Medet Kopuz bizim bölgemizin değerli isimlerinden biridir. Vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Yedi yaşında yetim kalmış, doksan yıllık ömrü hep mücadeleyle geçirmiştir.
Güzel bir vefa çalışması olarak gördüğüm Rize Belediyesi tarafından yayınlanan Zübeyde Beyaztaş tarafından yayına hazırlanan Yaşayan Tarih Söyleşileri kitabında Medet Kopuz amcamıza da yer verilmişti. Okumanız tavsiyesiyle bu güzel söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum..
ÇAY YOKTU KITLIK VARDI
Çocukluk dönemindeki yaşam koşullarınız nasıldı, bize anlatır mısınız?
Medet Kopuz: Biz üç kardeşiz, en küçükleri benim. Veliköy, 1932 doğumluyum. 1939 yılında babam vefat etti. Tabi yetim kaldık, o zamanki şartlar ile şimdiki şartlar aynı değildi. Giyinmek için çarık bile yoktu çarık! Fakat anam, Allah rahmet eylesin, eşsiz bir kadındı. Çayeli’ndendir rahmetli anam. Uğraştı, didindi. Biz de ta çocukluktan beri çalışkan bir ailenin çocuklarıydık. Çalıştık da çalıştık. İlkokula giderken dahi bizim cebimiz parasız değildi. Bu da neden diye sorarsan, 12 yaşında üzüm topladım yumruk ile üzüm! Evvelde bizim çayımız yoktu, arazide ya kara üzüm vardı ya da fındıklık vardı. Bizim köyde Agun’lar (Sülale) vardı, 30 tava pekmez yaparlardı. O zamanlar zirai gelir vardı başka gelir yoktu. İlkokuldan sonra sene 1949, tabi bu zamanlar biraz maceralı geçti. Bize de gurbet yolu göründü. Zonguldak’a gittik. Orada teyzemin oğlu vardı. Hemşinli, onun sayesinde bir işe girdik.
GURBETE ÇIKTIM
Ne işle uğraştınız orada?
Medet Kopuz: Orada Ereğli Kömürler İşletmesi’nin döküm atölyesi vardı. O atölyeye su verirdik. Aşağı yukarı 1 kilometrelik yolda, hayvanların üzerinde tenekelerle içme suyu taşırdık oraya buraya. 14 ay orada çalıştık. Yemek, içmek, elbise, her şey şirketten, maaş da 56 liraydı. 700 lira para biriktirdim. 700 liranın 400 lirasını buraya kadar getirebildik. En büyük ağabeyim eli açık biriydi. 1953’te askere gittim, askerde bölük çavuşu oldum. Ben askerde çavuş olduktan sonra Yüzbaşından aşağı rütbedeki biri gelip de bana ders veremezdi. Mareşal Tito geldi, ben ona bayrak çıkarmışımdır. (Josip Broz Tito, Yugoslav devlet ve siyaset adamıdır. Babası Hırvat, annesi Sloven’dir.) Ürdün Kralı Hüseyin geldi, Allah rahmet eylesin 16 yaşında kral olmuştur kendisi.
Neyse, terhis olup geri döndüm.
GÜNDOĞDU’DA KÜÇÜK BİR DÜKKÂN
Medet Kopuz: Büyük ağabeyim Erzurum’da kavurma yapıyordu. Bizim mesleğimiz kavurmacılık, hayvancılık. Ben İstanbul’da terhis olduktan sonra trenle Erzurum’a geçtim. Yardımcı olduk, kavurma getirdik götürdük. Ortanca ağabeyim de İstanbul Sarayburnu’nda dalgıçlık yapıyordu. Batan bir gemi vardı onu çıkarmaya uğraşıyorlardı. Biz Erzurum’da kavurmayı yaptık ettik sonra geldim baktım ki para yok, pul yok. Ağabeyimin eli açık olduğu için o güne kadar topladığımız, yani askerden önce ve askerden sonra biriktirdiklerimizin hepsini heba etmiş. O günden sonra dalgıçlık yapan ağabeyimle kader birliği yaptık ve Gündoğdu’da küçük bir dükkân açtık. Makine Kimyanın bayiliğini aldım. Aldım derken halen hayâ ederim aslında. İslam’da sen ben diye bir kelime yoktur. Siz, biz var. Ben demek mecburiyetinde kalıyorum işte. Neyse, bayiliği aldık. Bir taraftan da sermayemize göre, Erzurum-Kars-Ardahan’da hayvancılık yapmaya başladık. Makine Kimya’nın bayiliğinden para kazandık, Allah bin bereket versin. Veliköy’de ikamet ederken duyduk ki burada (Gündoğdu) dükkânın olduğu yerler satılığa çıkmış. Kurmay Albay Nejat Karan- Yaşar Karan kardeşlerin bir haftaya kadar geleceklerini duydum. Albay geldi, Allah rahmet eylesin, konuştuk ettik. Şu an oturduğumuz yerden ileriye kadar 6 buçuk dönümü 140 bin liraya aldık, hallettik.
