BİR CUMHURİYET MİLLETVEKİLİ SAMİ KUMBASAR’DAN RİZE İLİNİN YAKIN TARİHİNE DAİR HATIRALAR.
Sami Kumbasar yaşayan hafızadır. Milletvekilliğinin üzerinden onca yıllar geçse de o Rize ilinin eski milletvekili değil eskimeyen milletvekili olma özelliğini sürdürmektedir. 2014 yılında Sami ağabeyimizin hatıraları Bir Cumhuriyet Milletvekili Sami Kumbasar Kitabı adı altında yayınlandı. Kitabın yazarı bölgemiz kültürüne büyük katkıları olan Doç. Dr. Mehmet Bilgin yayınevi ise Doğu Kütüphanesi idi. Yayınlanma sürecine tanık olduğum bu eser her Rizelinin evinde olması gereken bir kitaptır. Sami Kumbasar Rize ilinin köy köy hane hane bilen bir büyüğümüz. İsimleri sülaleleri unutmaması hafızasının canlılığı kitaba daha da değer katmış. Siyaseti sadece meclise girmek için değil gönüllere girmek için yapmış bir değerdir.
Bu kitaptan bazı anekdotları sizlerle paylaşıyorum…
YAŞAM ZORDU
Cimil’den Rize’ye gelirken, atlar genellikle yağ ve peynir getirirdi. Şehre yakın bir handa konaklar, ertesi sabah ezanla yola çıkılır, erkenden Rize çarşısına inilirdi. Köylünün ihtiyaçları, un, gaz, sabun, pirinç gibi mallar satın alınır, alışveriş bitince, alınanlar atlara yüklenir ve gün içinde Rize’den çıkılırdı.
Yağmur yağdığında, Askaros (Taşlıdere) deresinin suları yükselir, un çuvalları, tuz çuvalları, mısır çuvalları ıslanır, köprü olmadığı için dereden geçilemez, zorunlu olarak Rize’de kalınırdı. 1974 yılında Cimil- Ortaköy’ün Hapinç /Paşaköy dediğimiz kısmı yandı. Can kaybı olmadı ama eski ahşap evlerden oluşan köy tümüyle yandı. Hiç bir şey kurtarılamadı. Yanan köyde iki tane Yazıcı soyadlı aile vardı, diğerlerinin soyadı hep Kumbasar. Ne yapabiliriz, ne edebiliriz diye hemen harekete geçtik. O zaman milletvekiliyim, Trabzon’da Bayındırlık İl Müdürü Mehmet Ali Kumbasar, şimdi Bakırköy’de görev yapan doktor Gündüz Kumbasar’ın babası, Halim Kumbasar Rize’de PTT Müdürü, Afet İşleri Genel Müdürü olan Elektrik Mühendisi Suat Kumbasar da o köyden. Toplandık, birlikte İmar ve İskan Bakanlığına gittik, bakanla görüştük. O zaman İmar İskan Bakanı ve AP Çankırı Milletvekili Nurettin Ok, karşısında oturan bir dizi Kumbasar’a bakarak: “Siz bu köyü inadına mı yaktınız?” dedi. Şakalaştık ve ondan sonra da gereken yardımı yaptı.
ESKİ RİZE HATIRALARI
Rize mandalinası, Satsuma da denilen çekirdeksiz mandalinaydı. Fide halinde dikilir. 4-5 senede büyür, meyve verirdi. Bizim bahçemizde 400 tane mandalina ağacı vardı. Babam dikmişti. Hatta ben üniversite tahsilimi o mandalinaların satışından elde edilen paralarla bitirdim. Kış öncesi sucuk doldurulur, kuruması için mutfaktaki ocağın üzerine asılırdı. Salatalık, fasulye turşusu kurulur, üzümden, armuttan pekmez, çilek, Amasya eriği, ağaç kavunu ve vişneden reçeller yapılırdı.
