Bir bebek neden 9 aydan sonra doğuyor?
Bebek, haşa 1 günde anne karnından çıkamaz mıydı? Buradaki hikmet nedir? Bebeğin doğmasına kadar 3 evre var anne karnından çıkmasına kadar. Peki Allah bebeği kaç günde yaratıyor? Allah bebeği 9 ay boyunca mı yaratıyor? 9 aydaki hikmet nedir? Mesela yumurtadan çıkan bir canlı içinde geçerli bir yılan yumurtadan direk 1 günde çıkamaz mı? Veya sperm ve yumurta birleşir birleşmez bebek meydana gelip hemen anne karnından çıkamaz mı? Allah'ın sonsuz gücü ve kudreti var haşa Allah o an izin verse bebek 1 saniyede de olamaz mı? Bu sürelerdeki anlam nedir nasıl anlamalıyız? Neden 9 ay da 1 saniye değil mesela. Farklı bir süre olsa atıyorum 1 saat olsa bu sefer neden 1 saat diye sorabilirdim orası da ayrı bir mesele. Bu soru aklıma takıldı biraz yanlış bir üslup kullandım belki daha nasıl açıklayacağımı bilemedim. Umarım küfre düşmemişimdir.
Değerli kardeşimiz,
Allah hakimdir, abes, faydasız, hikmetsiz ve maslahatsız iş yapmaz, Yarattığı her şeyde nice hikmetler saklıdır. Bir şeyi nasıl ne şeklide ne zaman hangi durumda yaratmışsa, onun olması gereken en güzel hali odur, bu dünyada ondan daha güzeli daha iyisi olmaz.
Örneğin kadın hamile kaldığı gün doğum olsaydı, çocuk doğduğu gün akıl baliğ yaşına gelseydi, birkaç gün sonra da askerlik yaşına erseydi, dünya şartlarında hikmete uygun olmazdı.
Demek ki, Allah’ın hakim isminin gereği olarak her şey yerli yerinde yaratılmaktadır, bebeğin anne rahminde ortalama dokuz ay gibi bir zamanda yaratılması da bu sonsuz ve sayısız denecek hikmetlerdendir.
Yaratmada Allah’ın üç sıfatı var: İlim, İrade ve Kudret.
İnsanlarda cüzi olan bu sıfatlar Allah’ta sonsuzdur. Allah bir şeyi yaratmayı istediğinde ilmiyle kudretiyle bunu yaratır. İstese anında olur istese bir kurala bağlı olarak yaratır. İmtihan sırrı gereği olarak Allah, dünyada mahlukatı yaratmayı bir kanuna bağlamış buna sünnetullah (Allah’ın evrende koyduğu kanunlar) denir. Allah çocuğun yaratılmasını da bir kanuna bağlamıştır. Akla da kanun sahibini düşünüp bulması için kapı açmaktadır ki insan kendi hür iradesiyle düşünüp Allah’ı bilsin ve tanısın.
Eğer Allah çocuğu bir anda yaratsaydı herkes düşünmeden Allaha inanacaktı. Yanı imtihan olmayacaktı, bu sınavda cevap kağıdını vermek gibi olacaktı ve herkes eşit olacaktı. Yanı herkes mecburen inanacaktı. İyi ile kötü, inananla inanmayan eşit düzeyde olacaktı.
Diğer bir ifadeyle Hz. Ebu Bekir ile Ebu Cehil aynı kefede olacaktı. Onları ayrıştıran işte bu sınavdır. Allah yarattığı her şeyde akla kapı açar ama aklın iradesini de elinden almaz.
Allah Dünyada zaman zaman peygamberler eliyle kanunlar üstü şeyler yaptırmıştır, ölüleri diriltmek, cansız varlıkları konuşturmak gibi, bunlara mucize denmektedir. Bu da yer, zaman ve ihtiyaca göre olmuştur. Bu gibi olağan üstü durumlar veli dediğimiz Allah’ın dostlarında da görülmektedir ki buna da keramet denmektedir.
