Tarih: 04.02.2016 11:30
Bildiklerimizi yeniden hatırlatan kitap
Yeni Asya Gazetesi köşe yazarı ve “Herkesin Bildiği Şeyler” adlı kitabın yazarı Faruk Çakır ile yeni yazdığı kitabı hakkında Mustafa Sait Önal görüştü.
Faruk Çakır 1965 yılında Rize’nin Çayeli ilçesinde doğdu. Yayıncılık dünyasına, Can Kardeş ve Köprü dergilerinde başlayarak daha sonrasında da Yeni Asya Gazetesi’nde muhabirlik, haber müdürlüğü ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Şu an hâlâ Yeni Asya’da köşe yazısı yazmayı sürdüren Çakır’ın, “Herkesin Bildiği Şeyler” adlı kitabı yayınlandı. Çakır, kitabında Türkiye’de medyanın insanlar üzerindeki etkisi, toplumun ahlâkî noktadan bozulması ve müstehcenlik gibi “Herkesin Bildiği Şeyler”i anlatıyor. Okuyucuya “bildiğimiz” gerçekleri bir kez daha hatırlatan Çakır, hadiselerin fıtrat dini İslâmı tasdik edici yönde geliştiğinin de altını çiziyor. Kitabın hikâyesi kısaca böyle.
Kitabınızı hazırlama sürecinden bahseder misiniz?
“Herkesin Bildiği Şeyler” adlı kitabımızın hazırlanma hikâyesi şöyle oldu: Geçen yıllarda Ankara’da bir seminere dâvet edilmiştim. Eğitim, televizyon, medya, müstehcenlik gibi konulardaki seminerin notları daha sonra gazetemizde haber olarak genişçe yayınlandı. Yeni Asya Neşriyat’ın o günkü yetkililerinden muhterem Ali Toker Ağabey, seminer notlarını beğendiğini ve bu notları genişleterek bir kitap çalışması haline getirmeyi teklif etti. Bu tekliften yola çıkarak seminer konusu olan yazılarımızı derleyip düzenleyerek bir dosya haline getirdik ve yayınevine teslim ettik. Gerekli tetkikler yapılarak neticede kitap olarak yayınlandı.
Kitabınıza koyduğunuz “Herkesin Bildiği Şeyler” ismini nasıl seçtiniz? Bu başlıktan beklentiniz neydi?
Tabiî ki kitapların muhtevası kadar isimleri de önemli. İşin doğrusu kitapta farklı konular olduğu için hepsini anlatabilecek bir isim bulmakta epey zorlandık. Hatta, yayınevinden arkadaşlar muhtemel isimler için bir liste yaptı. Belki de 20’ye yakın isim teklifi vardı. Hangi ismi seçmek istesek, kitabın bir yönü eksik kalıyordu. Ayrıca, çok iddialı isimleri de tercih etmek istemedik. Çünkü biz de bir okuyucuyuz ve zaman zaman kitap isimleriyle muhtevanın örtüşmediğine şahit oluyoruz. Böyle durumlar okuyucu açısından sıkıntılı oluyor. Bu bakımdan, kitaba “Herkesin Bildiği Şeyler”i isim olarak teklif ettik. Önce itiraz edildi, ama sonunda kabul gördü ve kitap bu isimle neşredildi.
Uzun yıllardan beri gazetecilik yapıyorsunuz. Türkiye’de basın özgürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Basın özgürlüğü meselesi ‘basın’ tarihi kadar eskidir ve tartışmalıdır.
Kanaatimce ölçü, Bediüzzaman’ın şu ifadeleri olmalıdır: “Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafane çıkmalı.”
Edipler, bilmana gazeteciler edepli olursa ve hakikati arama gayreti olursa meseleler hallolur. Bir gazeteci olarak ‘insafsız gazeteciler’den biz de şikâyetçiyiz. Ancak siyasetçiler ve idareciler çok daha müsamahalı olmalı ve ‘kavga’ etmemeli. Ekonomik ve siyasî sebeplerle gazetecilerin baskı görmesi, işsiz kalması, iktidarın bir baskı aracı olarak kullanılması son tahlilde iktidarlara zarar verir.
Yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “İstibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım” diyebilmeliyiz.
Kitabınızda toplumsal ahlâkı bozan unsurlardan bahsediyorsunuz. Sizce toplumsal ahlâkı toparlayacak olan nedir?
En başta ferdin ve dolayısıyla toplumun ahlâkını bozan şeyler bellidir. Ancak bu tehlikeler bertaraf edilebilmiş değil. Yakın zamana kadar en tehlikeli vasıta televizyondu, şimdilerde internet ve sosyal medya çok daha tahripkâr oldu. Müstehcenlik; dört bir koldan aileyi ve toplumu tehdit ediyor. Ne yazık ki mütedeyyin camia, müstehcenlik konusunda eski hassasiyete sahip değil. Geçen yıllarda çoğu mütedeyyin eve giremeyen bazı müstehcen gazeteler, siyasî tarafgirlik sebebiyle artık bu evlere girebiliyor. Gövdenin içine giren kurt gibi. Bu tehlikelere karşı uyanık olmak durumundayız. Dört koldan hücum eden ‘düşman’lara karşı duâya sığınmak ve birbirimizi iyiliklerde teşvik etmek lâzım. Unutmayalım ki, başkalarının hataları bize mazeret olamaz. Bu anlamda ahlâk zaafını toparlayacak şey, kalplere hitap edebilen bir eğitim sistemiyle mümkün olabilir. Bunu yapmak kolay değil, ama başka çere de yoktur.
Okuyucularımız için belirtmek istediğiniz bir şey var mı?
Yeni Asya okuyucularının duâsına muhtaç olduğumuzu ve onların duâlarıyla yolumuza devam edebildiğimizin farkındayız. Bu sebeple daima duâlarını beklediğimizi ifade etmek isterim.
Ayrıca; kitaba ‘herkesin beğendiği bir kapak’ tasarlayan Murat Sayan’a ve kitabın okuyucuya ulaşmasına vesile olan çalışma arkadaşlarıma ve ağabeylerime teşekkürlerimi sunuyorum.
Mustafa Sait Önal / Yeni Asya
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —