1886 yılında Rize’nin Güneysu (Potomya) ilçesinin Yeşilköy (Pilihoz) Köyü’nde dünyaya geldi. Babası Molla Bilal Efendi, annesi Rabia Hanım’dır. Henüz dokuz yaşlarında iken 1895 yılında onay gibi kısa bir süre içerisinde hafızlığını tamamladı.
MÜDERİSLİK SINAVINDA BİRİNCİ OLDU
Yeşilköy (Pilihoz) Medresesi’nde Ağrılımoğlu Mustafa Efendi’den ve Ortaköy’lü (Setoz) Hacı Mehmet Efendi’den ve oğlu müderris Tahir Efendi’den sarf-nahif, İslami ilimler dersleri aldı. 1909 yılında İstanbul’a giderek Fatih Medresesi’nde öğrenimini tamamlayarak Rizeli Muharrem Efendi’den icazet aldı. 1911 yılında aynı medresede ders verdi. Birinci Dünya Savası çıkınca 1915 yılında Erzincan İhtiyat Zabit Mektebi’nde askere alındı. Ömer Efendi’den de Arapça ve Farsça dersleri okudu. Tahsilinin sonunda müderris olabilmek için katıldığı sınavda üstün başarı göstererek birinci oldu.
DERVİŞMEŞREP BİR KİŞİLİK
Ders okutma hakkını kazandı. Muğlak ve çok yönlü fetvalara verdiği kısa cevaplardan sonra meseleyi açarak ilgili alanlara götürmek suretiyle fetvaları bir bakıma fıkıh ve fıkıh usulü dersine dönüştüren muttaki ve dervişmeşrep kişiliğiyle tanındı.1924-25 yıllarında Rize İmam Hatip Mektebi’nde muallim olarak ders okuttu. Bayezid Camii dersiamı iken medreselerin 1924’te kapatılması üzerine emekliye ayrıldı.
DEMİRCİLİK YAPTI
Köyüne dönerek daha çok aile mesleği olan demircilik işleri ile uğraştı. 1920-1930 yıllarının zor koşullarında sıkı göz takibinden kurtulmak ve suçlamalardan uzak kalabilmek için demirciliği bir gizlenme ve izini kaybettirme aracı olarak kullandı. Yeşilköy Camii’nde (Pilihoz) fahri olarak vaizlik, imam-hatiplik yaptı. Rize Merkez’e inerek demircilik sanatı ile uğraşmaya devam etti.16 Şubat 1951 tarihinde Rize Müftüsü olarak tayin edildi. Müftü olarak görevli iken 1963-66 yılları arasında Kazdal Camii’nde üst düzey Arapça dersleri verdi. Bu derslere, Kambozlu Muhsin Solak, Zavendikli Mustafa Yıldız ve Çayelili Nevzat Sağlam hocalar hiç aksatmadan düzenli olarak katılmışlardır.1967 yılında hac ibadetini yaptı. Halk tarafından ayaklı kütüphane olarak bilinirdi.3 Şubat 1969 Pazartesi günü sabah namazı vakti saat 05.45’te son nefesini vererek emaneti sahibine teslim etti. Havva Hanım’la evli olup, dördü erkek beşi kız olmak üzere dokuz evladı vardır.
CENAZESİNDE BÜYÜK BİR HÜZÜN VARDI
Cenazesi 4 Şubat 1969 Salı günü Rize merkezdeki Orta Cami’ye getirildi. Görülmemiş bir kalabalık vardı. Talebelerinden Nevzat Sağlam Hoca naaşı başında bir konuşma yaptı. Cenaze namazı ise bir başka talebesi olan Zavendikli Mustafa Yıldız Hoca tarafından kıldırıldı. O gün Rize sokakları Hocaefendi’nin büyük ve sonsuz yolculuğunun hüznüne katılırcasına tam bir sessizliğe bürünmüştü. Talebelerinin, dost ve sevenlerinin elleri üzerinde naaşı, doğduğu yer olan köyüne (Yeşilköy) götürülerek aile mezarlığına defnedildi.