Kar çok yağardı, 1 metreyi geçtiği zamanlar olmuştur. Kar küreme insan gücü ve kürekle yapılırdı. Köylerde bu iş öküzlere yaptırılır. Kar ezilir yol açılırdı. Bazı seneler mandalinalar daha dalından koparılmadan ekimin sonuna doğru kar yağar, mandalinalar zarar görür, üreticiler için sıkıntılı zamanlar olurdu. Sokaklardan bileyici, kalaycı, sülükçüler, köyde üretilen mangal kömürü satıcıları geçerdi. Kızlara çeyiz sandığı, masif cevizden yapılırdı. El işleri bunun içine yerleştirilir. Sandıklarda Çarlık zamanından kalan Rus manatları vardı. Acaba bu paralar tekrar tedavüle girer de bize bir şey gelir mi diye ümitlenenler vardı. Evlerimizin yanında hem ahır, hem kümesimiz vardı. Tavuk ve yumurta bu kümeslerde bulunurdu. Her hanımın sandığında bir ipek çarşaf, birde topuklu iskarpin vardı. Düğünlerde, nişanlarda, kına gecelerinde, bunlar giyilirdi. Sonra tekrar sandığa konurdu ki eskimesin. Her evde gece elektrik 12’den sonra sönerdi, beş numara lambayla vaktimiz geçerdi.
Herhangi bir sebeple getirilen hediye paketini açmak görgüsüzlüğe girerdi. Hediye misafir gidince açılırdı. Çarşıda pazarda, annelerden, babalardan bir şey istemek ayıptı. Düğünlerde evlenen kızlar
gülmezdi. Ağırbaşlı ve vakur olma mecburiyetindeydiler. Hatta erkekler bile ellerini dizinin üstünden ayıramazdı. Arkadaşları güldürmek için uğraş verirdi.
İSTANBULA VAPURLA GİDİLİRDİ
Rize ile Trabzon arasında yol, sahilden biraz uzaktı. Trabzon’a dağlardan aşan bir yolla gidilirdi. Şimdi Trabzon’da otelleri olan Ahmet Usta’nın bir arabası vardı. Rize-Trabzon arasında en hızlı giden vasıta oydu. O da dört saatte giderdi. Eğer lastik patlamazsa. Artvin yolu vardı ama çok engebeli bir yoldu. Gidişi rahat değildi. Rize’den Hopa’ya gidenler daha çok vapuru tercih ederdi. Trabzon’a vapurla gitme de söz konusuydu. Trabzon’a lisede okumaya gidenler vapurla giderdi. Köy yolları o zaman yapılmamıştı. Ancak atların gidebileceği yollar vardı. Trabzon daha büyük bir şehir ve ticaret merkezi olduğu için Trabzon’a gidişler gezmek için değil, daha çok düğünlerde geline hasır bilezik yaptırma veya elbise, kumaş, ayakkabı alma gibi işler için olurdu. İstanbul’a seyahat vapurla yapılır, vapur sadece illere değil, Perşembe ve İnebolu gibi ilçelere de uğrar, İstanbul’a iki günde varılırdı. Vapurların adları Gülcemal, Tarı, Cumhuriyet, Bakır idi. 1952’den sonra Trabzon, Rize, Ordu, Ege, Karadeniz, Akdeniz adlı gemiler çalıştı.
EKREM ORHON HATIRALARI
1957- 1960 yılları arasında, Rize’de Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili adayı olan Ekrem Orhon, yeni belediye başkanı seçilmişti. 1963 senesinde izine geldiğimde onu tebrik etmek için ziyaret ettim. “Yarın denizi doldurmak için bir mavnayı taşla doldurup batıracağız” dedi. Törene beni de davet etti. O zaman şimdi sahilden geçen yol denizdi. Rize’nin önü koy ve sahili kumsaldı. Çok güzeldi. Şimdiki Ziraat Bankası’nın önü ile İş Bankası’nın arasında, mavnaların bağlanma yeri vardı. Eski bir mavna taş doldurularak batırıldı ve deniz doldurulmaya başlandı. Rize’deki sahil dolgu işinin başlamasına da hasbelkader şahit oldum. Ekrem Orhon, İkizdere kazasından gelip Derepazarı’na yerleşmiş bir abimizdi. Babamdan, abimden, çocukluğumdan beri tanıyor, biliyordum. Cimil’de bir ay Ruhi amcamla beraber kalmıştı. Amerika’da tahsil yaptı. Karayollarının Trabzon bölgesinde de görev yaptı. Dere güzergâhlarında yol yapma işi, kayaları kırarak indirme işi, onun zamanında başlamıştır.
