Prof. Dr. Özcan, padişahın ne kadar zengin olursa olsun, kalabalık bir orduyu teçhiz edip beraberinde götürmesinin mümkün olmadığını söylüyor.
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Prof. Dr. Arzu Terzi, Prof. Dr. Mehmet Çelik, Prof. Dr. Mahfuz Söylemez, Prof. Dr. İsmail Kara ve Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'nin makalelerinin yer aldığı dergide konu masaya yatırıldı; siyasi, askeri, mali ve fıkhi sebepler, yol güvenliği ve zaman meselesi tüm ayrıntıları ve örnekleriyle ele alındı.
Yedi kıtaya hükmeden, yeryüzünde Allah'ın gölgesi olan Müslümanların halifesi
Osmanlı padişahları neden
Hacca gitmezdi? Kendi yerlerine
Hacca gitmesi için vekalet verdikleri kişiler kimlerdi? Hanedanın kadın üyeleri bu ibadetleri yerine getirir miydi? İbadet masraflarını ceplerinden mi öderlerdi? Emevi ve Abbasi halifelerinde durum neydi, onlar
Hac ibadetlerini nasıl yerine getirirdi?
Derin Tarih dergisi Ekim sayısında, işte tüm bu soruların yanıtlarını veren bir dosya konusu hazırladı:
Fıkhi bakımdan yanlıştı
Konuyla ilgili en kapsamlı makale Prof. Dr. Abdülkadir Özcan'ın kaleminden... Meseleyi tüm yönleriyle açıklayan Özcan, konuyu öncelikle 'fetret' açısından ele alıyor: '
Osmanlı Devleti'nde padişahsız dönemler 'fetret' olarak algılanırdı. Bu bakımdan değil
Hacca gitmek, tahttan indirilmek endişesiyle III. Murad cuma namazlarına bile gidemiyordu.'
Padişahın sıradan bir insan olmadığını da hatırlatan Özcan, dolayısıyla padişahın bir yerden bir yere gitmesinin uzun hazırlıklar gerektirdiğini, kalabalık bir ordunun teşekkülü ve tabiatıyla mali boyutunun bulunduğunu söylüyor: 'O devrin ulaşım vasıtalarına göre İstanbul'dan Mekke'ye en az 5-6 ayda ulaşıldığı ve bu gidişin bir dönüşü olduğu göz önünde bulundurulduğunda padişahın böyle bir uzun yolculuğa çıkması demek, şahsına bağlı Hassa Ordusu ve çok sayıda harem hizmetlisinin de beraberinde gitmesi demektir.'
İşte bu noktada
Hacca gitmenin şahsi gelirle yapılan bir ibadet olduğu gerçeği de akla geliyor. Prof. Dr. Özcan, padişahın ne kadar zengin olursa olsun, kalabalık bir orduyu teçhiz edip beraberinde götürmesinin mümkün olmadığını söylüyor. Ayrıca padişahın devletin ordusunu kendi kişisel ibadeti için kullanmasının fıkhi bakımından yanlışlığına dikkat çekiyor.
Kamu huzuru şahsi ibadetten üstün
Peki o dönemki İslam alimlerinin padişahların
Hacca gitmemesi konusunda görüşleri neydi? Prof. Dr. Özcan, makalesinde bu konuya ilişkin 'İslam alimleri dışarıdan saldırı, içerideyse fitne çıkma ihtimali varsa ve bundan da Müslümanlara zarar gelecekse halife ve sultanların
Hacca gitmelerine gerek görmemiş, kamunun huzurunu şahsi ibadetten üstün tutmuştu' bilgisini paylaşıyor.
Tüm bu durumlara karşın padişahlar, İslamın beş şartından biri olan
Hac ibadetini yine de yerine getiriyordu. Nasıl mı? Prof. Dr. Abdülkadir Özcan makalesinde arşiv belgelerindeki kayıtlara göre her yıl 10 altın karşılığında
Osmanlı sultanları adına
Hac ibadetini eda eden Medinelilerin var olduğunu ve bunları Şeyhülharem'in denetlediğini yazıyor.
