Zirvede tutunanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
İşin doğrusu önümüzdeki seçim süreçlerinde ülkenin çeşitli kaos ortamlarına çekileceğine dair hissiyatım çok kuvvetliydi. Çünkü 12 yıldır iktidardarı alternatifsiz elinde tutan AK Parti şaka maka 2071'e doğru yol almaya başlamıştı. Bir şekilde bu gidişatı akamete uğratmak gerekirdi. Gezi olayları bu maksatla başlamamış olsa da öteden beri fırsat bekleyen kimi odaklar hesaplı hesapsız bir heyecana tutunup acaba diyerekten sokağa döküldüler, hatta iktidarın sonunun geldiğine inanıp kendilerini ifşa ettiler.
Başbakan ajandasına her daim iltifat eden bir karaktere sahip olduğundan o günlerden bu güne savunmada kalmak yerine belli odakları karşısına almaktan çekinmedi. Hatta bir dönem müttefiki gibi görünen cemaat de Gezi olaylarında kötü not almıştı ve bu not o ajandada kayıtlıydı. Son dönemlerde yaşanan güç kavgasında da bu parantez vardı.
Emre Uslu'nun tiwiti, Hakan Şükür'ün istifası, Hüseyin Gülerce'nin şantaj kokan mesajına rağmen son operasyonun cemaat kontrolünde bir teşebbüs olduğuna inanmıyorum ama bu operasyondan AK Parti'nin derin bir yara almasından büyük bir memnuniyet duyacağını iki günlük yayın kuşağından farketmemek mümkün değil. AK Parti önümüzdeki seçimlerde ne kadar çok oy kaybederse cemaatin siyaset zeminindeki otoritesi o denli tescillenmiş olacak hesaplarınca. Ve bu sayede bundan sonra iktidar olanların üzerinde de gizli bir vesayet oluşturmuş olacak. Ne de olsa devlet cemaat için vardır. Neyse bu benim asıl değinmek istediğim konu değil.
Son operasyonlarla ilgili bilinen 14 aylık bir hazırlık süreci var. Ve yine iddiaya göre bu hazırlıklar altı ay önce tamamlanmış, öyle sanıyorum ki Gezi olayları sonrasında gizliliklerinin ifşa edilmesinden endişe duymuşlar ve uygun anın gelmesi için servis edilmek üzere fırında bekletiliyormuş.
AK Parti on küsür yıl iktidarda ve şimdiye dek emsalsiz çok yüksek maliyetli projelere imza atmış. Ve her adımda ülke ile birlikte parti teşkilatları da büyümüş. Böylesi yoğun tempoda kalabalık teşkilatın ahlaki direncini kontrol etmek mümkün olmasa gerek. Şeytanla yatıp kalkan insanlarız sonuçta, her an hata yapabilecek kabiliyetteyiz. Buna rağmen her adımı iştahla takip edilen AK Parti'nin bilhassa vitrin karakterlerin partinin ve iktidarın imajını zedeleyecek tutum ve teşebbüslerden uzak durmaları konusunda sürekli bir telkin aldıklarını bilirim. Ki Sayın Başbakan'ın bu tür konularda affı yok. Belki de bu yüzden bu güne dek rüşvet ve yolsuzluk ile ilgili ciddi bir kaos yaşamadık.
Şimdilerde böyle bir kaos inşa edilmeye çalışılıyor ama Başbakan ya da bakanlar üzerinden değil, üç bakanın çocukları üzerinden. Maalesef sıradan toplumsal yaşamımızdan da biliriz, öyle evlatlar var ki ailelerinin itibarlarını hiçe sayıp kendi heves ve sefaları için namüsait hayatlar içine dalabiliyorlar. Dahası aile her ne yapsa onları zaptedemiyor. Böylelerine her birimiz bizatihi kendi dairemizde ya da çevremizde şahit oluyoruz. Bu yüzden ben çocuğun suçuyle ebeveyne vebal yüklemekten imtina ederim. Gerçi şu an hukuk süreci başlamış, sonuç ne olacak göreceğiz. Ola ki bakan çocukları suçlu bulunmuş. Bu sonuç modern hukukun ifadesine göre; suç cürmü işleyene aittir. Ne ilgili bakanlar ne de hükümet bu sonuçtan sorumlu tutulabilir. Eğer hukuk kişiyi suçlu bulduğu halde iktidar suçlunun yanında durursa o vakit dolaylı da olsa sorumlu tutulabilir.
Ekonomi işlerinden çok anlamam lakin bir süredir çeşitli vesilelerle Halk Bankası'nın önemli projelerde İran, Irak, Hindistan ve Azerbaycan ekseninde rol oynadığı ve bunun dışında faizsiz bankacılıkla ilgili de ciddi bir çalışma içinde olduğuna dair duyumlarım var. Ki çok teferruata girmeye gerek olmadan artık cümle alemin malumudur ki bu tür toplumsal psikoloji operasyonlarında sermaye filleri muhakkak perdenin arkasında dümen kıvırıyorlardır.
Şu an belli ki demokrasinin ilkelerine uygun biçimde AK Parti iktidarını sonlandırmak mümkün değil. Gerçi hedef AK Parti'den ziyade Başbakan'ın kendisi. O, şu haliyle CHP'nin lideri olsun, oy oranı %75. Kritik adres Sayın Başbakan. Ama en azından birinci aşamada amaç; seçimlerde AK Parti'nin yüselen tirendini aşağıya çekmek. Belki zemin oluşursa bu tür yolsuzluk operasyonları ile kamoyu oluşturulabilir ve beraberinde Gezi benzeri organizasyonlar tertip edilir. Süreç içinde alternatif bir aktör inşa edilir ve iktidara buyur edilir.
Başbakan ve Recep Tayyip Erdoğan olarak eleştirdiğim yönleri olsa da ülkenin bugününe ve yarınına yaptığı hizmetler adına ellerini öperim. Maddi ve manevi Türkiye Cumhuriyeti'ni kuruluş döneminden yükselme dönemine taşıyan lider olmuştur. Bunca emek ve hizmetin sansasyonel sunni operasyonlarla çökertilemeyeceğini biliyorum. Hatta Başbakan'ı itibarsızlaştırma adına zoraki teşebbüsler olursa seçim sonuçları kimilerinin hevesini kursağında bırakabilir.