O zamana göre çok büyük bir eser olan, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi binasını yapan Topçuoğlu firması vardı. 1952’den sonraki serbest çalışma hayatında Erzurum’da, Kars’ta, Topçuoğlu firmasının şantiyelerinde de görev yaptı.1954’ten itibaren, Abim Mehmet Ali Kumbasar’ın il başkanlığı zamanında, Rize’de CHP’den politikaya girdi. Zannediyorum iki dönem 1954 ve 1957 seçimlerinde milletvekili adayı oldu ama kazanamadı. 1963’de CHP’den Belediye Başkanlığına aday oldu, kazandı ve faaliyetlerine başladı. Rize’de muayenehanemi açtığım zaman, Ekrem Orhon belediye başkanıydı. Rize’de bayramlarda milis kuvvetleri geçer, ardından talebeler, kurumlar geçer, en son da Ekrem Orhon’un, AID yardım teşkilatından aldığı dozer, kepçe ve kamyonlar, konvoy halinde geçerdi.
SOSYAL HAYATA RENK KATANLAR
Rize’de sosyal yaşantıya renk katan insanlar vardı. Mesela Celal Memişoğlu adında müteahhitlik yapan bir arkadaş vardı. Bizden büyüktü. İyi para kazanan biriydi. Okuyanlara yardım ederdi. Yine aynı yaşlarda Arif Suyabatmaz vardı. 1918 doğumlu idi. Liseden sonra Eczacılık Fakültesine gitmişti. İkisi de enteresan ve esprili insanlardı. Her akşam Belediye Gazinosu’nda oturur sohbet ederlerdi. Onları dinleyebilmek için, yan masada rüşvet vererek yer ayırtanlar bile olurdu. Güneş Kulübü’nde toplanan memur grup, Park Otel de toplanan bir başka grup vardı. Onlar kendi aralarında toplanırlardı. Biz pek içlerine giremedik çünkü akşama kadar çalışıyorduk. Köylerde az kitap okunsa da filozof tipli adamlar vardır. Bunlar çok enteresan insanlardı. Bunların arasında okuyup sol fikirleri benimseyen kimseler de vardı. Mesela Akpınar köyünde Yusuf Ziya Örün adında birisi vardı. Sosyal içerikli kitap okuduğu için ona “Komünist” derlerdi. İkizdere Belediye Reisi Ali Biber, hem okuyan, hem de sosyal yapısı olan bir insandı. Ona “Biberof” derlerdi. Halkın içinde yetişmiş, halka bayağı yardımı olan insanlardan biriydi. İkizdere-Çağrankaya yolunu devletten hiç yardım görmeden yaptırmıştı.
BAKAN SÖZ VERDİ AMA RİZESPOR’U 2. LİGE ALMADI
Rize’nin içinde amatör takımlar vardı. Futbol oynanır, kayık yarışları, Kik yarışları yapılırdı. Onun haricinde hentbol takımları, voleybol takımları vardı. Futbol takımı olarak Güneşspor, Fener, Beşiktaş
ve Muharrem Kürkçü’nün başkan olduğu Rizespor vardı. Muharrem Kürkçü ve arkadaşları 1953 yılında yeşil-sarı renkleri olan, ‘Rizespor’ adıyla bir takım kurmuştu. Profesyonel Rizespor 1968’de kuruldu. Bir akşam, Turist Otel de toplandık. Bütün masrafları hastane doktorlarımızdan dâhiliye
mütehassısı Sabri Ozan ödedi. Toplantıda Vali Nezih Okuş da vardı. Kendisi de sporcu olduğu için spora önem veriyordu. Sabri Ozan toplantıda dedi ki,“ Giresun, Trabzon, Ordu Samsun