İki padişaha vekalet eden Zahid Efendi
Prof. Dr. Arzu Terzi ise vekaleten yaptırılan
Hac ibadetine değiniyor. Vekaletle
Haccın dönemin ünlü alimlerinin fetvası alınarak gerçekleştirdiğine dikkat çeken Terzi, padişahlara vekaleten
Hac ibadeti yapacak kişinin Mekke ve Medine'de ikamet eden kadı, müderris, hatip ve imam gibi ilmiye sınıfı mensuplarının arasından seçildiğini anlatıyor. Bu kişilerde aranılan özellik ise salah, zühd ve takva sahibi olmak...
Terzi'nin verdiği bilgiye göre Sultan Abdülmecid'in Hac farizasını yerine getiren kişi Mekke-i Mükerreme Kadısı İmameddin Efendi'ydi. Sultan Abdülaziz ise Medine'nin tanınmış ulemasından Müderris Zahid Efendi'yi, devamında ise Zahid Efendi'nin oğullarını bu vazifesini yerine getirmeleri için vekaletlendirmişti. Prof. Dr. Terzi, vekalet yoluyla yapılan
Haccın bedelinin
Osmanlı padişahlarının şahsi gelirlerinin toplandığı Ceyb-i Hümayun Hazinesi, ardından yine aynı amaç için kurumsallaşan Hazine-i Hassa tarafından ödendiğini de anlatıyor.
Derin Tarih'teki makalelerden ibadetini yerine getirmek için
Hacca giden kişilerin padişahın saltanatının devamı için toplu dualar ettiğini de öğreniyoruz. Arşiv kayıtlarında da mevcut olan bu duanın sebebi,
Osmanlı padişahlarının yüzyıllar boyunca
Haccın hamiliğini üstlenmeleri... Prof. Dr. Arzu Terzi, Müslümanların ibadetini güven içinde yapabilmesi için
Osmanlı sultanlarının
Hac yollarının yapımı-onarımı, güvenliğinin temini, kutsal yerlerin temizliği ve bakımı,
hacılara sunulan sağlık hizmeti, misafirhane inşası gibi hizmetleri sağladığını belirtiyor.
Emevi ve Abbasi halifeleri giderdi
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci ise Emevi ve Abbasi halifelerinin bu ibadeti nasıl ifa ettiklerini şöyle anlatıyor: 'Emevi ve Abbasi halifelerinden
Hacca giden vardır. Onların
Hacca gitmeleri o devir için bir mahzur doğurmamıştı.
Ama devir değişmiş, mesafeler uzamıştır. Kaldı ki hükümdarlar için Hacca gitmemek bir ruhsattır. Abbasi halifesi Harun Reşid dokuz defa
Hacca gitti diye diğerleri de gitmeliydi denilemez. Harun Reşid kendisine tanınan ruhsattan istifade etmemeyi tercih etmiştir. İşini bir fetvaya uyarak yapana artık niye böyle yaptığı sorulmaz.'
Şah Sultan kendi kesesinden ödedi
Gelelim
Osmanlı Hanedanı'nın kadın üyelerinin
Hac ibadetini nasıl yaptıklarına... Prof. Dr. Abdülkadir Özcan makalesinde hanedanın kadın üyelerinden
Hacca gidenlerin sayısının fazla olduğuna dikkat çekiyor: '1573 yılındaki
Hacda
Osmanlı Hanedanı II. Selim'in kızı Şah Sultan tarafından temsil edilmişti. Şam valisine ve
Hac emrine gönderilen fermanda sultan ve maiyetindekilerin şeref misafiri oldukları bildirildiği halde Şah Sultan'ın gerekli malzemenin ücretini kendi kesesinden ödemesi dikkat çekicidir.'RİSALE AJANS