YUNUS EMRE’DEN BUGÜNÜN YÖNETİCİLERİNE VE ÖNCÜLERİNE MESAJLAR!
Yedi yüz yıl öncesinden bugünleri gören bir kalp gözü.. Kendi yorumumuzu en sona bırakarak, sizleri, Yunus Emre’mizin ibretli ve uyarıcı şiiriyle baş başa bırakalım. (Şiiri günümüz Türkçesiyle yorumlayan, Mescid-i Nebevînin hattatlarından muhterem Ali Hüsrevoğlu beyefendi.)
İşidün hey ulular ahir zaman olısar Sağ müslüman seyrekdür ol da gümân olısar..
(Ey büyükler, ey toplumun önünde yürüyenler, dinleyin! Dünyanın sonu yaklaştığında sağlam müslümana rastlamak zordur. Çünkü seyrektir. Sağlam görünenlerin çoğundan insan şüphe eder. Bunun sebebi de şudur:)
Danişmend okur tutmaz, derviş yolun gözetmez.
Bu halk öğüd işitmez, sağır heman olısar..
(Âlimler okurlar, tatbik etmezler. Halka anlattıklarıyla kendi yaşayışları arasında ilgi yoktur. Derviş de tuttuğu yolda gitmez. Bu halka da istediğin kadar öğüt ver, kulakları sağırdır. Ha duvara söylemişsin ha onlara söylemişsin fark etmez.)
Gitdi beyler mürveti, binmişler birer atı
Yediği yoksul eti, içtiği kan olısar..
(Milletlerini yücelten, ötelere ve ötelerin ötelerine götüren büyüklerin devri geçmiştir. Şimdikiler sahte bir ata binmişler adamlık taslamaktadırlar. Bunların yediği yoksul eti, içtiği kandır. Çünkü birçoğu devlet malı deniz, yemeyen domuz diye inanmaktadır.)
Yani er kopdı erden, elin çekmez murdardan!
Deccal kopısar yerden, onlar uyan olısar..
(Bunların mânâsı şudur ki, adam zannettiklerine adam diyebilmen çok güçtür. Çünkü bunlar murdardan ellerini çekmezler. Böyle olunca bunlara göre bir baş lazımdır, o da Deccal'dır. O çıktığı zaman ardından gidecek birçok kimse vardır. Yolunu takib edecek, izinden gideceklerdir.)
Birbirine yanu yana, itdiğin kalur sana..
Yarın mahşer gününde cümle ayan olısar
(Birbiri ardına ettiğin kötülükler, senin bu dünyadan nasibin olur. Fakat bunların gerçekte neler olduklarını, mahşer gününde seni ayakları altına alıp çiğnedikleri zaman anlarsın.)
Ey Yunus imdi senün ışkıla geçsün günün
Sevdüğün kişi senun canına can olısar..
(Öyleyse ey Yunus, sen bunları bırak, Allah ile olmaya bak. Çünkü senin sevdiğin O’dur ki, canına can olacaktır.)
***
Hak aşığı velî bir kulun, yedi yüz yıl öncesinden ahirzamana bakması, bugünleri görmesi çok da garipsenecek bir hâdise değildir. Bu gerçekleri görmek ve derketmek, insan olan her insana açıktır. Yeter ki hakikî iman olsun, yeter ki kalp gözü açık olsun. Ve artık, Kur’an’ın yüzden ziyade tılsımlarını hal ve keşfeden Risale-i Nurlar da elimizdedir.
***
Asırlar önce dünyaya ayak basıp, bereketli ve uzun bir ömrün semerelerini istikbâle havale ederek, dünyadan ayrılan Yunus Emre’miz, uzaklara ve uzaklık kavramına meydan okurcasına hep yakınımızda olmuştur. Onun sıcak nefesiyle gönüllerimiz ısınmış, mazhar olduğu mâneviyat feyziyle feyizyab olmuşuzdur. Yedi yüz yıl önce aramızdan ayrılmasına rağmen, onu hep aramızda ve yanımızda hissetmişiz. Demek ki, manevîyatla en uzaklar yakın olurken, manevîyatsızlıkla en yakınlar da uzaklaşabiliyor. Yakınlıklar, uzaklığa dönüşebiliyor.
“Ölüm” ise; iman, Kur’an ve ahiret ehli olanlara, hakikî mânada bir ayrılık sebebi değildir. Biribirlerini Allah için seven mü’minler arasında ölümle yaşanan ayrılık; zahirîdir, geçicidir. Asıl karanlıklı ve korkunç uzaklık, Allah’tan (c.c.) ve manevîyattan uzaklıktır. Bundandır ki kâfir, uzaklıklığın ve ayrılığın her çeşidini, hayatının her safhasında bütün hücrelerinde hisseder. Kurtuluşu da gaflette, düşünmemekte ve sarhoşlukta arar.
Ve maalesef; İslam ve iman ehli olanlar da, dünyaya dalmaları, günübirlik siyasetlere kapılmaları, nefis ve şeytanın hilelerine aldanmaları nisbetinde bu ayrılık ve iftirak azabını yüreklerinde hissederler. Keşmekeş içinde yaşarlar. Müslüman oldukları halde, -maazallah- kâfire ait bazı sıfatlara pervasızca müşteri olabilirler. Yalan gibi, hile gibi, vesaire...
Acaba, kalplerinde iman nurunu taşıyanlar, biribirlerini Allah için sevmeğe muhtaç ve mecbur olanlar; dünyevî ikbal, siyaset ve menfaat uğruna biribirlerine hasmane tavırlar almaları karşısında, titreyerek yeniden kendilerine gelebilecekler mi? Yeniden iman tazelercesine Rabb-ül Âlemine yönelip istiğfar ederek, mü’minliklerinden ve müslümanlıklarından ve müslüman milletten özür dilemek ferasetini gösterebilecekler midir? Yunus’un yedi yüz yıl öncesinden, ama çok yakından gelen bu sesine kulak verebilecekler midir?
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım..
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz..
--------------------------------------------------------------------
Not: Şu “biribirlerine” ifadesini kullanmak, neredeyse artık “haksızlık” sayılacak. Zira devlet ve siyaset gücünü elinde tutan taraf sürekli saldırırken ve ağır hakaretler ederken, diğer kesim savunmada kalıyor ve hizmetlerini nazara vermekle yetiniyor. Yanılıyor muyum? M.Y.