2. Lig’e girdi. Bizim stadımız olmadığı için Rize olarak müracaat edilemedi. Biz müracaatımızı yapalım. Başka bir sahada oynarız. Stat şart değil.” O akşam Rizespor’un kuruluşu için karar verildi. Müracaat yapılması için, geçici bir komite oluşturuldu. Sabri Ozan, sonradan uzun zaman kulübün başkanlığını yapan eczacı Bahattin Coşkun, avukat Hüseyin Suyabatmaz, Muharrem Kürkçü ve ben o komitede görev aldık. Rize’de Güneş gazetesini çıkartan, Şemsettin Çepni adlı değerli bir gazeteci arkadaşımız vardı. Güneşspor’un başkanlığını yapıyordu. Evraklarla o ilgilendi. Kamil Ocak, Rizespor’u 2. Lig’e almak için söz verdi. Kemençeler çaldı. Türküler söylendi. Kamil Ocak Ankara’ya gitti. Rizespor 2. Lig yerine 3.Lig’e alındı. Karar duyulunca Rize’de kıyamet koptu. O gece halk bütün sinemaları, dükkân kepenklerini kapattı. İnfial var. O zamanki senatörümüz Mecdi Agun’a federasyona telefon ettirdiler. Mitingler yaptık. Fakat bakan verdiği sözü yerine getiremedi. 3. Lig’de oynamaya başladık. Halk, Rize’yi temsil eden tek takım olduğu için Rizespor etrafında birleşti. Heyecanla maçlarda tezahürat yapardık. Rizespor’un deplasmandaki maçlarına da giderdim. Sonraki senelerde, Rizespor olarak gücümüzü gösterdik.
GÜNDOĞDULULARIN KOPUZLARIN SİYASETE GİRMEMDE PAYI BÜYÜK
1968 senesinde devlet hastanesindeyken, Manisa milletvekili Muammer Erten, CHP Genel Sekreter Yardımcısıydı. Yanında, Trabzon milletvekilleri Ahmet Şener ve Ali Rıza Uzuner’den oluşan bir heyetle Rize’ye geldiler. Güneş Kulübünde akşam yemeği yerken, Muammer Erten bana “Sen önümüzdeki seçimde niye aday olmuyorsun?” dedi. “Daha yeni muayenehane açtım. Borcum var” dedim ama “Aday ol!” diye ısrar etti. Arkadaşların çoğu, seçimde aday olmam için ısrar ettiler. Önder bey yüreği zengin, temiz, çok değişik bir insandı. O da bana gelip giderdi. O zaman yaşım otuz bir. “Sen niye aday olmuyorsun?” dedi. “Erken” dedim. Beni politikaya, Gündoğdular, hatta Veliköy’deki Kopuzlar soktu desem bir hakkı teslim etmiş olurum. En çok da sonradan Muhtar olan Bayram Ali Kopuz ve lakabı Lipir Mustafa olan Köyün muhtarı Mustafa Kopuz. Kardeşi Alibey Kopuz, avcı bir adam. Üstelik Adalet Partili. “Paran yoksa masrafını biz karşılayacağız” dediler. Yine aynı köyden Şahmerdan Kopuz, O da Millet Partili. Lakabı Memişin Mustafa olan Mustafa Kopuz. “Aday ol, biz CHP’ye rey vermedik ama sana vereceğiz” dediler. DP ve AP tabana bunu işlemişti ama dostlar bana aday olmam için baskı yapıyorlardı. Israrlar artmaya başladı. Bazıları, abimin zamanından kalan eski partililer. Gelip çayımızı kahvemizi içip, ön seçimde kime vereceklerini bana sormaya başladılar. Anladım ki bir boşluk var. Sonunda bir karar vermek durumunda kaldım.
SİYASETE GİRMEME MİLLET KARAR VERDİ
O zaman halkın arasında çarıklı erkan-i harp denilen tipler vardı. Bunlar görmüş, geçirmiş insanlardı. Onlar da danışmanlarım oldular. Bunların en başında Rahmi Rakıcı gelir. İyidere’nin Köşklü köyünden Rize’nin Fener Mahallesi’ne taşınmış, Köyün eski ağasıydı. Arabaya hiç binmez, köyden Rize’ye her zaman yaya gelirdi. Enteresan bir kişilikti, üç oğlu vardı; Rahmi Rakıcı, Kaşif Rakıcı, Avni Rakıcı.