CİMİLDE ÇADIRDA KEÇEDE UYUMAK
1968 yılında bir un fabrikası kurmaya niyetlendik. Ama çok fazla çalıştık. Gece gündüz Erzurum-Sarıkamış- Pasinler’de çalışıp kavurma yaptık. Her fırsatta hatırlatıyorum; çalışmak, çalışmak, çalışmak… Çalışmak, çabalamak her şeyin başında gelir. Bu sayede Anadolu’da bulunma fırsatım çok oldu. Türkiye’de çalışmak için un fabrikası arıyorduk. O zamanların senatörü bizim Vecdi Agun.
Babamın koyun ortağıydı ve birlikte Cimil’de çadırda keçede yatmışlardır. O zaman yatak yorgan ne arar? Onun da Mehmet Güler diye bir arkadaşı vardı, Allah rahmet eylesin, onun vasıtasıyla bir firma ile tanıştık kurucu olmak için. Yalnız bizim paramız yeterli olmadı. Bir dostumuz bizi İstanbul’da “Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası” diye Amerika ortaklı bir bankaya yönlendirdi. Türkiye’de tek şubesi İstanbul’da var, Ankara’da bile şubesi yok! Oraya bir dosya tertipleyip göndereceğiz ama 68 senelerinde dosyada ne olabilir ki? Biz inşaata başlamışız ama ne inşaat projesi var ne elektrik projesi ne de başka bir şey… Bir senede bu dosyayı tamamladık ve bankaya gönderdik. Türkiye’nin neresinde başarılı bir eleman varsa o bankaya almışlardı. Bizim Rizeli Sargın’lardan bir kız vardı, adı Sevim, dosyalarımızla çok ilgilenmişti sağ olsun. Yine hatırlatmadan geçemeyeceğim, dürüstlük ve doğruluk başarıda en büyük etkendir.
NE BADİRELER ATLATTIK
Bizim o zamanlar yaş müsait değil ve tahsil yok, ne var ise onu konuşuyoruz. Ama tabii ki hiç ileri geri konuşmuşluğumuz, toplum içerisinde bacak bacak üstüne atmışlığımız da olmamıştır. Banka elemanları da süper çalışıyor. Sen konuşurken ağzından çıkanları daha söz bitmeden anlıyor. Allah razı olsun onlardan, Rize’den turist çayı ikramı yaptım ben de onlara. Bu kredinin çıkması olayında birçok engellerle karşılaştık. İstanbul’da İtalyan Vavakoç adında bir Türkiye mübeşşiri vardı. Bu bizim dosyamızın normal gittiğini öğrenip bize bir teklif gönderdi ortaklarıyla beraber. “1 milyon krediyi onaylarız ama bize 100 TL verirseniz.” dedi. 100 TL o zamanlar büyük para! Paramız da yok, ben vermeyelim diyorum ortağım verelim diyor. Neyse Vavakoç’un yazıhanesine gittik. İstanbul Perşembe Pazarının oradaki binada 4. Katta bizi bekliyor. Ben Vavakoç’un arkadaşını öne almaya çalışıyorum ki kendi ortağıma işaret vereyim ama o da bilerek geçmiyor, bizi yalnız bırakmıyor. Neyse çıktık yukarıya, Vavakoç bizi bekliyor. “Ben bu akşam Adana’ya gideceğim de siz evet derseniz gitmeyeceğim” dedi. Büyük üçkâğıtçıydı! “Sen Adana’ya, yoluna devam et de işinden geri kalma, ben dosyamı yarın bir incelettireceğim, ondan sonra sana cevap veririm” dedim. Yani orada yok dedik çıktık. Aradan bir hafta geçti, bize Türkiye Sanayi Kalkınma Bankasından yazı geldi: “1 milyon
200 TL krediniz çıkmıştır, gelip işlemlerinizi yapın” diye. O 100 TL’yi vermedik İtalyan’a. Başka bir gün Perşembe Pazarında gördüm ve dedim ki; “Üçkâğıtçı Vavakoç ne haber?” hemen yolunu değiştirip geri döndü. Demem o ki; çok badireler atlatarak bu zamanlara geldik ama doğruluktan, dürüstlükten öteye hiçbir yol yoktur!
KARALASTİK YOKTU ÇARIK GİYERDİK
Geçmişten günümüze kadar Rize insanı neler çekti?
