamakta biraz heyecanlı ve iltifatta mübalağalı davranır. Mebus:

- Ne bu iltifat? diye sorar. Celal hemen cevabı yapıştırır:

- Nasıl iltifat etmeyelim... Kırk yılda bir geliyorsunuz.

 

KARTVİZİT

Celal Memişoğlu kart bastırmış ve üzerine de şu ibareyi kondurmuştu: Celal Memişoğlu, Gümrük Süvari Alayında Er.

Kendisine “Böyle kart mı olur” diye çıkıştıklarında,

-Halen bundan başka unvanım var mı ki der.

Adamın birisi kart bastırmak istemiş. Kartı basacak olan, unvan olarak ne yazalım diye sorunca da:

-Havagazı Abonesi yaz demiş.

 

Yakup Tatoğlu, Celal Memişoğlu’nun ardında şu şiiri kaleme almıştı

UNUTAMADIĞIM İNSAN CELAL MEMİŞOĞLU

Bütün Türkiye söyler adını

Dünya muradının aldın tadını

 Ağlar seni erkek ile kadını

Evlenince gördün sen muradını

 

Nerde bir mevzu, seni ararlar

Tanıyanlar daima seni sorarlar

Verirdin yerinde nice kararlar

Çok büyük insandın sen Memişoğlu

 

Nerde aksam, orda sabah demezdin

İşinin peşinde durmaz gezerdin

Ananla, babanla yemek yemezdin

Ne olacak dünya böyledir derdin

 

Dünyada olmazdı senin!

Her şeyi iyilikle tamir ederdin

Merhamet peşine hemen giderdin

Sorardın herkese var mı bir derdin?

 

Gelirdin Rize’ye tekrar Ankara

İsterse bir ara Celâli ara

Derdi olana verirdin para

Kalplerimize açtın çok derin yara

 

İyiliklerin çok yazmakla bitmez

Ne kadar yazsak da kâğıtlar yetmez

Bıraktığın acılar kalplerden gitmez

Senin bu elemin katiyen bitmez.

 

Bindin arabana yumdun yumdun gözünü

Kim bilir ne dedin en son sözünü

Ölümün perdesi örttü yüzünü

Vermiştin arabana en son hızını

 

Çarpışma anında delindi başın

Yanında yok idi hiç arkadaşın

İki gözlerinden akıttın yaşın

Kanlara büründü o nurlu başı

 

Sonradan şoförün geldi yanına

Durmadan bakardı akan kanına

Ses etti ses etti bakmadın ona

Ne oldu Ey Celâl, ne oldu sana?

 

Arif Suyabatmaz’ı, Celal Memişoğlu’nu rahmetle anıyorum..

 

Fatih Sultan KAR / İST.

 

Anahtar Kelimeler: CELAL MEMİŞOĞLU HATIRALARI

Maviyemiş Fidanı Teslim Töreni Gerçekleştirildi

Rize'nin Yaylalarında Haziran Ortasında Karla Mücadele