Maksut bey, babamın halasıyla evliydi. Ara sıra gelip bizleri ziyaret ederdi. Ben de Park Otel’den kahvesini söylerdim. Hiç unutmam ortaokul, lise zamanlarımda idi. Maksut Rakıcı, babamla yazıhanede sohbet ediyordu. Babam “Maksut Bey köye gidiyor musun?” diye sordu. “Yok, gitmiyorum” diye keskin bir cevap verdi. “Fikri Efendi, eskiden köye giderdim, Ağa dayı kimi muhtar edelim? diye sorarlardı. Falanca iyi adam derdim, O muhtar seçilirdi. Aradan zaman geçti başladılar,
Ağa dayı, filancayı muhtar edelim mi? diye sormaya. Edin derdim. Aradan bir zaman daha geçti, köye gittim. Ağa dayı filancayı muhtar ettik, ne dersin? diye sordular. Ondan sonra köye hiç gitmedim” dedi.Aslında bizim demokrasimizin bu gün geldiği nokta da bu. Liderler listeyi hazırlıyor, ondan sonra millete ne dersin diye soruyorlar.
RİZE SİYASETİNİN CHURCIL’I RAHMİ RAKICI
Benim siyasete girdiğim dönemde, siyasete kimin gireceğine millet karar veriyordu. Bu nedenle daha çok öğrenmem gereken şey vardı. Bende öğrenmeye çalışıyordum. Maksut Ağa’nın oğlu Rahmi Rakıcı, Rize’de siyasetin ‘Churchill’i diye bilinir. Onun fikrini almadan başlamak olmaz. Bir gün, Fener
Mahallesi’nde, eskiden Zihni Derin Çay Fabrikası olan binanın önündeki kahvede oturduk. Dedim ki; “Rahmi abi, ben seçime girmeyi düşünüyorum. Senden akıl sormaya geldim.” Çay bardağına şeker attı, karıştırıyor. “Ben de senin aday olacağını duyuyorum ama bazı kimseler de istemiyor. İstemeyen, istemesin. Sen 32 yaşına geldin. Niyetin varsa aday ol!” dedi. Rahmi abinin sinyalinden sonra kesin kararımı verdim. Benim girdiğim üç seçimin de mimari Rahmi Rakıcı oldu. Ön seçime bir ay kala aidatımızı yatırdık, aday olduk, çalışmaya başladık. Ben milletvekili adayı olduğum zaman, memurluktan yeni ayrılmıştım. Daha önce partinin örgütleri ile hiç ilişkim yoktu. 1968-69 Rize’de sosyalizasyon uygulaması başlayınca, ben devlet hastanesinden ayrıldım, memurluğum bitti. Ondan sonra siyasilerle ilişkim başladı.
ÖN SEÇİMDE LİSTE BAŞI
SEÇİMDE RİZE MİLLETVEKİLİ
Ön seçim yapıldı. Liste başı oldum. En genç aday bendim ve bu beklenmeyen bir sonuçtu. Bir oy farkı ile eski il başkanımız İhsan Oktay’ı geçen Osman Karaosmanoğlu ikinci, İhsan Oktay üçüncü, Tayyar Tuzcu dördüncü oldu. İhsan Oktay, eski il başkanlığımızı yapmış bir arkadaştı. 1958’lerdeki Hürriyet Partisi’nden CHP’ye geçmişti. CHP, Rize’den üç milletvekili kazanamaz düşüncesi ile yerinden istifa etti. Yerine Selahattin Arıcı’yı getirdik. 12 Ekim 1969 seçiminde, Rize ilinden Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili olarak seçildim ve mazbatamı aldım. Teşekkür için bütün ilçeleri, parti teşkilatlarımı ve esnafı dolaştım. Eşim, İngilizce öğretmeni olarak Rize Kız Enstitüsü’nde görev yapıyordu. Büyük kızım
Sibel 26 aylık, oğlum Fikri 6 aylıktı. Çocuklarımı, eşimi, Rize’de bırakarak Ankara’ya gittim.
KÖYLÜM DENİZ GEZMİŞ
Deniz Gezmiş aslen Rize’nin İkizdere kazasının Cimil-Başköy’den. Yani aynı köylüyüz. Dedeleri 1840’larda Erzurum’a gitmiş. Yalnız onlar değil, o dönemde köy göç veriyor. Birçok aile köyden ayrılıyor, bir kısmı sahile yakın köylere, bir kısmı ise başka şehirlere gidiyor. Gidenlerin arasında benim ailemden de var. Mesela Kumbasarlardan Erzurum’a giden, Bayburt’a giden, Sürmene’ye gidenler var. Sürmene’ye gidenler orada Cimilit köyünü kurmuşlar. İstanbul’a gidenler de var. Bu göçler, 1876’dan sonra okumaya gidenlerin, çalışmaya gidenlerin köyden ayrılması gibi değil tabii. Cimil, Erzurum hududuna yakın, dağlar üzerinde bir kurulmuş bir yerleşim merkezi. Cimil’den Erzurum’a gitmek, Trabzon’a, İstanbul’a gitmekten çok daha kolay. Günümüzde Cimil’de “Gezmişin Çayırı” diye bir mevki var. Deniz’in dedelerinin eski arazisi, hala onların adıyla anılıyor. Köyden yangından kalan birkaç evden birinde aile damgaları bile var. Bu gün Cimil’de bulunan akrabaları Özgen soyadını taşıyorlar. Aile Erzurum-Ilıca’ya yerleşmiş ama Deniz’in arandığı günlerde, emniyet güçleri gelip Cimil-Başköy’de soruşturma yapıyor, akrabaları ile görüşüp, köye gelip gelmediğini kontrol ediyorlar. Rize’nin dört milletvekili vardı. Üçü idam edilsin diye oy verdi. Ben idamlara ret oyu verenlerin içindeydim. Huzuru kalple ret oyu verdim. Vazifemi yaptım, o gün de, bu gün de başım dik, huzur içindeyim.
ÇAYKUR İÇİN YASA TEKLİFİ HAZIRLADIK VE ÇAYKUR’U KURDUK
Gümrük ve Tekel Bakanlığı komisyonunda 4 sene görev yaptım ve CHP grubu adına tüm konuşmaları ben yaptım. 1970’de Trabzon milletvekili Ahmet Şener ile birlikte diğer Karadeniz bölgesi milletvekillerinin hemen hemen tümünün imzasıyla ÇAYKUR yasa teklifini meclise sunduk. 1971’de bu yasa çıktı. Merkezi Rize’de olmak üzere ÇAYKUR Genel Müdürlüğü’nü kurduk. Rize’de bu müdürlüğün bir yeri yoktu. Önce bir yer kiralandı, ondan sonra 1973 Belediye Başkanlığı seçimlerinde, Rize’de aday olmak isteyen İsmail Ömeroğlu’na, seçimi kazandığı takdirde 15 dönüm yeri ücretsiz olarak ÇAYKUR’a vermesi şartı ile destek oldum. İsmail Ömeroğlu seçimi kazandı. 15 dönüm araziyi dönümü 50 TL karşılığında 750 bin lira gibi sembolik bir ücretle ÇAYKUR’a verdi. Rize’de 400 yataklı bir hastaneyi programa aldırdım. 10 sene uğraşıldı yer bulunamadığı için inşa edilemedi. 20 sene sonra ancak asri mezarlığın arkasında bir yer bulundu ve oraya yapıldı. Köy elektriklerini programa alarak köylerimizin % 60’ını elektriğe kavuşturduk. Seçmenlerimizin işlerini parti ayırt etmeden takip ettim. Hastalarımızın şifa bulması için hastanelerde gereken yardımı yaptım. Bunu kapımı çalan her vatandaş için yaptım. Kanunlar üzerine hem şahsım, hem parti adına konuşmalar yaptım. Bazı meselelerde gündem dışı konuşmayla o günkü şartlara göre kendi görüşümü ifade ettim.
Not: Başta Rizelilerin gönlünde ayrı bir yere sahip olan Sami Kumbasar ağabeyime, bu güzel hatıraları mükemmel bir halde kitaplaştıran ve kitaptan alıntılar yapmama müsaade eden Doç. Dr. Mehmet Bilgin ağabeyime teşekkürler…
Fatih Sultan KAR / İST.