Bunların dışında şu evrende meydana gelen bütün olaylar İlahi kanunlar çerçevesinde ve sebeplere bağlı olarak olmaktadır. Çünkü dünya sebepler yeridir. Ahiret ise kudret yeridir, Orada her şey Allah’ın ol demesiyle olur. Hiçbir sebep ve kanun yok, Allah sebepsiz kanunsuz doğrudan yaratır. Çünkü Ahirette imtihan yok. İmtihanların sonucu var. Dünyada kim ne yaptıysa onun karşılığını iyilik veya kötülük olarak görecektir.
Çocuğun 9 ayda yaradılışının tamamlanmasına bu açıdan bakmak lazım. Yani imtihan sırı çerçevesinde bakılmalı. Bu vesileyle insanlar, akıl, fikir ve hür iradeleriyle bu yaradılış ve safhasını düşünüp Allah’ın tasarrufunu, ilmini, iradesi ve kudretini bilir, Onu tanır ve Ona iman eder.
Allah’ın bütün sıfatları mutlak olduğundan, bütün icraatı, bütün tasarrufu da mutlaktır, yani O’nun icraatını kayıtlayacak bir şey yoktur. Bu kudret mutlak olsa da, her mahlukun mahiyetine göre iş görmektedir.
Demek ki, Allah’ın kudreti sonsuz ve mutlak olmakla birlikte, hikmeti bu kudreti kayıtlar, her şeyin her şeyini gören Cenab-ı Hakk, “hikmet-i basiresiyle” kudretin icraatına en faydalı bir şekilde yön verir.
Mesela, Cenab-ı Hak, insanın boyunu sonsuz uzunlukta yaratabilirdi, ama hikmeti o kudreti sınırlamış ve bildiğimiz şu insan boyu ortaya çıkmıştır. Boyumuz bundan yüz kat daha fazla olsaydı, midemiz, rızkımız, oturduğumuz mekânlar da ona göre büyüyecekti.
Kudreti her şeyi ihata etmiş ama, “hikmet-i basiresiyle,” bilerek ve görerek, her varlığın mahiyetine göre bir vücut veriyor. Ona göre bir kuvvet veriyor, boy veriyor.
Dünya hikmet dünyasıdır, ahirette ise kudret daha hakimdir. Her iki alemde de “kudretin faaliyeti hikmet üzere” olacaktır. Şu var ki, bu dünyada İlâhî hikmet eşyanın zaman içinde kademeli olarak yaratılmasını gerektiriyor, Ahirette ise, aynı hikmet, eşyanın bir anda, zamansız yaratılmasını gerektiriyor.
Bu dünya hikmet dünyası olduğu için insan ana rahminde dokuz ayda yaratılıyor, dünyaya geldikten sonra da bebeklik, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık safhalarından geçiyor. Böyle olmayıp da bedeni bir anda kırk yaş büyüklüğünde yaratılsaydı, ruhu henüz hiçbir şey bilmediğinden, “kırk yaşında bir bebek” gibi olacaktı. Böyle olması hikmete uygun düşmediğinden, bütün bu safhaları zaman içinde kademeli olarak geçiyor.
Dünyada gerekli olan bu kademeli yaratılışa ahirette gerek yok. Zira, ruh burada öğreneceğini öğrenmiş olarak o aleme göçecek. O âlemde bedenin bir anda yaratılması hikmete uygun düşecek ve ahirette her şey adeta zamansız olarak yaratılacak.
Meyve için bahar beklenmeyecek. Daldan koparılan meyve daha ağza alınmadan yerine yenisi yaratılacak. Yolculuk için vesaite ve uzun süre yol almaya ihtiyaç olmayacak, dilenen yerde anında hazır bulunulacak. Bir yere gitmek başka yere gitmeye, bir sohbeti dinlemek bir başkasını dinlemeye mani olmayacak.
Ahiret yurdu, en güzel ifadesini, Allah Resulünün (asm.) “Ne göz görmüş, ne kulak işitmiş ne de beşerin kalbine, hatırına gelmiş.” hadis-i şerifinde buluyor. Bu hikmet aleminde, o kudret alemini anlamamızın mümkün olmadığı en veciz bir şekilde ders verilmiş oluyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet