MURAT ÜMİT HİÇYILMAZ
Birinci Dünya Savaşı yılları tüm yurtta olduğu gibi yöremizde de cereyan etmiş trajik hikâyelerle doludur.
Özellikle Sarıkamış Faciası olarak bilinen malum cephede şehit olan askerlerin ekseriyeti Karadeniz kökenlidir.
Hemen her köyde I. Dünya Savaşında muhtelif cephelerde şehit olmuş onlarca köylümüz vardır.
Savaşın bölgemize sıçrayışı, seferberlik ilan edilmesi, ordunun yetersizliğinden ötürü köylerdeki tüm yetişkin erkeklerin askere alınması, yetmeyince daha çocuk yaşta sayılabilecek delikanlıların da cepheye sürülmesi, onların kısıtlı imkânlarla vatan uğruna savaşıp şehit düşmeleri ve bir daha dönmemelerine dair hikâyeleri hemen her köyde dinlemişizdir.
Bu hikâyeler somut bilgilerden uzak olduğu için yaşanan trajediyi hissetmek bir yana, çoğu köyde şehit olanların isimleri dahi doğru dürüst bilinmiyor. Sarıkamış Hadisesi ise ne yazık ki genç zihinlerde 90 bin veya 60 bin gibi rakamlarla özdeşleştirilmiş durumda.
Neyse ki artık o günlere ait detaylı ve sahici bilgiler ihtiva eden somut bir kaynağa sahip olduk.
Her ne kadar “roman” olarak yayınlanmış olsa da bu eser; o melun yıllarda yöremizde yaşanmış olan gerçek anılara ait ciddi bir kaynak hüviyetindedir.
Bahsettiğim eser Habib Baltacı tarafından kaleme alınan ve dedesinin değerli anılarından ibaret olan “Hemşinli Kara Ahmet” adlı kitaptır.
Eserin yayınlandığını sosyal medyada görmemle birlikte hemen tedarik ettim ve kitabı iki solukta (iki gecede) bitirdim.
Yazar Habip Baltacı Hemşin’in Mutlu (Bodollu) Mahallesinin Sağsanet adlı mevkiinde yerleşik olan Müsellimoğlu sülalesine mensup. Kendisi bir kamu bankasında banka müdürü olarak çalışıyor. Daha çocukluğundan itibaren aile büyüklerinden dinlediği anılara belli ki ilgi duymuş, bunları yazmak gerektiğine karar vermiş. Sonunda da ortaya bu güzide eser çıkmış.
Sade ve anlaşılır bir dil kullanan yazar, eserinde abartıdan uzak durarak okuyucunun eserin muhteviyatıyla kolayca irtibatını sağlamış. Klasik romanlarda pek rastladığımız mekân ve şahıs tasvirlerine fazlaca yer verilmeyen kitap, bu açıdan bakıldığında bir romandan ziyade belki “hatırat” sınıfına sokulabilir.
Her halükârda eser, Hemşin ve çevresi için bir romandan çok fazlasıdır desek abartmış olmayız.
Kitapta; bahsedilen dönem hakkında birçok detay gün yüzüne seriliyor. Daha doğrusu o dönemle ilgili dinlediğimiz veya duyduğumuz onlarca kısa hikâyecikler sanki bu eserde toplanmış ve vücut bulmuş gibi. Bir ailenin dramı üzerinden yöremizde o yıllarda yaşanan çileleri ve zorlukları anlamak bu eser sayesinde anca mümkün olabiliyor.
Seferberlik döneminde yaşananlar, köylülerin bir çırpıda askere dönüşmesi, dağlardan şahadete giden patikalar, geride kalan kadınların yaşam mücadelesi, yetim büyüyen çocuklar, Rus İşgali gibi genel ve bildik trajedilerin yanı sıra; engebe tarlalarda mısır ekmek, onu yabaniye karşı korumak, yaya olarak şehre inip çıkmak, imkânsızlıktan çocukların bir bir ölmesi gibi günlük yaşama dayalı daha birçok problemle baş etmek gerekiyor hayata devam edebilmek için…
Tüm bunları gerçek ve yaşanmış olduğunu bilerek okuduğunuzda şüphesiz insanın içi ürperiyor. Kitabı sahici bir hisle okuduğunuzda; Sarıkamış anılarında soğuktan üşüyor, kıtlık döneminde açlıktan ölüyor, işgal döneminde özgürlüğünüzden yoksun kalıyor, aileden biri daha öldüğünde sizin de cenazeniz oluyor adeta…
Burada rol çalıp kitabın içeriğinden daha fazla bahsetmek istemiyorum. Geçmişine saygısı olan herkesin, kendi atalarının da aşağı yukarı benzer şeyler yaşadığını varsayarak bu kitabı okumaları gerektiğini düşünüyorum.
Böyle güzide bir eseri bize armağan ettiği için Habip ağabeyi de bir kez daha tebrik ediyorum.