TANIDIĞIM İLK BÜYÜK HOCA
Prof. Dr. İsmail Kara tarafından kaleme alınan ve Dergah Yayınları Anadolu Kitaplığı serisinden çıkan
“Rize Müftülerinden Yusuf Karali” isimli kitap hakkında bilgi edinilebilecek en güzel kaynaktır. Prof. Dr. İsmail Kara kitabın girişinde İlk İntibalar başlığı altında şu bilgilere yer vermiştir: Yüzünü ilk defa 16 Ekim 1967'de gördüm. Tanıdığım ilk büyük hoca. O sene bir ay gecikme ile kapılarını ilk defa tedrisata açan, benim de 32 numara ile ilk talebelerinden olduğum Rize İmam-Hatip Okulu'nun açılış töreninde müftü efendi de vardı. Bir katı zar zor tamamlanabilmiş bir bina, bahçesi inşaat alanı, etrafı sebze ve meyve bahçeleri; siyah üzüm asmaları, mandalina, Rize armutu, incir, lahana, mısır... Ve hayli hareketli bir kalabalık... Valinin arabasıyla gelmişti (vali başta olmak üzere askerî ve mülkî erkânın, arabasının kapısını açmak, önünde eğilmek dahil hocaya ziyadesiyle hürmet gösterdiklerini sonradan öğrenecek ve gözlerimle görecektim).Protokol konuşmaları sırasında onu da kürsüye davet ettiler. Nisbeten uzun boylu, zayıf, ihtiyarlıktan kamburu hafifçe çıkmış, kırçıl sakallı, beyaz gömleğinin üst düğmesi ilikli, o sıralar şehirli hocaların genellikle giydiği nerede ise dize kadar inen hayli uzun ceket, yüzünde ızdıraba benzer hafif bir tebessüm...
YUSUF HOCA DEMEK BU ZAT
Kısık sesiyle çok kısa bir konuşmadan sonra ellerini kaldırdı ve uzunca sayılabilecek bir duada bulundu. Neler söyledi, kimlere dua etti hatırlamıyorum. Kelimelerden çok Yusuf Hoca'nın bizzat kendisi beni ilgilendiriyor olmalıydı. Köyden şehire babamla gelmiştik, o da açılış töreninde idi. İyice yaşlanmış hocasını bir ibadet vecdiyle ve can kulağıyla dinliyordu. Dualarına hevesle ve içtenlikle "âmin" dediğini de hatırlıyorum. (Sonradan babamın anlattığına göre konuşmasında, ilmin faziletinden, dini ilimlerin ehemmiyetinden, Tevhid-i Tedrisat Kanunu akabinde, biri de Rize'de açılan İmam Hatip Mektepleri'nden, bu okuldaki kendi hocalık tecrübelerinden bahsetmiş).
SON YOLCULUĞU
Rize'de bir buçuk sene süren talebelik yıllarımda kendilerine çokça tesadüf ettim. Bazen sokakta asasına kuvvet vermiş yere bakarak yürürken, bazen merhum Akif Alemdar'ın mağazasında, bazen Cumaları vaaz verdiği Kazdal Camii'nde, bir defasında bayram ziyareti için babamla birlikte gittiğimiz mütevazı evinde. Ve nihayet bütün Rize'yi derin bir hüzne ve sessizliğe boğan son yolculuğunda. Sayelerinde ilmin nasıl tevazua dönüştüğüne erken şahit oldum, "karıncaezmez" tabirini bir nebze de olsa farkettim. Yusuf Hoca'nın evinde, müftülükte ve uğrayıp çay içtiği çok az sayıda mağazalardaki meclisleri, etrafındaki insanların ilgi, bilgi ve seviyelerine uygun ilmi sohbetlere dönüşürdü. Siyasetten hoşlanmaz, farklı cemaatlere mensup hocaların aleni olarak çekiştirilmesinden haz etmezdi.
Fatih Sultan KAR / İST.