Medet Kopuz: Benim bunu size anlatmaya ne bilgim yeter ne kudretim! Elimden geldiğince aktarmaya çalışayım. Veliköy’den Gündoğdu’ya araba yolu olmadığı için 15 sene boyunca yaya gidip geldik ve dükkâncık yaptık. Kara lastik bile yoktu, çarık giyinirdik. Kara lastik sonradan çıktı. Şimdiyi geçmişle kıyaslarsak tarifi mümkün olmaz. Bugünkü sahil yolumuzda helikopter iniyor kalkıyor ki yakında uçak bile inip kalkacak, inanıyorum. Sebep olanlardan, taş koyanlardan, emeği geçenlerden Allah razı olsun. Buradan Çayeli’ne veya Hopa’ya, hiç frene basmadan gidiyorum. Trabzon’dan Hopa’ya kadar olan sahil yolunun bir namı vardır. Çünkü orada çay bitkisi var ve yazın da yeşillik kışın da yeşillik. Bir tarafı deniz bir tarafı yeşillik, böyle bir yol Avrupa’da bile yok!
ÇAYELİ’NDEN PAZAR’A ÜÇ SAATTE GİDERDİK
Evet, kıymetli bir şehre sahip Rizeliler. Taşına toprağına biraz emek harcayınca karşılığını fazlasıyla alıyor. Mesela çay…
Medet Kopuz: Çaydan evvel fındık vardı. Ben çok fındık toplamışımdır. Fındık, üzüm, mandalina… Aslında çalışan insana ne üzüm ne fındık ne de çay lazımdır. Çalışan adam ekmeğini her türlü kazanır. Bahçeme bir şeyler yaptıracağım, 150 TL yevmiyeye çalışan adam yok! Bu varlık, zenginlik değil midir?
Rize’den gaz yüklerdim tenekelerle, Ardahan’a götürürdüm. Çayeli’nden Pazar’a 3 saate giderdik. Şimdi ise 15 dk. Bu konuda ne kadar konuşulsa azdır. Allah’a şükür etmek ve çok çalışmak lazımdır. Çocuğuna alın terinle bakacaksın, gerisi vallahi de billahi de boştur.
NESLİMİZ GİTTİKÇE DEĞİŞTİ
Aile bağlarınız, evliliğiniz, ailede kadın ve erkeğin rolü hakkında neler söylemek istersiniz?
Medet Kopuz: Çok derin bir mevzu..! Peygamber Efendimizin bile evlilikle ilgili hadisleri vardır. Bunlar önemli konulardır. Evlenecek olduğunuz zaman çok araştırın hatta nefesini bile koklatın derler. Biz ailemize bağlı, daha doğrusu babamız olmadığı için anamıza bağlı insanlardık. Anne baba ne derse onlara riayet etmeye mecburuz. Ana babasının duasını almadan, ana babasını kaybedene acırım ben! Cenab-ı Hak anaya öyle bir isim vermiş ki yer gök arasında bir benzeri daha yoktur. Askerden sonra evim, malım olmadığı için çalışıp sermaye biriktirmek için evliliği ikinci plana attım. Askerlikten sonra dükkândı, bayilikti derken suyu kanala koyduk. Suyu kanala koydun mu o su zaten kendiliğinden akar gider. Eşim, babamın kız kardeşinin torunu oluyor. Büyüklerim, annem, ağabeyim falan görüp söylediler ben de tamam deyince oldu. Bugünkü medeni kanunlar ana babaya pek işi bırakmıyor. Hatta günümüzde mahkeme tek celsede boşuyor. Asıl okulda iş bitiyor. Biz dışarıya kız vermez, dışarıdan da almazdık. Çocuklar okumaya başladıktan sonra neslimiz gittikçe değişmeye başladı. Bizim sözümüz geçersiz oldu. “Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır.” Asaletli bir genç ana babayı atmaz, atamaz, onun sözünü kırmaz. Ana baba evladına hiçbir zaman yanlış yol göstermez.
AYAĞINIZI YORGANINIZA GÖRE UZATIN
Gençlere bir nasihatiniz var mı? Son olarak neler söylemek istersiniz?
Medet Kopuz: Bu yaşıma kadar ne sigara kullandım ne de alkol kullandım. Bu yaşa kadar sağlıklı gelmemin en büyük sebebi budur. Hep gıdalı yiyecekler yedim, iyi beslendim. Param varsa bir şeyin iyisini alırım yoksa almam. Kredi kartı da kullanmam, cebimde bir iki arkadaşımın karnını doyuracak kadar param varsa ne yapayım kredi kartını? İşini bilmeyenin sonu, atalarımızın dediği gibi, ayağı yorganın dışında kalır. Gençlere tavsiyem anne babaya saygılı olmalılar. Anne babaya riayet edilirse işleri yolunda gider. Lafla peynir gemisi yürümez. Allah herkese hayırlı evlat nasip etsin. Milletimiz, memleketimiz, devletimiz için doğru dürüst çalışanları Allah sonuna kadar payidar etsin.
Fatih Sultan KAR / İST.