Çay konusunu işlemeye devam ediyoruz.
ÇAY RAPORU-2
Bir evvelki yazımızla başladığım çay ve çaycılığımızı incelemeye devam edelim.
Ülkemizde 70 yıllık mazisi olan bu ürünün sanayileşmesi 1950’li li yıllarda başlamış, 1960 yılında duran sanayileşme 1965 yılından itibaren hız kazanmıştır.
12 Eylül 1980 yılında önceden planlanan 17 fabrikanın 12 adedi iptal edilmiş, bu durum, çay bahçelerinin gelişmesine paralel olarak gelişen sanayi sektörünün gelişmesini engellemiştir.
Çay fabrikalarının yapımı durdurulurken diğer taraftan kontrolsüz ve bilinçsiz bir şekilde yeni çaylıkların tesis edilmesi hız kazanmıştır. Bunun tek nedeni üretilen çayların Devlet tarafından alınması zorunluluğu idi. İlk zamanlar nasılsa yurt içi üretime yetiyor mantığı ile yaş çay alımlarında kaliteye önem verilmemiş, üretici kendi bildiği ile kalmıştır. Sonuçta hasat edilen ürünle işlenen ürün arasındaki denge bozulmuş, Devlette yasa gereği çay alımlarını sürdürmüş işlenmeyen yaş çaylar denize dökülmüş ve o yıllarda çaycılığımız en kara günleri yaşanmıştır.
1968 ile 1980 yılları arasında denize dökülen yaş çay miktarı 300 bin ton civarındadır.
Daha sonraları dekar başına yaş çay alımlarına konan kotalar sonucu 20-25 günde tamamlanması gereken hasat süreleri 45-50 güne yükselmiş.
Tarlada bekleyen taze sürgünler kartlaşmış, taze yaprağın imhası yerine selüloz oranı yüksek çayların işlenmesi sonucunda çay çöpleri üretilmeye başlanmış buda kamuoyunda “artık çaylarımız denize dökülmüyor, ama işleniyor” mantığını yaratmış, sonuçta hem devlet zarara uğratılmış hem de üretici mağdur edilmiştir.
Bunun tek nedeni Çay-Kuru bugüne kadar yöneten yöneticilerimiz ve çaya karışan siyasetçilerimizdir.
Bu gün yılda üretilen çöp miktarının 40 bin ton olduğu düşünülerek, bunun da 300 bin ton yaş yaprağa eş değer olduğu varsayılırsa; 12 yılda denize dökülen 300 bin ton yaş çay için veryansın edenler bugün 300 bin ton yaş çayı çöp olarak işlemektedir.
Bana göre her ikisi de yanlış olan bu durum, bugün çaylarımız alınıyor gerekçesiyle es geçilmemelidir.
Devlet zararına işlemekte, sonuçta çayımızın kalitesini bilerek düşürülmektedir. Bu durumda üreticinin bir suçu olmayıp izlenen politikalar ve yanlış yönetimlerdir.
Halen dahi Çay Kur’un çay çöplerinin değerlendirilememesinin devlete zararı yıllık 5 trilyon civarındadır. 1980 öncesinde denize dökülen çayların nedeni kapasite yetersizliği idi. Bu durum biline biline sanayileşme durdurulmuş, kapasite sabitlemiş ama üretim artmıştır. Bu gün şikâyetçi olduğumuz özel sektör çay işletmeleri devreye girmese idi çayımızın hali ne olacaktı. Bu süreçte Çay Kur ve özel sektör üreticinin kolay çay satmasını sağlarken hükümetler çay imhasını önledik, denize dökmüyoruz yalan savı ile halkı uyutmaya devam etmektedir.
Bu gün halen bu konuda ileriye yönelik bir politika mevcut değildir. Cumhuriyetin 100. Yılında çayımızda 100 yaşına basmış olacak ama bu politika ve yönetim tarzı günü kurtarma ile geçecek, çayda geleceğimizi kararacaktır. Hasat sona erdi herkes belki halinden memnun artık 6 ay çay konuşulmayacak bu; 2014 yılı sezonu açılana kadar devam edecek.
Sezon açılışın da da tek hedef fiyat olacak.
Sadece onu konuşacağız. Hâlbuki bölgemizin ve ülkemizin tek tarımsal ürünü olan çayımızın geleceği ile ilgili kimse fikir ve proje üretmiyor. Gün geçtikçe çay üretiminde sahip olduğumuz avantajlarımız dezavantaja dönüşüyor. Halen dünyada en pahalı maliyetle çay işlenen (4.3 $/Kg) ülkemizde, özel sektörün durumu ve geleceği hiç kimsenin aklına gelmiyor. Çay kur ise vizyonsuz ve misyonsuz yönetim tarzı ile geleceği pek parlak görünmüyor.
Avrupa Birliği ülkeleri ve aday ülkeler içerisinde tek çay üreticisi olan ülkemiz ticaretini İngiltere’ye kaptırmış, üretimde zaten bizim dışımızda belki de bundan böyle siz bu kadar pahalı çay üretmeyin daha ucuzu ve kalitelisini biz veririz diyecekler.